İMAMET HAKKlNDA AKLÎ DELİL
Nübüvvet-i amme’nin delilinin açıklığa kavuşmasından sonra şimdi sizler de tasdik edersiniz ki aynı delil halk arasında peygamberin olmadığı zamanlar insanlardan birisinin ilâhî hükümlerin koruyucusu ve peygamberin vasîsi olmasını da gerektirmektedir. Bu vasi sözkonusu ilâhî hükümleri, korumalı ve tebliğ etmeye çalışmalıdır.
Zira Allah Teâlâ’nın peygemberler gönderme ve hükümlerini iletmekten hedefi, tüm ilâhî kanun ve emirlerinin hiçbir eksiltme ve çoğaltma olmadan insanlar arasında mahfuz kalmasıyla gerçekleşir ve kullara hücceti ancak bu yolla tamamlanmış olur.
O halde peygamberlerin olmadığı zamanlar da Allah’ın lütfu insanlardan birinin dini hükümlerin koruyucusu olmasını gerektirmektedir.
Bu seçkin insan da hükümleri öğrenme, koruma ve tebliğ hususunda hatalardan uzak ve masum olmalıdır. Ancak böyle olursa kullara hüccet tamamlanmış olur ve ilahî hedef gerçekleşir.
Böyle bir insan dini hükümlerin hakikatini bilen ve onlarla amel eden birisi olmalıdır. Böylece diğer insanlar da amel, ahlak ve sözlerini onun sözleriyle mutabık hale getirebilecek ona tabi olacak, hakikatı bulmakta yanlışlığa düşmeyecek ve hiçbir mazeretleri kalmayacaktır. İmam da bu büyük sorumluluğu kabul etmek hususunda hatalardan masum olmalıdır.
Ayrıca; imam ilmini duyu organları vasıtasıyla ve kesbi olarak elde etmez; onun ilmî ve diğer insanların sıradan ilimleriyle büyük bir farklılığı vardır.
İmam, basiret gözleri açılmış ve hakîkat ve insanî kemalleri kalb gözüyle müşahede eden insandır. Böyle olunca da hata ve yanlışlıktan masum olur. Zira bu onun ilim ve müşahedeleri üzere amel etmesine ve ilim ve amel vasıtasıyla da insanlığın önder ve imamı makamına ulaşmasına sebeb olur.
Başka bir tabirle insan türü arasında daima kamil bir insan olmalıdır. Bu insan hak inançlara inanan, tüm insanî sıfat ve ahlaklara uyan, dinin tüm hükümlerini uygulayan ve hepsini teferruatıyla ve bir tereddüt veya içtihat söz konusu olmadan bilen birisi olmalıdır. Bu aşamaların tümünde imam hata, yanlışlık ve isyandan masum olmalıdır.
İlim ve ameli vasıtasıyla bütün mümkün olan insanî kemaller onda pratiğe dönüşmüş bulunmalı ve insanlık kafilesinin rehberi olmalıdır. Açıhtır ki; İnsan türü böyle seçkin bir insandan mahrum olursa insanların hidayeti için nazil olmuş olan ilahi hükümler ortadan kalkar, Allah’ın gaybî yardımları kesilir, insani ve rububi alemler arasındaki irtibat kopar.
Başka bir tabirle insanlar arasında daima Allah Teâlâ’nın hidayet ve lütuflarına mazhar olan birisi olmalıdır. Bu insan manevi lütuf ve batini yardımlar vasıtasıyla her insanı kabiliyeti esasınca kemale ulaştırır ve ilahi hükümleri korur. Böyle bir masum imamın mukaddes varlığı Allah’ın hücceti, din ve kamil insanın örneğidir.
Yer yüzünde hakkıyla Allahı tanıyan ve ona tapan İmam'dır. Eğer o olmazsa Allah Teâlâ hakkıyla tanınmaz ve kendisine ibadet edilmez. İmamın batın ve kalbi, ilahî sır ve ilimlerinin hazinesidir.
"Dinin kanun ve hükümlerini korumak, birinin o hükümlerin tümünü bilmesine ve amel etmesine bağlı değildir. Eğer dinin bütün hükümleri insanlar arasında paylaştırılır ve her bir grup bu hükümlerden bir kısmını bilir ve amel ederse dinin bütün hükümleri ilim ve amel açısından insan türü arasında mahfuz kalır". şeklindeki görüş iki açıdan reddedilmiştir:
1- Önceden de dediğimiz gibi insan türü arasında bütün insani kemallere bilfiil sahip olan doğru yolda yürüyen, talim ve terbiye açısından da Allah’tan başkasına muhtaç olmayan seçkin bir insan olmalıdır.
Eğer böyle bir insan olmazsa insanlık hüccetsiz ve hedefsiz bir hale gelir. Hedefi olmayan türün ise mahvı kaçınılmazdır. Ama mezkur görüşe göre böyle kamil bir insan yoktur.
Zira bu görüşe göre fertlerden herbiri sadece bir kısım hükümleri bilmekte ve amel etmektedir; ama bunlardan hiçbiri dinin doğru yolunda değildir; bilakis, hakikat yolundan sapmıştır. Oysa ki, dinin hükümleri arasında derin ve kopmayan bir bağ vardır.
2- Önceden de söylenildiği gibi Allah tarafından insanların hidayeti için indirilen hüküm ve kanunlar daima insanlar arasında sabit ve mahfuz olmalıdır.
Hertürlü değişiklik, yokluk ve tehlikeden masun ve mahfuz olmalıdır ki insanlar onun doğruluk ve sıhhatine tamamen itimad etsinler. Bu da her türlü unutkanlık ve günahtan masum olan bir koruyucuyla mümkündür.
Ama yukarıda zikredilen görüşe göre bu böyle değildir. O fertlerden herbirinin, hata, unutkanlık ve isyan imkanı vardır, dolayısıyle ilahi hükümlerde değişiklikten uzak değildir. Bu durumda ise Allah’ın hücceti tamamlanmaz ve kulların mazereti ortadan kalkmaz.
Ayatullah:İbrahim Emini
Masum İmamın Ümmet Arasındaki Zarureti Nedendir-1
Ehl-i Beyt Mektebinde İmamet İnancı(1.Bölüm)