Resulullah'ın (s.a.a) türbesini ibadet yeri edinmenin doğruluğunu kabul edenlerin delili şudur
Bazı Müslümanlar, birtakım rivayetlere dayanarak peygamberlerin mezarlarının üzerine bina yapmanın haram olduğunu iddia etmektedirler. Bu rivayetlerden önemli olan iki tanesi şöyledir:
1-Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) bir cenaze töreninde ashabına şöyle buyurdu: "Aranızda Medine'ye giderek bütün putları kırmaya, bütün mezarları yerle bir etmeye, bütün resimleri yok etmeye hazır olanınız var mı?
Sahabeden biri, "Ben hazırım, ya Resulullah!" dedi. O adam Medine'ye gitti; ama halkın (kendisine zarar vermesinden) korkarak bir şey yapamadan geri döndü.Bunun üzerine Ali (a.s), Resulullah'a (s.a.a), "Ben gideyim mi, ya Resulullah (s.a.a)?" dedi.Resulullah da, "Sen git, ya Ali!" buyurdu.Böylece Ali gitti ve bir müddet sonra geri dönerek, "Bütün putları kırdım, bütün mezarları yerle bir ettim ve bütün resimleri ortadan kaldırdım ya Resulullah (s.a.a)!" dedi.1
Bu rivayet, hadis kitaplarında çeşitli şekillerde geçer; biz bunların arasından en kapsamlı olanını naklettik.
Bu Rivayete Eleştiri
Birincisi, Resulullah (s.a.a) şahsen -ileride değineceğimiz rivayetlere göre- annesinin mezarını ziyaret ederek kabrinin başında ağlamış ve beraberindekiler de onunla birlikte ağlamıştır; oysa Resulullah (s.a.a) daha altı yaşındayken Medine'de annesini kaybetmişti. Bu hesaba göre Allah Resulü kırk yıl kadar bir zaman geçtikten sonra Mekke'den Medine'ye hicret edince annesinin mezarını ziyaret etmeye muvaffak olmuştu. Bu kadar uzun bir zaman geçmesine rağmen annesinin mezarının belirtileri yok olmamıştı; aksi takdirde onu bulamazdı.
Şimdi soru şu: Eğer İslâm dini mezarları yer seviyesine indirmeyi ve yükseltmemeyi emretmişse o hâlde neden Hz. Resulullah (s.a.a) annesinin mezarını yer seviyesine indirmelerini, üzerindeki belirtiyi kaldırmalarını emretmedi?
İkincisi, Medine halkından bir grup Müslüman olduktan sonra Resulullah (s.a.a) o güne kadar kendisine ulaşan hükümleri tebliğ etmesi için Mus'ab b. Umeyr'i Medine'ye gönderdi. Medine halkı hac törenlerini yerine getirmek için Medine'den dışarı çıktıklarında, Müslümanlar Akabe'de toplanarak gizlice Resulullah'a (s.a.a) biat ettiler. O zamanlar İslâm dini Medine'ye tamamen yayılmamıştı. Nihayet Resulullah (s.a.a) Medine'ye hicret etti ve üç gün sonra Ali (a.s) de kendilerine ulaştı. Onun Medine'ye nasıl girdiği meşhurdur. Resulullah (s.a.a) Medine'de Yahudi kabileleriyle (Benî Kuray-za, Benî Nadir ve Benî Kaynuka) sözleştikten sonra hükümetinin dairesini yavaş yavaş tüm Medine'ye genişletti ve tedricen bütün Medine sâkinleri Müslüman oldular. Bu durumda Resulullah ne zaman ve hangi cenaze töreninde Ali'ye (a.s) Medine'ye giderek bütün putları kırmasını, mezarları yerle bir etmesini ve bütün resimleri yok etmesini emretmiştir?!
Ayrıca, söz konusu rivayette birinci elçinin Resulullah (s.a.a) sahabelerle birlikte cenaze törenindeyken Medine'ye gittiğini; ama korkarak bir şey yapamadan geri döndüğü, daha sonra da Hz. Ali'yi bu iş için gönderdiğini ve onun da gidip söylenenlerin hepsini uyguladıktan sonra, daha Resulullah ve ashabı cenaze merasimindeyken geri döndüğü söylenmektedir! Böyle bir şey aklen ve mantıken nasıl mümkün olabilir?!
Üçüncüsü, hadisin devamında Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) Ebu'l-Hiyâc Esedî'ye, "Resulullah (s.a.a) bana bütün mezarları yerle bir etmemi ve putları kırmamı emretti; ben seni bu işle görevlendiriyorum."2 dediği nakledilmektedir. Açıktır ki, İmam Ali'nin (a.s) Ebu'l-Hiyâc'a böyle bir emri vermesi ancak kendi hilâfeti döneminde olabilir. O zaman da şu soruyla karşılaşıyoruz: Hz. Ali, Ebu'l-Hiyâc'ı bu iş için ne zaman gönderdi? Kendi hilâfeti döneminde ve kendisinden önceki üç halifenin dönemde ve o kadar fetihlerden sonra mı? Yoksa ondan önce mi? Ayrıca putları kırması ve kabirleri yerle bir etmesi için onu hangi beldeye gönderdi? Eğer İslâmî beldelerden birisi ise, o dönemde İslâm beldelerinden hangisinde put vardı? Hele hele Medine de böyle bir şeyin olması mümkün mü?
Bunları göz önünde bulundurmalıyız. Bu iki hadisin doğruluğunu kabul etsek bile, bunları Resulullah'ın (s.a.a) ve Hz. Ali'nin (a.s) şirk beldelerinde putperestlerin kabirlerinin belirtilerini yok etmeyi emrettikleri şeklinde yorumlamalıyız. Bunun ise İslâm topraklarında Müslümanların kabirlerini yerle bir etmekle hiçbir ilgisinin olmadığı açıktır.
Mezar, İbadet Yeri
Resulullah'ın (s.a.a) türbesini ibadet yeri edinmenin doğruluğunu kabul edenlerin delili şudur, Beytullah'ın etrafını tavaf edenler Hicr-i İsmail'i de tavaf etmekte ve onun duvarını kutlu sayıp, ondan da hayır ve bereket ummaktadırlar; oysa İslâm ümmetinin bütün âlimleri Hz. İsmail'in ve annesi Hâcer'in mezarlarının orada olduğunda icma etmişlerdir.
İbn Sa'd da Tabakât'ında şu rivayetlere yer vermiştir: Hiç şüphesiz İsmail yirmi yaşındayken, annesi Hâcer vefat etti vefat ettiği sırada doksanyaşındaydı. İsmail onu Hicr'de defnetti. İsmail ise babasından sonra vefat etti ve Hicr'in Kâbe'denyana olan semtinde annesinin yanına defnedildi.
Yine İbn Cübeyr Sefernâme'sinde Hz. İsmail ve annesi Hâcer'in hakkında şöyle yazar: İsmail'in kabri, oluğun altında, Hicr'in içinde ve Kâbe'nin duvarının yakınında olup mihrapşeklinde yeşil renkli küçük bir mermer taşla belirtilmiştir. Onun bitişiğinde daire şeklindeyeşil bir mermer taş da vardır; her iki taş çok güzel ve çekicidir. Bu taşların arasında eritmemotifine yapışmış olan altına çok benzeyen muarrak gibi sarı lekeler göze çarpmaktadır.Hz. İsmail'in kabrinin yanı başında ve Irakî rüknün yakınında annesinin mezarı yer almış vebir buçuk karış büyüklüğünde yeşil bir mermerle belirtilmiştir. Hacılar bu iki yerde namazkılarak onlardan hayır ve uğur umarlar, tabi bu konuda haklıdırlar da. Çünkü bu iki zatındefnedildikleri yer Beytu'l-Atik ve Kâbe'nin bir bölümüdür. Yüce Allah onları daima nurlukılmıştır ve onların mezarlarına namaz kılanlara hayır ve bereket verir. Bu iki mezar arasındayedi buçuk karış kadar bir mesafe vardır.3
Bunlar Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nün kitaplarında geçenlerdir. Bu alanda Ehlibeyt âlimlerinin naklettikleri ise şu kitaplarda geçer:el-Kâfi, Men La Yahzuruhu'l-Fakih ve İlelu'şŞerâyî',el-Vâfi, Bihâru'l-Envâr.
Ebu Bekir Fakih, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakleder: Ümmetinin zulmünden kaçan her peygamber Kâbe'ye sığınır ve ölünceye kadar orada Allah'aibadet ederdi. Hud, Şuayb ve Salih Peygamber'in kabri Zemzem'le Makam arasındadır;Kâbe'nin içinde üç yüz peygamber, Rükni Yemânî'yle Hacerü'l-Esved arasında ise yetmişpeygamber defnedilmiştir.4
Yine peygamberlerin mezarlarına bina yapılmasının doğruluğunu kabul edenlerin diğer bir delili de şudur: Resulullah'ın (s.a.a), Ebu Bekir ve Ömer'in kabirleri vefatlarından bugüne dek üzeri örtülü bir binanın içerisinde yer almıştır. Eğer bu haram olsaydı bu kadar zaman içinde Müslümanlar buna nasıl izin vermişlerdir?
Yine şu ayetleri de delil olarak göstermektedirler: İbrahim'in makamını namaz yeri edinin.5
(Onları bulanlar) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin."6
Vahhabîler, peygamberlerin, imamların ve sahabelerin kabirlerini ziyaret eden Müslümanlara, "kabre ve ölülere tapanlar" derler. Yukarıda değindiklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda, aslında bu zavallılar farkında olsunlar veya olmasınlar, Hz. Resulullah'a (s.a.a), ashabına ve Hirc-i İsmail'in etrafını tavaf eden bütün peygamberlere "kabre ve ölüye tapanlar" demekteler. Çünkü Hicri İsmail'de Hâcer'in, İsmail'in ve Hz. İsmail'in oğullarının ve ondan önceki diğer birçok peygamberin kabri vardır. Kabrin üzerine bina yapmak konusunda birbiriyle çelişen hadisler veya daha doğrusu bu hadisleri anlamadaki farklılıklar, bu ihtilâfın menşei hâline gelmiştir.
Ehlader Araştırma
--------------------------------------------------
1- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.87, 89, 96, 110, 128, 139, 145 ve 150; Müsned-i Teyalisî, hadis: 96 ve 155.
2- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.246.
3- İbn Cübeyr, Muhammed b. Ahmed b. Cübeyr-i Kenanî Endulusî,
4- Muhtasaru Kitabi'l-Buldan, Ebubekr Ahmed b. Fakih el-Hemdanî, Lei-den Biril baskısı, 1302 kamerî, s.17.
5- Bakara 125
6- Kehf 21