İranlıların Anadolu’ya Gruplar Halinde Gidiş-Geliş ve Göçlerinin Sebepleri-1
Tarih boyunca İran halklarından birçok grup, kimi zaman dış güçlerin etkisiyle kimi zaman da kendi içlerinde cereyan eden huzursuzluklar nedeniyle bulundukları toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır. Arapların İran topraklarını istila etmesiyle birçok İranlı, Hindistan’a toplu olarak göç etmişlerdir. Bundan önceki dönemlerde yani Sasaniler zamanında Zerdüşt yöneticilerin kendi dönemlerinde bir hayli güçlü ve faal olan Mazdek ve Mani dinine mensup taraflara uyguladıkları baskı ve ağır yaptırımlar daha sonraları Abbasilerin bölgede yaşayan diğer dinlere bağlı insanları öldürmesi bu insanların Anadolu’yu bir kurtuluş kapısı olarak görmelerine neden olmuştur.[1]
Özellikle Anadolu’nun coğrafi olarak yakın olması, o dönemlerde doğu kesimlerinin günümüze nazaran oldukça bereketli topraklara sahip olup, nüfusun bir hayli az olması İranlı göçmenlerin bu bölgelere yerleşmeleri için önemli etkenler olarak sayılabilir. Öte yandan, bu topraklar üzerinde yer alan yüksek dağlar ve geniş ovalar, henüz müşahhas olmayan sınırlar, muhacirlerin gidiş-gelişleri için bir engel teşkil etmiyordu. Ayrıca bu bölgelerin Rum ve İranlılar arasında gerçekleşen amansız savaşların vuku bulması hasebiyle artık Rum Diyarı olarak da adlandırılmıyordu. Ve yine İranlılar dışında o dönemin bu topraklar üzerinde yaşayan halklarına baktığımızda Ermeniler, Kürtler ve diğer milletleri görmekteyiz.
Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında 26 Ağustos 1071 tarihinde gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi ve Alparslan’ın kazandığı zafer, Hristiyan Rum âleminin duvarlarını yıkıyordu. İranlı göçmenler de Selçuklu ordularının peşine takılarak tacir ve devlet erkânı unvanlarıyla Anadolu’ya girmişlerdi.[2]
Bu topraklar başta Hititler ve Yunanlar gibi eski medeniyetler tarafından İstanbul, Anadolu, Pergamon veya Bergama gibi isimlerle adlandırılmış ve Farsça kaynaklarda da; Güzel Köy, Su Yolu, Sıcak Su, Balık Tutan ve Çeşme gibi isimler görülmektedir.[3] O dönemlere dikkat edilecek olunursa devlet erkânı, vezir, kadı, vaiz, müderris ve elçilerin büyük bir kısmını İranlılar teşkil etmekteydiler. Buna örnek olarak bu şahısların soyadına bakıldığında her birinin İran’ın farklı bölgelerinden geldiği görülmektedir. Örneğin; İsfahani, Tebrizi, Horasani, Razi, Kazvini, Hamadani, Nahcivani, Hoi ve Merendi gibi…
[1] Petrushevsky, ilyia Pavlovich, İran’da İslam, Kerim Kashaverz, Peyam Yayınları, Tahran, 1975, s.45
[2] Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1998 c.1, s.137
[3] Riyahi, Muhammed Emin, Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve Edebiyatı, Bajenk Yayınevi, Tahran, 1990, s. 10
Safevi Döneminde İran ve Osmanlı Toplumsal İlişkileri