Camiler, insanların Allah'ı çokca zikrettikleri mekânlardır
قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ ۖ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۚ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
"De ki: Rabbim adaleti emretti. Her mescitte secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz."[1]
Camiler, İslam'ın kutsal değerlerinin korunduğu mevzilerdir. Hz. Resulullah (s.a.a) ve vefalı ashabı gibi büyük şahsiyetler ise, tarih boyunca bu mevzileri koruyan askerler olmuşlardır.
Camiler her zaman için, Allah'a olan aşk, ibadet, huzu ve huşunun tecelli ettiği bir mekân olmuştur.
Her gün beş vakit şirk ve dinsizlik karşısında Allah'a yönelen müminlerin kalbi, camilere değer vermekte ve nurlarını artırmaktadır. Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt'in (a.s) cemaat namazının ikamesi konusundaki ısrarları, camilerin ne kadar önemli olduğunun delilidir.
Camilerin önemi hususunda tarihten birçok noktayı örnek vermek mümkündür. Camilerin en önemli boyutu, ibadet ve iletişim boyutudur.
Farklı kavim ve milletlerde ayrı bir konuma sahip kutsal ve özel mekânlar bulunmaktadır. Müslümanların nezdinde ise en kutsi ve en önemli mekân camilerdir. Camiler, Allah'a olan huşu, huzu, ibadet ve kulluğu en güzel şekilde sunabildiğimiz mekânlarımızdır. Çünkü camide insanlar kulluğun en yüce derecesi olan secdeye varmaktadırlar.
Ne güzel buyurmuştur:
السجود منتهی العباده من بنی آدم
"Secde, kulun ibadetinin en üst seviyesidir."[2]
Secdenin ruhu ise, Allah'la konuşmak ve O'nu zikretmektir.
وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّ هِ كَثِيرًا
"Camiler, insanların Allah'ı çokca zikrettikleri mekânlardır."[3]
Secdenin süsü ise, sadakat ve ihlasla zikirleri etmektir.
وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ
"Her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın."[4]
Tarih Boyunca Camiler
Sade bir araştırmayla camilerle bağlantı içinde olanları üç kısma ayırabiliriz:
1- Gerçek Müminler:
Din önderlerinin, cami ve camide bulunma konusundaki teşvikleri neticesinde, Müminler ibadet vakitlerini camilerde geçirerek daha fazla sevap almak isterler. Çünkü camiler yeryüzünün süsü ve güzelliğidir.
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
المساجد انوار الله
"Camiler, Allah'ın nurlarıdır."[5]
Melekler ve caminin kendisi, cami cemaatine selam verirler ve onlar için bağışlanma dilerler.
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurur:
من مشی الی المسجد لم یضع رجلا علی رطب و لا یابس الا سبحت له الارض الی الارضین السابعه
"Kim camiye doğru hareket ederse, adımını bastığı her toprak parçası yeryüzü ile yedi gök arası miktarınca onun için tesbih eder."[6]
Camilerin inşaatı, onarılması, korunması, maddi yardımda bulunulması ve ihya edilmesi de aynı baptandır.
Kur'an, camilerin tamir ve ihyasını ancak iman ehli olan kişilerin yapabileceğini buyurmuştur:
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّ هِ مَنْ آمَنَ بِاللَّ هِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ
"Camilerin imar işini ancak Allah'a ve kıyamet gününe inanan kimseler yapabilir."[7]
İmam Bakır (a.s), cami yapımında emeği geçen kimselere Allah'ın vereceği mükâfat hakkında şöyle buyuruyor:
من بنی مسجدا کمفحص قطاه بنی الله بیتا فی الجنه
"Kim bir kuş yuvası kadar cami yapsa, Allah ona Cennet'te bir ev verecektir."[8]
2- İlgisiz Kimseler
Müslümanları camilere gitmeye teşvik eden rivayetlerimizin yanında, camilere karşı ilgisiz olan ve camilerden kaçan kimseleri kınayan rivayetlerimiz de vardır.
Bazı rivayetlerde, camileri terk edenlerin evlerinin yakılması derecesinde şiddetli kınamalar vardır.
Bu türde kimselerin, cami toplumdan uzaklaştırılmaları, ekonomik baskı altında tutulmaları, onlarla istişarede bulunulmaması, onlarla evlenilmemesi ve beytulmal ٙdan faydalanamamaları gibi cezalar öngörülmüştür. Bu türde ağır tehditler ve baskılardan amaç, camiye gitmenin büyük faydalarından mahrum kalmalarının önlenmesi ve bireyin, toplumun ve ailelerin camiden uzaklaşma durumunda karşılaşabilecekleri büyük zararlardan korunmalarıdır.
Camiye ve cemaat namazına karşı ilgisiz olan ve camiden kaçan anne ve babanın bu tavrı doğal olarak evlatlarına da yansıyacaktır.
3- Cami Muhalifleri
Genelde cami muhalifleri kâfirler ve zalim hükümdarlar olmuşlardır. Çünkü cami onların menfaatleriyle uyuşmamaktadır. Hükümetlerin camilerin ihyası ya da zaafı konusunda büyük bir etkisi vardır.
Tarih boyunca camiler hep zalim hükümetleri zaafa uğratan ve halkı galeyana getiren mekânlar olmuşlardır. Bunun için de camiler ve cami ehli insanlar hep baskı ve eziyetlere maruz kalmışlardır. Allah bu tür insanları zalim kimseler olarak nitelemektedir.
Kur'an şöyle buyuruyor:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّ هِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا
"Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasını yasak eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır?"[9]
İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen rivayete göre bu ayet, müşriklerin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Mekke'ye ve Mescid'ul Haram'a girmesine izin verilmemesinden sonra nazil olmuştur.
Bazıları da Mekke'de Müslümanların yapmış oldukları ve Resulullah'ın (s.a.a) Medine ٙye hicretinden sonra müşriklerin yıktıkları mescitler olduğunu söylemektedirler.
Rivayetlere baktığımızda bu ayetin muhataplarının Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler olduğunu görmekteyiz. Bu üç grubun zalimane bir harekete işaret edilmektedir. Çünkü Yahudiler, Müslümanların kıblelerinin değişmesi konusunda çok fitne çıkarmaktaydılar. Böyle yaparak Müslümanların kıblesinin de Beyt'ul Mukaddes olarak kalmasını istiyorlardı. Bu şekilde hem Mescid'ul Haram ve Kâbe gözden düşecekti ve hem de ellerine Müslümanlara eziyet edebilecekleri bir bahane geçmiş olacaktı. Mekke müşriklerinin Hz. Resulullah'ı (s.a.a) Mekke ve Kâbe'ye girmesine engel olmalarındaki en büyük hedefleri de Kâbe'nin gereken önemden uzak kalmasını zamanla harap olup yıkılmasını sağlamaktı. Hıristiyanlar ise Beyt'ul Mukaddes'i nazara aldıklarından mescitlerin harap olması arzusundaydılar.
Kur'an, bu ameli büyük bir zulüm olarak görmekte, bunu yapanların ise en zalim kimselerden olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü böyle bir zulme imza atanlar, şirk ve fesadın yaygınlaşmasını sağlamaktalar.[10]
Gulamrıza Nişaburi
________________________________________
[1] Araf-29
[2] Bihar'ul Envar C.82 S.164
[3] Hac-40
[4] Araf-29
[5] Mustedrek'ul Vesail C.3 S.447
[6] Vesail'uş Şia C.4 S.483
[7] Tövbe-18
[8] Men La Yahzuruh'ul Fakih C.1 S.235
[9] Bakara-114
[10] Tefsir-i Numune C.1 S.291