Zalimin Velayeti Ve İmam Rıza-2
İmam'ın, Memun'a "Bu hak senin mi, yoksa başkasına ait bir hak mı? Başkasının hakkı ise onu verme hakkına sahip değilsin" şeklindeki buyruğu veliahtlığı da kapsamına almaktadır.
Soru:
Şöyle bir varsayım yapılmıştır: Fazl b. Sehl gerçekten Şiî idiyse İmam'ın, veliahtlık konusunda onunla işbirliği yapıp Memun'u hilâfetten indirmesi gerekirdi. Burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Bu durumda İmam Rıza'nın (a.s) bir süre Memun'un amellerini onaylaması gerekirdi. Oysa İmam Ali'nin (a.s) davranışını göz önünde bulundurduğumuzda görüyoruz ki, zalimin yaptığı işi hiçbir oranda onaylamak caiz değildir.
Cevap:
Bu geçerli eleştiri değildir; çünkü dediniz ki: Fazl b. Sehl Şia idiyse İmam Rıza (a.s) bir süre Me'mun'un işlerini onaylamalıydı; oysa bu iş caiz değildir; nitekim Hz. Ali (a.s) de Muaviye B. Ebu Süyfan'ın hükümetini onaylamamıştır.
İmam Rıza'nın (a.s) Memun'a karşı durumuyla Hz. Ali'nin (a.s) Muaviye'ye karşı durumu arasında çok büyük bir fark var. Hz. Ali'nin (a.s) onaylaması, Muaviye'nin Hz. Ali tarafından bir naip ve onun tarafından atanan bir kişi olarak iş yapması anlamını içermekteydi. Muaviye gibi birinin Ali b. Ebutalib adına görev yapması anlamındaydı.
Fakat İmam Rıza'nın (a.s) durumu farklıydı; İmam bir süre Memun'un işlerine karışmamalı, onun yolu üzerinde engel oluşturmamalıydı. Genel olarak hem mantıken ve hem şer'i açıdan, bir fesadın meydana gelmesinde etkili olmakla var olan bir fesadı kaldırmak arasında fark vardır. Her birine karşı farklı bir vazifemiz vardır. Buna bir örnek vereyim:
Bazen suyun bahçenize zarar vermesi için musluğu açıyorum. Burada ben bahçenizin gördüğü zararda etkili olduğum için bu zarardan ben sorumluyum. Bazen de sokaktan geçerken musluğun açık olduğunu ve suyun duvarınızın temeline ulaştığını görüyorum. Burada ahlaki açıdan vazifem, musluğu kapatarak size hizmet etmektir. Fakat ben bu ahlâkî vazifemi yerine getirmiyorum ve siz zarar görüyorsunuz. Burada bu iş bana farz değildir.
Bu örneği vermekten amacım, bir işin insanın kendi eliyle ve onun vasıtasıyla yapılmasıyla o işi başka birinin yapması ve insanın vazifesinin onu ortadan kaldırması olduğu arasında çok büyük bir fark olduğunu göstermektir.
Muaviye'nin üstü Ali'ydi (a.s). Yani Muaviye'nin bulunduğu makamda bırakılması Ali'nin (a.s) Muaviye'yi kendi eli, kendi amili olarak kabul etmesi anlamındaydı. Fakat İmam Rıza (a.s) tarafından Memun'u o makamda bırakılması İmam'ın (a.s), Memun'un karşısında bir süre sessiz kalması anlamındadır. Bu ikisi birbirinden tamamen farklı vazifelerdir. İmam Rıza'nın (a.s) bir süre Fazl b. Sehl'le işbirliği yapması veya sizin tabirinizce (Memun'u) kendi yerinde bırakması; Memun karşısında bir süre sessiz kalması anlamındadır. Daha büyük bir maslahat için, daha iyi bir fırsat bulmak için bir süre beklemenin bir sakıncası yoktur.
Ayrıca Muaviye olayında, mesele sadece İmam'ın, Muaviye'nin bir gün hükümet sürmesine razı olmayışı değildir. Elbette bu da onun bir meselesidir. Nitekim buyurmuştur ki:
"Ben zalimin bir gün bile hükümet etmesine razı olmam."
Burada olayın aksini teşkil eden ayrı bir mesele daha var; yani eğer İmam (a.s) Muaviye'yi kendi makamında bırakacak olsaydı Muaviye günden güne güçlenir ve kendi hedefinden de vazgeçmezdi. Fakat burada varsayım Memun'un günden güne zayıflaması ve İmam'ın ise güçlenmesi için beklemesi söz konusudur. O hâlde bu ikisini mukayese etmek doğru değildir.
Zalimin Velayeti Ve İmam Rıza-1
İmam Rıza (as) Yaşamında Kur’an