Kısas İçin Allah'ın Râsulü Sırtını Açtı....
Hz. Muhammed'in (sav) Adaletine Hayran Kalacaksınız
Bedir savaşında alınan esirler arasında Peygamberimiz'in amcası Hz. Abbas da vardı. Hz. Abbas'ın elleri bağlanmıştı. Esirler, fidye karşılığı serbest bırakılmaya başlanmıştı. Ensar ٙdan bazı kişiler Hz. Abbas'ın Allah Rasûlü'nün amcası olduğunu öğrenince onun fidyeden affedilmesini istediler. Allah Rasûlü: Hayır, asla böyle bir şey olamaz Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin tek bir dirhemi dahi bağışlanamaz ٝbuyurdular.
Huneyn Savaşı'na katılan bir sahabe anlatıyor: Ben devemin üzerinde, Hz. Peygamber'in yanında ilerliyordum. Ayağımda sert pabuç vardı. Devem Peygamber'in devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Rasûlullah'ın baldırına dokunarak O'nu rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Rasûlullah ayağıma kamçı ile vurarak, Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü! dedi. Ben de O'nun yanından savuştum. Ertesi gün Rasûlullah beni yanına çağırttı. Kendi kendime Beni dün ayağını incittiğim için aramıştır dedim. Yanına gittim. Peygamberimiz bana sen dün benim ayağımı incitmiş, canımı yakmıştın, ben de senin ayağına kamçı ile vurmuştum. Bunun karşılığını ödemek için seni çağırdım dedi ve bana çeşitli hediyeler verdi. Bu örnekte de görüldüğü gibi Rasûlullah, adaletin sağlanmasına ve kul hakkının ödenmesine çok büyük önem verir; kendi üzerine geçen kul hakkını, her zaman ve her yerde, en sıkıntılı savaş zamanında bile ödemekten geri durmazdı.
İki Cihan Önderimiz ٙin yine bizler için güzel bir örnek olacak tavrını görüyoruz. Numan b. Beşir isimli genç bir sahabeye babası, malının bir kısmını hibe olarak vermiş, diğer çocuklarını bu mallardan mahrum etmişti. Çocukların annesi bu duruma rıza göstermemiş ve meseleyi sormaları için onları Peygamber Efendimiz'e göndermişti. Peygamber Efendimiz, malından diğer çocuklarına da hibe edip etmediğini sormuş, onlara vermediğini öğrenince de, Allahtan korkun ve çocuklarınızın arasında adaletli olun buyurmuştur.
Yine bir gün, Peygamberimiz'in küçük torunları Hasan ve Hüseyin aynı anda Peygamberimiz ٙden su istediler. Peygamberimiz önce Hasan'a sonra da Hüseyin'e su verdi. Bunun üzerine Hz. Fatıma, "Babacığım suyu neden önce Hasan'a verdin. Hasan'ı daha mı çok seviyorsun diye sordu. Peygamberimiz: Hayır, ilk önce suyu Hasan istedi" cevabını verdi. Sevgili Peygamberimiz torunlarını severken de adaletli seviyor, hak geçirmiyordu. Bağış ve ihsanlarınızda çocuklarınıza adaletli davranınız. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım ٝbuyurmuştur. Sonuç olarak söylemek gerekir ise, Allah Rasûlü, hayatın her alanında daima adaleti, adil hüküm vermeyi esas almış, en yakınları bile olsa hükümleri/kanunları herkese eşit olarak uygulamıştır.
Hakkı Olan Hakkını Alsın
Kur'anı Kerim'in nüzulünün tamamlandığın bildiren ayetler nazil olunca, Peygamberimiz(s.a.v), Cebrail'e:
-Ey Cebrail öleceğimi anladım, buyurunca Cebrail, Peygamberimize:
- Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın ,(Duha:4-5) dedi.Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Bütün Muhacir(Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar ) ve Ensar (Medineli Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı. Peygamberimiz onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti. Peygamberimizin bu konuşması sırasında kalpler ürperdi gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:
- Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim? Onu dinleyenler:
- Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba,şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun(Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurdu:
- Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum, dedi. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim.Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım.Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi.Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum deyince, Peygamber efendimiz:
- Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım.Ey Bilal git(kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir dedi . Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak :
- O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor, diyerek Hz.Fatıma' nın yanına geldi kapıyı çaldı ve "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver" deyince, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma:
-Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil babam uzun değneği ne yapacak? Dedi. Bilal-i Habeşi:
- Babanın yaptıklarından haberin yok. Allah'ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma:
- Ey Bilal! Allah'ın elçisine kısas yapmayı ( hakkını almayı) kendisine layık gören kimdir? ( Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler, dedi. Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince O da Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve:
- Ey Ukkaşe!İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince Peygamber Efendimiz:
-Bırak ey Ebubekir sende bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor dedi. Bunun üzerine Ali b.Ebu Talip (Hz. Ali) ayağa kalktı ve:
- Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir.İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana(O'nun yerine) yüz sopa vur .Allah'ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz,
-Otur ey Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor buyurdu.Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar ve:
-Ey Ukkaşe!Sen bilmiyor musun biz Allah'ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber efendimiz:
-Gözümün nuru torunlarım sizde oturun Allah sizi burada unutmamıştır(sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir).Sonra Peygamber Efendimiz Ukkaşe'ye
- Ey Ukkaşe!Vuracaksan vur deyince, Ukkaşe(r.a):
- Ey Allah'ın elçisi!zBana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu deyince Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) :
- Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet deyince, Hz. Ukkaşe:
- Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v):
- Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hz. Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:
- Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin dediler.
Salât ve selam sana olsun Ya Âdil