Edep En Üstün Sermayedir
İslam dini edebe riayet edilmesi hususuna çok fazla önem vermiştir. Bütün herkese ve her gruba saygıyla davranılmasına istemiştir. Örnek olarak:
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Adaba riayet etmek, yeni ve güzel bir elbise gibidir."[1]
Başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Edep, insanı atalarının üstünlüklerinden ihtiyaçsız kılar."[2]
Diğer bir hadis-i şerifte İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Beş şey vardır ki her kimde olmazsa, üstün sayılabilecek özelliklere sahip olamaz."
"Ey Peygamber torunu! Onlar nelerdir?" diye sorduklarında,şöyle buyurdu: "Din, akıl, hayâ, güzel ahlak ve güzel edep"
Yine İmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakledilen bir diğer hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Kibir sahibi kimseler hayırla anılmayı beklememeli, hileci kimseler arkadaşlarının çok olmasını ummamalı ve kötü edebe sahip kimseler de şeref ve hasiyetli olmayı ummamalı."[3]
İşte bu nedenledir ki büyük İslam önderi Peygamberin hayatına baktığımızda, en küçük ayrıntısına kadar hatta hiçbir makama sahip olmayan kimselere bile edebe dikkat ettiğini görmekteyiz.
Esasen din, edep kurallarından oluşan bir müessesedir: Allah karşısında edep, Peygamber (s.a.a) ve onun pak Ehlibeyt'i karşısında edep, öğretmen, baba- anne, âlim ve bilgin kimseler karşısında edep.
Hatta Kurân-ı Kerim'in ayetlerine dikkatle baktığımızda Yüce Allah'ın o üstün ve yüce makamıyla birlikte kullarıyla konuştuğunda edebe tamamen riayet ettiğini görmekteyiz!
Böyle bir durumda insanların Allah ve Peygamber’e karşı görevleri besbelli ortadadır.
Bir hadis-i şerifte şöyle nakledilmektedir: "Bir takım edep kurallarını beyan eden "Müminun" suresinin ilk ayetleri nazil olduğu sırada, bunlardan biri de namazda huşu konusu idi. Peygamber (s.a.a) daha önceleri namaz kıldığında bazen gökyüzüne nazar ederdi. Ancak bu ayetlerden sonra artık sürekli yere bakıyordu."
Peygamber (s.a.a) hakkında bu konu o kadar önemliydi ki, Kuran-ı Kerim’'e açık bir tarzla yukarıdaki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"Sesi Peygamber’in sesinden daha fazla yükseltmek ve onun yanında karmaşa çıkarmak, amellerinizin ve sevaplarınızın yok olmasına neden olur."
Bu nüktenin sadece Peygamberin karşısında riayet edilmesi yeterli olmadığı açıkça ortadadır. Bilakis kötü edep sayılabilecek her türlü karmaşa, tutum ve davranışın kendisi de o yüce ve mübarek zatın huzurunda yasaktır. Fıkıh dilinde "özelliğin kaldırılması" ve "Tengihu’l-Menat" olarak bilinen bu hususları burada uygulamak ve bunun benzerlerini de ona eklemek mümkündür. Nur suresinin 63. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
"Birbirinizi çağırdığınız gibi, Peygamberi çağırmayın."
Ayetinin tefsirinde bazı müfessirler şöyle demişlerdir; Peygamberi çağırdığınız zaman, ona layık edep ve ihtiramla onu sesleyin. Birbirinizi çağırdığınız gibi değil.
İlginç olan şu ki, Kuran-ı Kerim yukarıdaki ayetlerde Peygamber’e karşı edebe riayet etmenin kalp temizliğinin göstergesi saymış ve takvayı elde etmenin yollarından biri bilmiş ve büyük mükâfatlardan saymıştır. Diğer taraftan edepsizleri de dört ayaklı hayvanlara benzeterek, akılsız kimseler olarak tanıtmıştır!
Hatta bazı müfessirler yukarıdaki ayetlerin anlamını genişleterek, şöyle demişlerdir: “Bu ayetin içeriği daha aşağı merhalede bulunan âlimler, bilginler, düşünce ve ahlak önderlerini de kapsamaktadır. Müslümanların onların karşısında da edebe tamamen riayet etmeleri gerekmektedir.”
Hiç kuşkusuz Masum İmamlar karşısında bu durum çok daha açıktır. Öyle ki, Ehlibeyt yoluyla bize ulaşan hadislerde şöyle nakledilmiştir: İmam’ın huzuruna ashabından biri cünüplü bir haldeyken içeri girdi. İmam hiçbir gözetme yapmadan direkt olarak ona şöyle buyurdu:
"Peygamberlerin evlerine cünüp bir haldeyken girilmesinin yakışık olmadığını bilmiyor musun?"
Diğer bir rivayette "Hiç kuşkusuz Peygamberlerin evlerine ve onların evlatlarının evlerine cünüp kimse giremez." tabiri geçmektedir ki, bu beyan hem peygamberlerin evlerini ve hem de peygamber evlatlarının evlerini kapsamaktadır.
Sözün özü şu ki; ister küçük, ister büyük karşısında edebe riayet etmek İslami emirlerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Öyle ki, bunları burada detaylıca ele alacak olursak, kitabımız tefsir haletinden dışarı çıkar. Burada bu konuyu İmam Seccad Ali b. Hüseyin'in Hukuk Risalesi kitabının "öğretmen karşısında edebe riayet" bölümünden bir hadisle noktalamak istiyoruz. İmam Zeynelabidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Seni eğitip-öğreten kimsenin hakkı şudur: onu büyük bilmen gerekir, toplantısını saygıyla karşılamalı, sözlerine tam anlamıyla kulak vermeli, onunla yüz yüze gelecek şekilde oturmalı, sesini onun sesinden fazla yükseltmemeli, birileri ona bir soru sorduğu sırada, sen ondan önce cevap vermemeli, onun huzurunda diğer kimselerle konuşmamalı, onun yanında kimsenin aleyhinde konuşmamalı, eğer onun arkasından aleyhinde konuşulacak olunursa, onu savunmalı, ayıplarının üzerini örtmeli, üstün ahlakını yaymalı, düşmanlarıyla oturup-kalkmamalı, onun dostlarını kendine düşman saymamalıdır. Böyle olduğun zaman ilahi melekler senin onun yanına gittiğine ve Allah rızası için ondan ilim öğrendiğine ve Allah rızası dışında insanlar için ilim öğrenmediğine dair şahitlikte bulunurlar."
[1] Nehcü’l-Belağa, Hikmet 5
[2] Biharu’l-Envar, c.75 s.6
[3] Biharu’l-Envar, c.75 s.6