Hz. Seccad'ın Stratejisi ve Cihadı(1.Bölüm)
Ehlibeyt İmamlarının (a.s) hayatını incelediğimiz zaman, açıklamaları içinde insanlara, İslâmî hareketin önderliği bağlamında bir İmam'dan diğerine yöntemlerin değişiklik arz etmesinin sebeplerini izah eden birçok kanıt görebiliyoruz.
Örneğin İmam Zeynelabidin (a.s) Mekke'ye giderken yol-da Ubbad el-Basrî ona şöyle der: "Cihadı ve zorluklarını bırakıp hacca ve rahatlığına yöneldin. Yüce Allah: 'Allah, müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.'[1] buyurmaktadır." İmam (a.s) ona şu cevabı verir:
"Ayetin sonrasını da oku: "Tövbe edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, marufu emredip münkeri nehyedenler, Allah'ın sınırlarını koruyanlar, müminleri müjdele!"
Sonra İmam şöyle dedi:
"Bunlar (ayette işaret edilen niteliklere sahip müminler) ortaya çıktıkları zaman, hiçbir şeyi cihada tercih etmeyiz." [2]
İmam (a.s) verdiği bu cevapla kesin bir şekilde siyasetini ve mücadele tarzını belirginleştiriyor, sınırlarını çiziyor. Kendi döneminde izlenecek hareket metodunu gözler önüne seriyor.
Bu açıklamada, bu hareket tarzının gerekçelerinin de belirginleştiğini görüyoruz. Çünkü İmam'ın (a.s) silahlı mücadeleyi, Emevî yönetimine karşı askerî bir yöntem izlemeyi terk etmesi, Ubbad el-Basrî'nin sandığı gibi, dünya hayatına ve nimetlerine yönelik sevgiden kaynaklanmıyordu. Bunun tek nedeni, askerî bir hareket için gerekli olan şartların ve donanımın yeterli düzeyde mevcut olmamasıydı. Ve çünkü böyle bir ortamda mevcut iktidara karşı verilecek şiddet e-saslı herhangi bir mücadele amacının aksiyle sonuçlanması kaçınılmazdı.
Kerbelâ faciasından hemen sonra İmam Seccad (a.s) ve Ehlibeyt'in Zeyneb ve Ümmü Gülsüm (a.s) gibi saygın hanımefendileri; yeni siyasetlerini, Emevîlerin yüzünü örten maskeleri indirmek, bu maske altında izledikleri ifsat edici siyaseti deşifre etmek üzere bina ettiler. Böylece ümmete, Allah'a ve risalete karşı üstlendiği tarihî sorumluluğunu hatırlatmayı amaçladılar.
Bundan dolayıdır ki, İmam Zeynelabidin'in (a.s) ve Ehibeyt'in seçkin hanım efendilerinin, Irak'ta yaptıkları konuşmalarda bir bütün olarak insanların vicdanına hitap etmeyi esas aldıklarını görüyoruz. İnsanların dikkatini, kendilerini saran büyük tehlikeye çekmeyi amaçlıyorlardı. Ümeyyeoğulları'nın Allah'ın risaletine karşı işledikleri cürümün büyüklüğünü gözler önüne sermeyi hedefliyorlardı.
Şam'da İmam Seccad (a.s), kendilerinin tutsak edilmeleri meselesini işliyordu konuşmalarında. Bu arada Peygamber'in (s.a.a) ailesi olduklarını vurguluyordu. Böylece Şam halkını gerçeklerden uzaklaştıran Emevî yönetimini halkın önünde utanç verici duruma düşürüyordu.
İmam Seccad (a.s), Medine'ye girmeden önce İslâmî düşünceyi ve kamuoyunu harekete geçirmeye çalıştı. Halkın dikkatini, "Taff" (Kerbelâ) faciasında risaletin ne büyük bir sınavdan geçtiğine çekti. İmam'ın (a.s) o sırada halka yaptığı konuşma işte bu anlamları içeriyordu.
Kerbelâ faciası açıkça ortaya koymuştu ki, İslâm ümmeti, bir vurdumduymazlık, bir uyuşukluk hâli içindedir. İslâm ümmetindeki cihat ruhu, tamamen yok oldu, denmese bile, kayıplara karışmıştır.
Bu yüzden İmam Seccad (a.s), ümmetin son mercii ve İmam'ı olarak, bu olguyu dikkate aldı ve rolünü, ümmeti risalet çizgisi doğrultusunda geliştirme, eğitme esasına göre belirledi. Risalet çizgisinin, İslâmî sahadaki etkinlik alanını genişletecek bir strateji izledi. Artık amaç, İslâmî bilinci artırmak, ümmetin farklı kesimlerine açılmayı hedefleyen bir hareket benimsemek, Emevîlerin etkin kıldığı düşünce sistemini değil, tertemiz İslâmî düşünceyi taşıyan seçkin önderler yetiştirmek olmalıydı.
[1]- Tevbe, 111
[2]- Men La Yahduru'l-Fakih, 2/141; Menakıb-u Âl-i Ebî Talib, 4/173. İki kaynaktaki metin arasında küçük bazı farklılıklar vardır.
Yol Ayrımındaki İmam Seccad(1.Bölüm)
İmam Seccadın Dua ve Münacat Olgusu-1