Kur'an-ı Kerim İfadesinde Müstakildir
Kelam çeşidinden olan Kur'an-ı Kerim, diğer normal kelamlar gibi kendisinden kast olan manayı ifade ediyor. Bu anlatımında bir eksikliği ve gizliliği yoktur. Kur'an-ı Kerim'in bu Arapça kelimelerden anlaşılan manasından başka kelime itibariyle başka bir anlam da taşıdığına dair, ayrı bir delil de mevcut değildir.
Bundan dolayı da: "Kur'an-ı Kerim'in anlatımı, eksik ve kapalı değildir" diyoruz. Zira Arapça'yı bilen herkes, âyet-i kerimelerin manalarını, Arapça olan diğer cümlelerin manalarını anladığı gibi anlamaktadır.
Bundan başka Kur'an'da bir çok ayetlerin Beni İsrail, mü'minler ve küffâr gibi özel taifeleri ve bazen de bütün halkı muhatap alarak, onlara kendi maksadını sunup aktarmaya çalıştığını ve bazı ayetlerinde de inkarcılara meydan okuyarak, Kur'an'ın, Allah'ın kelamı olduğundan şüpheleri varsa, onun benzerini getirmelerini istediğini görüyoruz. Açıktır ki, belli bir anlamı olmayan kelimeler vasıtasıyla halkla konuşmak, onlara hitap etmek imkansızdır. Yine anlaşılır bir manası olmayan bir şeyin benzerini getirmeyi, halka teklif etmek de makul değildir.
Bundan başka Allah Tebârek ve Teâlâ buyuruyor ki:
"Ne diye Kur'an'ı, iyice bir düşünüp taşınmazlar. Yoksa kalplerinde kilitler mi var?"[1]
Ve yine buyuruyor:
"Acaba Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde bir çok şeyler (çelişkiler, ihtilaflar) bulurlardı."[2]
Mezkur ayetler, Kur'an'ın üzerinde derin düşünmenin mümkün olduğunu ve böyle bir derin düşüncenin ilkel ve basit bakışlarla ayetler arasında olduğu sanılan çelişkileri çözdüğünü açıkça bildirmektedir.
Malumdur ki; eğer ayetler, kendi manalarını açıkça belirtecek olmasalardı, onların üzerinde durup tefekkür etmek ve yine dikkatli düşünmelerle onların zahiri ihtilaflarının giderilmesi bir anlam taşımazdı. Kur'an-ı Kerim'in zahiri manasının hüccet olmasını reddedecek başka bir delil yoktur. Bazıları, Kur'an'ın asıl maksadını anlamak için, Resul-ü Ekrem'in veya o hazretle değerli Ehl-i Beyt'in beyanlarına baş vurmak gerektiğini söylemişlerdir. Ama bu söz kabul olunmaz. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarının sözlerinin hüccet olduklarını, bizzat Kur'an dan öğrenmek gerekir. Buna göre Kur'an'ın açılamalarının hüccet olmasının, onların beyanatlarına bağlı oluşu nasıl tasavvur edilebilir? Hatta temelde risalet ve imameti ispat etmek için bile, nübüvvet senedi olan Kur'an'a başvurmalıyız.
Elbette bu söylediklerimizin, Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarının Kur'an-ı Kerim'in zahirinden anlaşılmayan dini kanun ve ahkamın inceliklerini beyan etmeye vazifeli olmalarıyla, bir çelişkisi yoktur.
Ehl-i Beyt imamları, Kur'an-i maârifi öğretmek makamına sahip idiler. Buna aşağıdaki ayetler delalet ediyor:
"... Halka onlar için nazil olanları açıklaman için, sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik..."[3]
"... Ve peygamber bize ne verirse onu alın. Ve neden sakınmanızı emrederse ondan vazgeçin..."
"Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle ona itaat edilsin diye gönderdik..."
"O bir mabuttur ki, ümmiler (Mekkeliler veya okuryazar olmayanlar) içinden kendilerinden bir peygamber göndermiştir. Onlara ayetlerini okumaktadır. Ve onları tertemiz bir hale getirmektedir. Ve onlara kitap ve hikmeti öğretmektedir."
Bu ayetler mucibince Hz. Muhammed (s.a.a) Şeriâtın tafsilat ve teferruatının bir açılayıcısı ve Kur'an-ı Kerim'in ilahi bir öğreticisidir. Mütevatiren nakledilen Sekaleyn hadisi gereğince de, Resul-ü Ekrem Ehl-i Beyt imamlarını, mezkur vazifelerde kendisinin vekilleri olarak tayin etmiştir. Fakat bu, diğerlerinin de hakiki muallimlerden (Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt İmamlarından) öğrendikleri yöntemlere baş vurarak, Kur'an-ı Kerim'in beyan etmek istediği manaları, ayetlerin zahirinden anlamaları ile çelişmez.
[1] - Muhammed/24.
[2] - Nisa/82.
[3] - Nahl/44.
Kuranın Yapısı-1
Muhkem ve Müteşabih Ayetler