Allah’ın Kelamı
Sözkonusu yoruma göre, peygamber zihnine hutur eden (gelen) temiz fikirleri Allah’ın kelamı olarak adlandırmıştır. Yani, bu tür fikirler de diğer fikirler gibi peygamberin kendi aklının mahsulü olmasıyla birlikte, temiz ve kutsal fikirler olmaları yüzünden Allah’a nisbet edilmiştir. Başka bir ifadeyle bu fikirler hakiki olarak peygamberin kendisine ve mecazi olarak Allah’a nisbet edilmiştir.
Ama Kur’an-ı Kerim kesin bir ifadeyle “tahaddi1”yle ilgili ayetlerinde, Kur’an’da yer alan sözlerin peygambere ait olduğu fikrini reddetmiştir. Kur’an-ı Kerim açıkça şu noktayı izah etmiştir. ki:
Eğer Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğine inanmıyor ve onun beşer fikrinin ürünü olduğunu iddia ediyorsanız, Kur’an’ın üzerinde konuştuğu inanç, ahlak, ahkam, kıssa, hikmet ve vaaz gibi konulardan her hangi birisinde Kur’an’a benzer bir kelam getirin; bunu yaparken umduğunuz her yerden de yardım alın, ama Kur’an’a benzer bir kelam getiremezsiniz, o zaman bilin ki, Kur’an Allah’ın kelamıdır, beşer fikrinin ürünü değildir.[1]
“Eğer cin ve insanlar bunu yapmak için birbiriyle yardımlaşsalar yine de Kur’an’a benzer bir kitap getiremeyeceklerdir.”[2]
Yine şuna yakın bir anlamda şu noktayı açıklıyor ki:
Eğer Kur’an’ın, Muhammed’in sözleri olduğunu iddia ediyorsanız; hayatı itibarıyla Muhammed’e (s.a.a) benzer birisinden yani onun gibi yetim kalmış ders okumamış ümmi (okuma-yama bilmez), cahiliyet dönemi gibi bir dönemde yaşamış birisinden bu kitaba veya onun surelerinden birine benzer bir sure getirin.
Yine şu konuyla ilgili olarak şu noktaya değiniyor ki:
Neden 23 yıl zarfında nazil olan ve lafız, mana ve beyanında herhangi bir çelişkiye rastlanmayan Kur’an ayetleri üzerinde iyice tefekkür etmiyorlar; eğer Allah’ın kelamı değil, kul sözü olsaydı, tabiatın bir parçası olarak onda, değişme ve çelişki meydana gelirdi.[3]
Bu ayetler, Kur’an’ın Allah’a mecazen nisbet edilmesi fikrini kesin olarak reddetmektedir. Açık bir şekilde Kur’an’ın bizzat Allah’ın kelamı olduğunu açıklıyor. Öte yandan, Kur’an-ı Kerim yüzlerce ayette, tabiatın normal nizamıyla yorumlanması (açıklanması) mümkün olmayan mucizelerden bahsetmektedir. Bu mucizeler vasıtasıyla peygamberlerin kendi nübüvvetlerini ispatladıkları açıklanmıştır, eğer nübüvvet ve vahiy, vicdan çağrısı ve insanın temiz fikirleri olsaydı o zaman, peygamberliği ispatlamak için mucizelere başvurmak gerekmezdi.
Bazı yazarlar, bu apaçık mucizeleri bazı gülünç yorumlarla tevil etmeye çalışmışlardır. Ancak bu gibi yorumları inceleyen herkes, Kur’an’da açıklanan mucizelerden maksadın bu yorumlar olmadığını hemen anlar.
Konumuz haricinde olduğu için şimdilik biz, mucizenin gerçekleşebileceği ve Kur’an’da olan nakillerin doğruluğu üzerinde durmak istemiyoruz. Bizim açıklamak istediğimiz nokta şu: Kur’an, Hz. Salih, ibrahim, Musa ve İsa gibi geçmiş peygamberlerin bir takım mucizelerinin olduğunu belirtiyor. Bu mucizelerle ilgili olarak Kur’an’da yer alan kıssalar, tabiata egemen olan normal kanunları aşıyor. Bizim üzerinde durduğumuz konu, eğer peygamberler kendi vicdanlarının sesini peygamberlik olarak nitelendirdilerse, bunu ispatlamak için mucizeler başvurmaları gerekmezdi.
[1] - Yunus/38 ve Hud/3.
[2] - İsra/38.
[3] -Nisa/82.
Kur’an-ı Kerim’de Tevhid -1
Kuranın Risaleti (1)