Allah'a yemin ederim, şu kalbimi yerinden çıkarmadıkça beni rahat bırakmayacaklardır...
Zamanın derinliklerine kök salmış, hayat bahşedici canlılığıyla, canlarda fedakârlık ve zulme boyun eğmezlik ruhunu tetikleyen, zamanın akışı boyunca devrimcilerin ellerinden tutup onları yüce amaçlar uğruna can ve mal vermeye yönelten Hüseynî devrimin bütün sebeplerine vâkıf olmak, son derece güçtür.
Hüseyin'in kıyamı, bozguncu yöneticilerin hevaları ve önü alınmaz arzularının etkisi altında kaybolmak üzere olan İslâm risaletini yeniden diriltme hareketiydi. Bu kıyam, İslâm ümmetinde bir uyanış, bir bilinçlenmeye yol açtı ki, ümmet, hakkın sahibine ve ait olduğu yere iade edilmesi talebini seslendirmeye başladı.
Bu devrimin sebep ve etkenlerine ilişkin en isabetli değerlendirmeyi, bizzat bu devrimi gerçekleştiren İmam Hüseyin'den (a.s) gelen açıklamalara ve devrimin sonuçlarına bakarak yapabiliriz. Bunun yanında İmam Hüseyin'in kişiliğini bilmemiz de bu konuda bizim için büyük avantaj sağlar. İşte Hüseyin (a.s), bir an önce kendisini kuşatmak, yolunu değiştirmesine izin vermemek için çabalayan Hürr b. Yezid Riyahî'nin askerlerine şöyle hitap ediyor:
Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Allah'ın haram kıldıklarını helâl sayan, Allah'ın ahdini çiğneyen, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine aykırı hareket eden, Allah'ın kullarına karşı günah ve düşmanlık esasına dayalı bir ilişki tarzını benimseyen zalim, zorba bir sultan görüp de, fiilî veya sözlü olarak ona karşı gayrete gelmeyen kimseyi, yüce Allah'ın, o zalim ve zorba sultanı soktuğu yere sokması bir haktır.
Haberiniz olsun! Şu zalimler (Ümeyyeoğulları), Şeytan'a itaat etmeyi benimsemiş, Rahman'a itaati terk etmişler. Bozgunculuğu aşikâr etmiş, Allah'ın kanunlarını rafa kaldırmış, ganimetleri kendilerine ayırmışlar. Allah'ın haram kıldığı şeyleri helâl saymış, Allah'ın helâl kıldığı şeyleri haram addetmişler. Böyle bir durum karşısında, gayrete gelip isyan etmek, herkesten çok bana yakışır.
Bundan önce mektuplarınız bana geldi; elçileriniz yanıma gelip bana biatinizi, bağlılığınızı bildirdiler. Beni teslim etmeyeceğinizi, beni yalnız ve yardımsız bırakmayacağınızı ilettiler. Eğer bana verdiğiniz bu sözlerinizi biat etmek suretiyle tamamlarsanız, rüştünüze erersiniz. Ben, Hüseyin b. Ali'yim. Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın çocuğuyum. Canım canınızla beraberdir, ailem ailelerinizin yanındadır. Bende sizin için güzel bir örnek vardır."(1)
Kalleşlik yapmaya, İmam'ı (a.s) yardımsız, yalnız ve yüzüstü bırakmaya niyetli oldukları, İmam'a (a.s) karşı savaşma ve fasık Yezid'e itaat etme hususunda ısrarcı oldukları anlaşıldıktan sonra İmam (a.s) onlara şöyle hitap ediyor:
"Kahrolasıcalar! Ey ümmetin köleleri, grupların ayaktakımı! Ey Kitab'ı (Kur'ân'ı) arkalarına atanlar! Ey Şeytan'ın tükürükleri! Ey günah çeteleri! Ey Kitab'ı tahrif edenler, sünnetleri söndürenler, peygamberlerin evlâtlarını öldürenler, vasilerin soyunun kökünü kurutanlar! Ey zinadan olmaları kendi soylarına ilhak edenler!
Ey müminlere işkence edenler; Allah'ın diniyle alay eden, Kur'ân'ı parçalara bölüp kulak ardı eden önderlerin yardımlarına koşanlar! Nefisleri kendilerine ne kötü bir yol önerdi, onlar azapta ebedî kalacaklardır ٦"
Sonra şöyle buyurdu:
"Bilesiniz ki, nesebi belirsizin oğlu olan nesebi belirsiz adam, beni iki şeyin ortasında bırakmış: Kılıç ve zillet. Zillet bizden ne kadar uzaktır! Allah, Resulü ve müminler bizim zilleti benimsememizi istemezler. Temiz soylar, tertemiz haneler, şerefli kişiler, izzetli nefisler, alçaklara itaat etmeyi onurlu bir savaşa asla tercih etmezler ٦"(2)
Buradan hareketle İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamının sebeplerini şu şekilde özetleyebiliriz:
Yöneticinin Bozulması ve Yönetimin Sapması
Genel bir sapmanın İslâmî önderliği kapsadığını gören İmam Hüseyin'in (a.s) bir şey yapmadan durması, seyirci kalması mümkün değildi. İmam Hüseyin (a.s) de, Osman'ın halifeliği boyunca babasının bu çabasının bazı örneklerine tanık olmuştu. Öte yandan antlaşma maddeleri, hileci bir yöntemi esas almış, davranışlarını dinî bir örtüyle gizlemeyi strateji hâline getirmiş olan Muaviye'nin tasarruflarına kayıtlar getiriyordu. Ama şimdi durum tamamen farklıydı. Dolayısıyla Muaviye'nin ölümünden sonra, masum imam ve meşru hak sahibi olan Hüseyin (a.s) için tek çıkar yol, fiilî ve doğrudan başkaldırıydı. Yezid'in ve Ümeyyeoğulları'nın yetkinliklerini kabul etmenin imkânı yoktu. Nitekim İmam (a.s) şöyle demişti:
"Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ın haram kıldıklarını helâl sayan, Allah'ın ahdini çiğneyen, Resulullah'ın (s.a.a) Sünnet'ine aykırı hareket eden, Allah'ın kullarına karşı günah ve düşmanlık esasına dayalı bir ilişki tarzını benimseyen zalim, zorba bir sultan görüp de, fiilî veya sözlü olarak ona karşı gayrete gelmeyen kimseyi, yüce Allah'ın, o zalim ve zorba sultanı soktuğu yere sokması bir haktır."
Yezid, Resulullah'ın (s.a.a) sakındırdığı tüm olumsuz vasıfları taşıyordu. Peygamber'in (s.a.a) vârisi, risalet meşalesinin taşıyıcısı olarak İmam Hüseyin (a.s), bu duruma karşı koymaya, onu değiştirmeye çalışmaya herkesten daha çok lâyıktı.
İmam'ın Ümmet Karşısındaki Sorumluluğu
İmam Hüseyin (a.s), bütün iyi değerleri ve üstün ahlâkî erdemleri üzerinde taşıyan meşru ve nebevî önderliği temsil ediyordu.
Peygamber'in (s.a.a) torunu ve vârisi olması hasebiyle sahip olduğu toplumsal konumu itibariyle bu ümmetten sorumluydu. Muaviye döneminde İmam, birçok işin barışçı bir yöntemle düzeltilmesine çaba göstermişti. Muaviye'ye karşı mücadele etmiş ve plânlarını ortaya çıkararak ümmet içinde onu zor durumda bırakmıştı.(3) Ümmete sorumluluğunu ve rolünü hatırlatmıştı.(4) Daha doğrusu, ümmeti zulme karşı koymaya teşvik etmek için büyük bir adım atmıştı.(5)
Zalimlere karşı ümmetin birlikte hareket etmesini sağlamaya çalışmıştı. Ümmet içinde sosyal değişimin mümkün olan bütün yolları denenip tükenince, İmam (a.s) kendi ağırlığını koyup ehlibeytini yanına alarak harekete geçti ve ümmetin ayağa kalkıp bozuk realiteyi düzeltmesi için içeriği, mesajı, etkisi ve sonuçları itibariyle güçlü bir hareket başlattı.
İsyan Halindeki Kitlelerin İsteğine Olumlu Karşılık Vermek
Güçlü bir hareket başlatmadan durmak, İmam'ın (a.s) elinde değildi. Yezid b. Muaviye'ye biat etmeyi reddeden ve İmam'dan önderliği ele alıp kendilerini yönetmesini isteyen insanların gönderdiği mektupların ardı arkası kesilmiyordu. Bu çağrılara karşılık vermemesi durumunda Allah karşısında sorumlu olmak istemediği için de harekete geçmesi kaçınılmazdı. Kûfe halkının çağrısı, İmam'ın (a.s) hareketine meşruluk niteliği kazandıran siyasî bir kisve mesabesindeydi. Bu, İmam'ın hareketinin, kişisel bir hırstan, şahsî bir emelden kaynaklanmadığını gösteriyordu. Özellikle Müslümanların ona yönelttikleri yoğun çağrılar, bu meseleyi en açık bir şekilde ortaya koyuyordu.
Devamı var..