İmam Bakır (as) ve Siyasi Konular-1
Zeydi şialar kendi mezheplerinin, imamet hakkındaki ilkelerinden birinin imamın silahlı kıyam etmesi olduğunu kabul ettiler. Zeydiye açısından şialardan ancak silahlı kıyama kalkışan biri irnam olarak tanınırdı, aksi halde onu imam olarak tanımazlardı. Zeydiye arasındaki bu inancın neticesine dikkat edersek onun, Nefs-i Zekiye, onun kardeşi İbrahim, "fahh" şehidi, diye tanınan Hüseyn b. Ali ve diğer bazılarının koskoca İslam ülkesinin köşe ve bucağında başlattıkları bir kaç yenilgiyle sonuçlanan ve dağınık kıyamdan başka bir şeyin olmadığını göreceğiz. Önderlerinin Zeydi mi yoksa oniki imama inanan şia mı olduğunda tereddüt edilen (ancak büyük bir ihtimale göre Zeydi idiler) Taberistan kıyamı hariç, bu silahlı kıyamların hiçbiri gözalıcı bir başarıya ulaşamadı. Bu kıyamların neticesi şunlardan ibaret oldu:
1- Onlar Allah'ın seçtiği imamlar yani Ethar imamların
ardısıra değil de eline kılıç alan her şianın ardısıra hareket ettiler.
2- Kültürel açıdan da tefsir, fıkıh ve kelam konulan hakkında şia gibi düzenli ve birbirine bağlı bir kültüre sahip ola-.
madılar. Tefsir ve fıkıh sahasında takriben Ebu Hanife'nin fıkhına, kelamda ise tamamen Mütezile'ye uydular. Zeydileregenel bir açıdan bakılırsa takriben onlar ehl-i sünnetin fırkalarından biri sayılmalıdır.
Şia imamlarının özellikle de İmam Bakır (a.s.) ve İmam Sadık (a.s.)'ın faaliyetleri, kendine özgü zengin bir kültüre sahip bir mektebin oluşmasına neden oldu ve bu mektep sonraları Caferi mektebi diye meşhur oldu. Gerçi Bakır? mektebi diye yayılsa. meşhur olsaydı yine yerinde olurdu. Bütün alanlarda Ehl-i beytin ilimlerini düzenli bir şekilde ileri süren bu fikirsel mektep bu iki şia imamının elli beş yıla yakın (48-94 Hicri Kameri) sürekli çalışmalarının faaliyetlerinin ürünüdür.
Emeviler ve sonraları da Abbasiler kendi hükümetlerini korumak için her muhalefeti şiddetle bastırdıkları o günün siyasi toplumunda böyle bir metod, haliyle mühim siyasi faaliyetlerle birlikte yürütülemezdi Her zaman ve her yerde ne pahasına olursa olsun hatta hak öğretileri açıklamayı elden çıkarmak pahasına olsa bile bir siyasi harekete katılıp sonsuza dek bütün kapılan bir ümmetin yüzüne kapatmak değer değildir. Şia imamları bu zaman diliminde kendi asıl metodla-rını, İslamın gerçek öğretilerini izah etmek temeline oturttular ve bugün neticesini tamamen gördüğümüz asri faaliyet ve ça-lısmalan, mezhebi kültürü tedvin etmek idi.
Bu, şia imamlarının zalim sultanlara karşı asla cephe almadıktan anlamına gelmez, çünkü şia imamlarının hilafet iddiası ettiklerini hemen hemen bütün şialar ve hatta emeviler iyice biyorlardı Bu hakikat İmam Bakır (a.s.)'dan nakledilen sözlerde de beyan edilmiştir. Ehl-İ beyt, hilafetin kendilerine ve babalarına mahsus olduğunu ama Kureyş'in zorla bu hakkı kendilerinden aldığını söylüyorlardı ve bu yüzden de bir takım maslahatlardan dolayı istisna olarak müsaade edilen bazı yerler hariç, kendi şialarının bu zalim sultanlara yardım etmelerini yasaklıyorlardı. Ama bu mevzu resmen sürekli ve silahlı bir mücadele şeklinde ve inkilabî kıyamlara katılmakla gerçekleştirilmedi. Buna göre imamın muhalefeti, onlarla yardımlaşmamaya davet etmesi ve menfi mücadelesi imamın belirli ve apaçık tutumlarından sayılmaktaydı.
Şialardan biri olan Akabet İbn-i Beşir Esedi İmam Bakır (a.s.)'in yanına gelip kendi kabilesi arasındaki makamına değinerek şöyle dedi: Kabile reisimiz öldü diye kabile halkı beni onun yerine seçmek istiyorlar94, buna siz ne diyorsunuz?
İmam buyurdu:
"Kendi soy ve sopunla bize minnet mi bırakıyorsun? oysa ki halk. müminleri küçümserken Allah kendilerini, imanlarından dolayı yüce bir makama ulaştırdı: kafirleri ise halk büyük görürken, tazim ederken Allah onları zelil eni. Kabilenizin büyüğünün öldüğü ve onun yerine seni seçmek istedikleri hususuna gelince, eğer cennetten hoşlanmıyor ve onu sevmiyorsan kabile reisliğini kabul et. Bu surette eğer hakim, bir müslümanın kanını dökerse sen de onun kanında ortak olacaksın ve bunun karşılığında ise dünyadan bir şey kazanamazsın beki de."
İmamın kendi şialarını devletteki her makama hatta pek de yetkisi olmayan kabile reisliğine atanmaktan nasıl menet-tiği bu hadisten anlaşılmaktadır. Bunun nedeninin de hakimlerin halka zulüm edişi olduğunu ve şiaların onlara yardım etmesinin bu günaha ortak olmaları anlamına geldiğini belirtiyor.
94) Rical-i Keşşi. s: 204
İmam Muhammed Bâkır (a.s)dan Nasihetler -1
İmam Muhammed Bâkır (a.s)ın Kısa Sözleri -1