HAMDETMEK
HAMD [2]
Yüce Allah Hz. Nuh'a (a.s) hitap ederken şöyle buyuruyor: "De ki: Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun." (Mü'minûn, 28) Yine bir ayette İbrahim Peygamberin (a.s) diliyle şöyle buyuruyor: "İhtiyarlık çağımda bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun." (İbrâhîm, 39) Yüce Allah bazı yerlerde Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.a) şöyle hitap eder: "De ki: Allah'a hamdolsun." (Neml, 93) Bir ayette de Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın diliyle şöyle buyuruyor: "Dediler ki: Allah'a hamd-olsun." (Neml, 15) Bir de cennet ehlinin O'na yönelik övgülerini aktarmıştır. Çünkü onlar da göğüslerdeki kin ve kıskançlıktan, boş ve günah sözden arındırılmışlardır.
Şu ayette olduğu gibi: "Dualarının sonu, 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.' sözleridir." (Yûnus, 10) Bunun dışında her ne kadar yüce Allah yaratıklarının büyük çoğunluğunun ve hatta tümünün kendisine yönelik övgülerini birçok ayette dile getirmiştir; meselâ, "Melekler Rabblerini hamd ile tesbih ederler." (Şûrâ, 5) veya "Gök gürültüsü O'nu övgüyle tesbih eder." (Ra'd, 13) veya "O'nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (İsrâ, 44) buyurmuştur; ancak ne var ki, yüce Allah bütün bunlarda kendisine yönelik övgülerini tesbih (tenzih etme) ile birlikte zikrediyor. Hatta asıl olarak tesbihi naklediyor, bunun yanında da övgülerini aktarıyor.
Bunun nedeni şudur: Yüce Allah'tan başkası, O'nun fiillerinin güzelliğini ve kemalini kuşatamaz. Aynı şekilde yüce Allah'ın fiillerinin güzelliğinin kaynağı olan sıfatlarının ve isimlerinin güzelliğini de tam anlamıyla O'ndan başka kimse kavrayamaz. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Onlar bilgice O'nu kuşatamazlar." (Tâhâ, 110) Kullar O'nu neyle nitelendirirlerse, O'nu onunla kuşatmış olurlar. Bu nitelik onların kavrayışlarının kapasitesiyle sınırlanmış, algılayışları oranında belirlenmiş olur.
Dolayısıyla O'nu, düşünceleriyle neden oldukları sınırlandırma ve değerlendirmeden tenzih etmedikleri sürece, O'nu bu nitelendirmeden dolayı tesbih etmedikleri sürece, O'na yönelik övgüleri hedefine ulaşamaz, doğruluk niteliğini kazanamaz. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Hiç kuşkusuz Allah bilir, siz ise bilmezsiniz." (Nahl, 74) Onun arındırılmış kullarına gelince; onların kendisine yönelik övgülerini kendi kendini övmesi ve onların kendisini nitelendirmelerini de kendi kendisini nitelendirmesi gibi değerlendirmiştir.
Bu,onların Allah'ın arındırılmış kulları olmalarından geliyor. Bundan da anlaşılıyor ki, kulluğun öngördüğü edep, bir kulun Rabbini, O'- nun kendisini övdüğü gibi övmesini ve bunun ötesine geçmemesini gerektiriyor. Hem Ehlisünnet'in, hem de Şia'nın Peygamber efendimizden (s.a.a) rivayet ettikleri hadis de bunu gösteriyor: "Ben senin övgülerini sıralayamam. Sen, kendini övdüğün gibisin..." Şu hâlde surenin başındaki "Hamd, Allah'a özgüdür." ifadesi, kulluğa yaraşır bir edep tavrını edindirme amacına yöneliktir. Eğer yüce Allah, ne şekilde övülmesi gerektiğini öğretmek için kullar adına bu sözü söylememiş olsaydı, kul kendi kendine bunu söyleyemezdi.
Hamd Allaha özgüdür
İbadetin Siması