İbadetlerin Sırları ve Hikmetleri(2.Bölüm)
NİYET
Bu tür bir niyet ise insanın istek ve iradesi dışındadır. Zira daha önce açıklandığı gibi niyet, kişinin kendisiyle uyumlu olan işe yönelmesidir ve insanın bir işe yönelmesi ancak dünyevi ve uhrevi menfaatlerinin bu şekilde temin edileceğine inanmasıyla gerçekleşebilir. Dolayısıyla insanın amacına ulaşmasının ancak yapacağı eylemlere bağımlı olması inancı olmadığı sürece, kişi gerçek anlamda bir işe yönelemez. Söz konusu bu inanç ise ancak riyazet ve cehd ile sağlamlaşıp kökleşir. İnanç aşamasından sonra ise daha cazip bir etken olmadığı sürece kalp ibadete yönelir. Ancak bu iki aşamanın (yani inanç aşaması ve kalp için daha cazip bir etken olmamasının) gerçekleşmesi her zaman için mümkün değildir.
Yönlendirici ve değiştirici etkenlere gelince; duruma ve kişiye göre farklılık gösteren bu etkenlerin birçok sebebi ve kaynağı olabilir. Örneğin cinsel istek kişiye baskın gelirse ve bu kişi ileriki zürriyet ve nesliyle ilgili sahih bir düşünce yapısına sahip olmazsa bu şahsın, neslin devamı doğrultusunda bir evlilik yapacağı söylenemez. Zira onu evliliğe iten tek etken kabarmış olan cinsel isteğini rahatlatmak olacaktır; o halde nasıl olurda çocuk yapmaya niyetlenip ötesini düşünecek.
Bu tür bir işte sahih niyete ulaşmanın yöntemi her şeyden önce İslam dinine olan inancı güçlendirmek, Muhammed eygamberin (s.a.a) ümmetini çoğaltmanın ne denli değerli olduğuna olan inancın güçlendirilmesi ve giderlerin çoğalması veya uzun zamanlı sıkıntılara katlanmak gibi çocuğa dönük sıkıntı düşüncelerinin kalpten uzaklaştırılmasıyla mümkün olabilir. Bu aşamalar gerçekleşince kişide Allah rızası doğrultusunda evlat sahibi olmak isteği doğabilir ve bu istek kişiyi uygun bir evliliğe yönlendirebilir. İşte bu durumda nikâh akdi için “evet” diyen şahsın salih evlat ve iyi nesil niyetiyle evlendiği söylenebilir. Bunun dışında, “salih evlat” ve benzeri sözcüklerin damadın ağzından çıkması, bir avuç hayalden başka bir şey ifade etmez.
Bu gerçeği göz önünde bulundurarak ariflerin bir bölümü gerekli niyete sahip olmadıkları sürece (zorunlu olmayan) ibadetlerden uzak dururlardı ve gerekli niyete sahip olmamayı bir mazeret olarak öne sürüyorlardı. Kuşkusuz niyet, amellerin ruhudur ve doğru niyet üzere yapılmayan ameller ancak riya üzerine katlanılan sıkıntılardan ibarettir. Bu tür bir amel insanı Allah’a yaklaştırmaz; insanın ilahi gazaba uğramasına sebep olur.
İmam Cafer-i Sadık (a.s) ile ilgili şöyle nakledilmiştir: "Bir gün kendisini sevenlerden birisi İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) yanına gelip oturdu, İmam’ın (a.s) oradaki işi bitince kalkıp evine yöneldi ve o şahıs da İmama (a.s) eşlik ederek İmam’ın (a.s) evine kadar geldi. Evin önüne vardıklarında İmam Cafer-i Sadık (a.s) bu şahsı evine davet etmeden eve girdi. Bunun üzerine İmam’ın oğlu İsmail babasına “Baba! O şahsı neden eve davet etmedin?” diye sordu. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Ona ikramda bulunacak hazırlığa sahip değildim. Bunun üzerine İsmail, “Bir içeri buyurun demekle içeri girecek değildi ya” deyince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Yüce Allah beni yalancı nezaketli olarak yazsın istemiyorum."
Ehlader Kültür Araştırma
İbadetlerin Sırları ve Hikmetleri(1.Bölüm)
Gerçek İbadet