Amellerin Batınında İmamaet
İmam, insanların amellerinin zahirine önder olduğu gibi batınında da önderlik ve imamlık makamına sahiptir. Batın yoluyla Allah'a doğru hareket eden insanlık kafilesinin önünde hareket eden imamdır.
Bu hakikatin aydınlığa kavuşması için aşağıdaki iki mukaddimeye dikkat etmeliyiz.
Birincisi: Şüphe yok ki İslam ve sair semavi dinlere göre insanın, ebedi ve gerçek mutluluğunun ve şekavetinin bir tek vesilesi onun iyi ve kötü amelleridir. İyilik ve kötülükleri, semavi dinlerin öğretmesinin yanı sıra, insan kendi fıtratıyla da onları idrak edebilir.
Allah vahiy ve nübüvvet yoluyla bu amelleri, beşeri tefekkür tarzına uygun içtimai dilimizle, emir, nehiy, övme ve kötüleme şeklinde açıklamıştır. İtaat edenlere, insanın kemali isteklerinin hepsini içeren ebedi ve tatlı bir hayatı müjdeleyip, zalimlere ve kötü amelli insanlara her türlü başarısızlığı, ebedi ve acı hayatı içeren bir haber veriyor.
Şüphesiz her türlü tasavvurdan yüce olan Allah'ın, bizim gibi sosyal tefekkürü yoktur. Bu kulluk ve mevlalık, emir ve itaat etme, emir-nehiy, ceza ve ödül konuluşu, toplumsal yaşantımız dışında mevcut değildir. Allah'ın makamı, yaratma makamıdır. O'nda her türlü varlığın varlığı, gerçek bağlantılara göre Allah'ın yaratmasına bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim'in ve Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) işaret ettikleri gibi, din bizim doğal akıllarımızın anlayamayacağı bir takım gerçekleri ve eğitileri içermiştir, anlayabileceğimiz ve fikrimiz dengesinde de nazil olmuştur.
Buradan şu sonuca varmalıyız ki: İyi ve kötü ameller ile ebedi hayat ve özellikleri arasında gerçek bir irtibat vardır ve o dünyada iyi ve kötü hayat Allah'ın iradesiyle o amellere bağlıdır.
Kolay bir ibareyle şöyle diyebiliriz: İyi ve kötü ameller insanın kalbinde insanın geleceğini belirten gerçekleri oluşturur. İnsan bilse de bilmese de eğitilen bir çocuğa benzer. Çocuk velisinden aldığı yap-yapma emirlerini duymaktan ve yaptığı işlerden başka bir şey anlamaz. Ama eğitilip bir takım karakteristik haletleri kendisinde hazırlayıp, toplumun içerisine düştüğünde mutlu bir hayata erişmiş olur ve eğer bunun hayrını isteyen velisinin emirlerine uymazsa, toplumda bedbahtlıktan başka bir şey elde edemez.
Veyahut doktorun emriyle özel yemeklere, ilaçlara ve spora görevlenen hastaya benzer. Hasta bunları uygulamaktan başka bir şey yapmıyor ancak, bunları uyguladıktan sonra vücudunda düzenli bir sağlık elde edip her çeşit mutluluğa ve iyiliğe kavuşur.
Kısacası insan, dünyevi hayatıyla birlikte amellerinin kaynaklanıp, ilerleyip ve bilahare uhrevi hayatında mutluluğunu veya felaketini kesinleştiren, manevi bir hayata da sahiptir.
Kur'an-ı Kerim de aklın kavradığı bu gerçeği teyit ederek bir çok ayetlerde iman ehline ve iyilik sevenlere bu ruhtan daha aydın bir ruh ve hayattan daha yüce bir hayat ispat ettiği gibi amellerin batını sonucunu devamlı insanla birlikte biliyor. Peygamber-i Ekrem'in bir çok hadislerinde de buna işaret edilmiştir.
İkincisi: Bizler bazılarını iyi veya kötü işe davet ederiz ama kendimiz birçok zamanda dediğimiz şeye amil olmayız. Fakat peygamberler ve imamlar hiçbir zaman emrettikleri şeyi terk etmezler. Çünkü hidayet ve liderlikleri Allah'ın emriyledir. Onlar toplumu hidayet ettikleri dinle kendileri de amel ediyorlar. Toplumu davet ettikleri manevi hayata kendileri de sahip olmalıdırlar. Zira Allah bir kimseyi hidayet etmedikçe toplumun hidayetini ona havale etmez ve Allah'ın özel hidayeti hiçbir zaman yok olmaz.
Bu açıklamalardan şu sonuçları çıkarabiliriz:
1- Her ümmette o ümmetin peygamberi ve imamı, toplumu davet ettikleri dinin, manevi hayatın en üstün derecesine sahip olmalıdırlar. Çünkü davet ettikleri şeye gerektiği şekilde amel edip manevi hayatına sahiptirler.
2- Önder ve toplumda birinci oldukları için herkesten daha üstündürler.
3- Allah'ın emriyle ümmetin imamlığını kabul eden şahıs toplumun zahiri amellerinde önder olduğu gibi manevi hayatlarında da onların önderidir ve amellerin gerçeği onun imamlığıyla seyreder.
İmamı (a.s) Tanımanın Felsefesi
Dinin Kemali ve İmamet(1.Bölüm)