Devlet, Yüce Gayeleri Gerçekleştirebilmek İçin Bir Vesiledir
Devlet ve yönetimi elinde bulundurmak başlı başına bir makam ve iftihar vesilesi değildir asla; bilâkis, devlet ve iktidar, adil İslam düzenini kurma ve İslam hükümlerini uygulayabilme vazifesinin ifası yolunda bir vesiledir sadece. Hz. Emir'el Müminin -s- devleti yönetme ve ordulara komuta etmenin bizatihi hiçbir değer ifade etmediğini anlatabilmek için -elindeki yırtık ayakkabıyı göstererek 'bu ayakkabı ne kadar eder?" diye sordu, İbn-i Abbas([79]) 'hiç!" diye cevap verince 'Size komutanlık etmek, benim nazarımda bundan da değersizdir işte!" buyurdu ve şöyle ekledi: 'Meğerki bu komuta ve iktidar vasıtasıyla hakkı (yani İslam kanun ve nizamlarının icrasını) yerine getirip bâtılı (haksız ve zalimane düzen ve kanunları) ortadan kaldırayım"([80]). Demek ki devlet ve iktidar, sırf bir vesileden ibarettir ve başkaca hiçbir kıymeti yoktur. Allah rızasını arayan insanlar için bu vesile, yüce gayeleri gerçekleştirmeye yaramayacaksa zerrece kıymet ifade etmez. Nitekim Nehc'ul Belaga'da da şöyle buyrulur: 'Eğer benim için hüccet tamamlanmamış ve bu işle vazifelendirilmiş olmasaydım -devlet ve iktidarı- bırakıverirdim". Devlet ve iktidarı ele geçirmenin manevî bir makam değil, sırf bir vasıta ve vesileyi ele geçirmekten ibaret olduğu apaçık ortadadır. Çünkü manevi bir makam olsaydı kimse onu gasp edemez ve bırakamazdı. Devlet ve iktidar ancak ilahi hükümlerin icrası ve âdil İslam düzeninin teşkiline yararsa değer ve kıymet kazanır ve ancak böyle bir iktidar ve devlet, onu elinde bulunduran için bir maneviyat ve değer ifade eder. Bazı insanlar dünyanın güç ve çekiciliğine fazlaca aldanmış olduklarından, iktidar ve yönetimi elinde bulundurmanın masum imamlar -s- için gerçekten bir değer ve kıymet olduğunu, başkasının eline geçmesi halindeyse kıyametin kopacağını sanırlar. Hâlbuki mesela Sovyetler ve İngiltere'nin başbakanları veya cumhurbaşkanının elinde devlet ve iktidar var, ama kâfirdirler! Kâfirler ve buna rağmen ellerinde iktidar var, siyasi nüfuz ve güçlen var ve bu iktidar ve siyasi nüfuz ve güçlerini, gayriinsanî politikalar ve kanunların da yardımıyla, kendi -şahsî- emel ve arzularının tatmini yolunda kullanmaktadırlar.
-Masum- imamlar -s- ve âdil fakihler devlet ve yönetim teşkilatını ancak ilahi hükümleri uygulama ve âdil İslam düzeninin oluşmasını sağlayarak halka hizmette bulunma yolunda kullanmakla görevlidirler. Yoksa sırf devlet ve yönetimi idare etmiş olmanın, onlar için zahmet ve eziyetten başka bir şey olmadığı apaçık ortadadır; yine de mecburen buna katlanırlar, çünkü bu vazifeyi yerine getirmekle görevlidirler. "Velayet-i fakih" mevzuu bir görev ve mükellefiyetten ibarettir.
[79]- Hz. Resulullah'ın -saa- ve hz. Ali'nin -s- amcası Abbas'ın oğlu Abdullah, (hic.'ten 3 yıl önce doğmuş, h.68'te vefat etmiştir) Kur'an tefsirini hz. Ali'den -s-öğrendi ve "Reis'ul Müfessirin" (tefsir edenlerin en büyüğü) ve "Hibrel Ümme" (ümmetin bilgini) lakabıyla meşhur oldu. Cemel, Sıffın ve Nehrevan savaşlarında hz. Ali'nin -s- saflarında savaştı, o hazretin komutanlarından ve ashabındandır
[80]- Nehc 'ul Belaga, 3 3. hutbe
İslami Yöneticilik Şartları(1.Bölüm)
İslami Devlet ve Yönetim Biçimi(Birinci Bölüm)