Saib-i Tebrizi'nin Hayatı ve Şiir Anlayışı Üzerine
Yazdığı güzel şiilerle büyük üne sahip olan Saib-i Tebrizi İran'da anıldı.
İran ve Azeri Türk edebiyatının ünlü simalarından olan ve Sa'ib mahlasıyla tanınan Mirza Muhammed Ali, Safevi döneminin ünlü şairi Mirza Abdurrahim' in oğludur. Doğum yeri ve tarihi konusunda ihtilaflar vardır.
Kaynakların çoğunda 1601-1607 yılları arasında Isfahan'da doğduğu ifade edilmekle birlikte Kısas-ı Hakan! adlı eserin sahibi Velikuli Big Şamlu'ya göre ise 1601 yılında Tebriz' de dünyaya gelmiştir. 1603 yılında Şah Abbas, Tebriz kalesini fethedince. Sa'jb'In ailesi Tebriz'den lsfahan'a göç etmiştir. Saib, bu şehirde büyümüş ve yetişmiştir.
"Şirin Kalem" adıyla bilinen amcası Şernseddin-i Tebrizi''nin yanında hat sanatını öğrenmiş; edebiyat ile akli ve nakli ilimler üzerine dönemin en ünlü alimlerinden ders almıştır. Genç yaşta Hac ziyaretinde bulunan Saib. Osmanlı yönetimi altındaki bazı ülkeleri gezdikten sonra Isfahana dönmüş ve orada birsüre ikarmet etmiştir. 1. Şah Abbas nezdinde bazı kişilerin onun aleyhinde bulunduklarını öğrenince, Hindistana gitme sevdasına kapılmıştır. 1625 yılında Isfahandan ayrılarak Kabile gitmiş ve Zafer Han'ın hizmetine girmiştir. Agra, Lahor. Burhanput ve Keşmir seferlerinde Zafer Hana refakat etmiştir. Sil'ib'e burada "Mustaid Han" unvanı verilmiştir. Burhanpur'da iken babasının. Onun peşinden Isfahan'dan Agra'ya geldiği haberini almış; Keşmirde Zafer Hanın yanında bir süre babasıyla birlikte kaldıktan sonra İran'a dönmüştür. Şairin Hindistan' daki ikameti 9 yıl kadar sürmüştür."
Bir süre Meşhed, Kum, Kaşan, Kazvin, Erdebil. Yezd ve Tebriz'de kalmış; Şah Abbas'ın torunu olan ve Safi mahlasıyla şiirler söyleyen Sam-I Mirza'nın saltanat sürdüğü dönemde (1628-1642) yeniden Isfahana dönmüş ve bu zat hakkında kasideler söylemiştir. Seyahatleri sırasında Kum'da Mevla Abdurrezzak-ı Lahici, Kaşan'da ise Mevla Muhsin-i Feyz ile görüşmüştür. Şah Safi'den sonra, Sani mahlasryla Türkçe ve Farsça şiirler söyleyen oğlu II. Şah Abbas saltanat sürmüştür. Onun 24 yıllık saltanatı süresince Sa'ib, şöhret ve azametinin en yüksek derecesine ulaşmış ve Meliküşşuara unvanını almıştır. Bir defasında da onunla birlikte Mazenderana gitmiştir.
Sonraları artık yaşlanmış olan Saib inzivaya çekilmiş ve saraya gidip gelmemesine rağmen, saygı görmeye devam etmiştir.
lsfahanda vefat eden ve kendi adıyla anılan tekkede toprağa verilen Saibin doğum tarihinde olduğu gibi vefat tarihi konusunda da şüpheler vardır. Kaynaklarda ölüm tarihi hakkında farklı bilgiler bulunmaktadır. Tezkire
yazarlarının çoğu, "Saib vefat yaft = Sil'ib vefat etti" ibaresinin tekabül ettiği 1670 yılında vefat ettiğini kaydetmektedir. Mezar taşında ise ölüm tarihi olarak 1676 yılı yazılmıştır. Emiri Firuzkuhi, mezar taşının, şairin ölümünden çok sonra yazıldığını ve bu tarihin doğru olmadığını ifade etmektedir. Ancak Saib üzerine araştırmalar yapan ve şiirlerini yayınlayan Muhammed Kahraman, divanın 1675 tarihli ve Saibin kendi el yazısıyla yazılan bir nushasını bulmuştur. Bu da şairin en azından bu tarihe kadar hayatta olduğunu göstermeketdir. Ayrıca şairin çağdaşı olan Va' iz-I Kazvini'rıin, onun vefatı için söylediği rubainin son mısraında düşürdüğü1676 tarihine bakılırsa, tezkire yazarlarının yanıldığı söylenebilir."
Dindar, İslami esaslara riayet eden ve son derece olgun bir kişiliğe sahip olan şair tasavvufa da intisab etmiş olup Şeyh Salih-i Lenbani'min mürididir.
Mevlana Celaleddin (ö, 1273) ve Sa' di-yi Şirazi (ö. 1292)'ye büyük ilgi duymuş, Hafız-ı Şiraz! (ö. 1390)'den de büyük ölçüde etkilenmiştir." Kendi çağdaşı olan şairlere karşı da sevgi ve saygı beslemiş, herhangi bir kıskançlık duyrnamıştır."
Saib; Talib-i Amuli (ö, 1626), Kelim-i Kaşani' (ö. 1651), Zuhüri-yi Turşizi (Ö. 1616), Hakm-ıRukna-yı Kaşanı, Hakim Şifa'i-yi Isfahani (ö. 1628), Eşref-i Mazenderani. Mir Necat-ı Isfahani, Ebu Turab-ı Tebrizi, Muhsin Te'siri Tebrizi gibi şairlerle çağdaştir.'
Eserleri: İran edebiyatı tarihinde en verimli şairlerden biri kabul edilen Saibin eserleri manzum ve mensur olmak üzere ikiye ayrılır. Şiirlerinin 200000 ile 300000 beyit arasında olduğu belirtilmektedir. Ayrıca 20000 beyit kadar Türkçe şiiri olduğu da ifade edilir. Manzum eserleri, Farsça ve Türkçe gazeller ve kasidelerden oluşan Divan'i ile Kandaharname ve Mahmud u Aydz adlı mesnevilerinden ibarettir.'! Gazellerinin beyit sayısının 4-23 arasında değiştiği ve gazellerde riayet edilmesi gereken kurallara pek uymadığı güِrülmektedir. Gazellerinde kafiye tekrarına çokça rastlanmaktadır. Attar, Sadi, Hafız gibi çok sayıda şaire nazire yazdığı gazellerinde tasavvuf, aşk ve nasihat gibi konuları ele almaktadır. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yazma nüshası bulunan Sa'ib'in Divan"ı ilk kez 1871 yılında Hindistan'da basılmıştır. Daha sonra ise İran ve Hindistan'da defalarca basılmıştır. İran'da Muhammed-I Kahraman tarafından 6 cilt halinde hazırlanan ve Divan-ı Sش'ib-i Tebrizi adıyla 1996 yılında Tahran' da basılan divan, 73000 beyit içermektedir. Saib ayrıca değişik döِnemlere ait 691 şairin şiirlerinden seçmeler yapmıştır. Beyaz veya
Sefine-i Sa'ib adıyla bilinen bu seçmeler henüz basilmamıştır.11 Eserin bilinen tek nüshasına ait bazı böِlümler, Vahid-i Destgirdi tarafından Armağôn adlı dergide yayımlanmıştır.
Hind üslubunun ِönde gelen temsilcilerinden olan Saibin şiirlerinde; yeni mazmunlar üretmek, düşüncede incelik; irsalülmesel, mecaz,müraatünnazir gibi sanatlara bolca yer vermek gibi ِözelliklere rastlanır.
Saibin yaşadığı dِönemde en çok kullanılan şiir türü gazel olup Mevlana ve Hafız gibi şairlerin dِönemindekinden farklı olarak dünyevi arzuları konu almaktadır. Bu döِnemin gazellerinde, eski şairlerin şiirlerine yapılan nazirelere çokça rastlanmaktadır. Şiirlerinde darbımeselleri bolca kullanan Saib' in de gazelde Mevlana ve Hafızdan etkilendiği ve onların gazellerine nazire sِöylediği gِrülmektedir.
Gazel dışında da çeşitli kalıplarda şiir sِöyleyen Saib, Farsça şiir söِyleyen şairler arasında "tekbeyt" türünü ِözel mazmunlarla en iyi kullanan şairdir.
Şarie ait Türkçe'ye tercüme edilmiş bazı beyitler:
ömür geçti, sefer hazırlıklarını yapın. Ecel kılıcı sizden ne keserse, oradan kesilin, ona razı olun. Ey aşk denizinden ayrı düşen dostlar, bahar seli yola inmişken yığılın, siz de ona katılın. Zamanın devri sizi ayak altına almamıştır. Çiğ taneleri eriyip güneşin çıkma vaktine doğru çimenden çekilin.
Felekte pervane olmayan devrandan habersizdir. Bu gül ile karanlık aynaları aydınlatın, yansıtır hale getirin
Gökyüzü, kol kanat açma makamı değildir. Nar taneleri gibi birbirinize sokulun, ayrılmayın
eğer ahir ömrünüzde delikanlı bahtına sahip olmayı umarsanız, ihtiyarların kıymetini gençlikte bilin. Kuru kuruya tövbe günahları daha da arttırır. Bu dünyaya meyil tozunu, pişmanlık aşkıyla silin. İbadetsizlik, ihtiyarların boyunu ortaya çıkarır. Bu kambur felek sizi eğmeden, siz eğilin.
ist-univ.dergipark.gov.tr