İslami Yöneticilik Şartları(2.Bölüm)
2- Yönetimin başında bulunacak olanın itikadı ve ahlâkî açıdan mükemmel ve âdil olması gerekir, günahkâr olmamalıdır. "Hudud -hadler-'î uygulamak isteyen, yani İslam ceza kanunlarım icra etmek isteyen birinin, beytülmali elinde bulundurup memleketin gelir ve giderlerini belirleyen ve Allah'ın kullarının yönetim ve idaresini üstlenen birinin elbette ki günahkâr olmaması gerekir: "zalimler benim ahdime erişemez"([4]) -ayetinde de buyurduğu üzere Allah Teâlâ, zalim olana "devlet yönetiminde bulunma hakkı" vermemektedir. Yönetici âdil olmazsa Müslümanların haklarını verme, vergileri toplama ve doğru yollarda harcanmasını sağlama ve ceza kanunlarını uygulama gibi hususlarda adaletle davranmayacaktır; yakınlarını ve akrabalarını halkın başına musallat edebilecek, Müslümanların beytülmalini şahsî garazları, heves, şehvet ve keyfi istekleri doğrultusunda kullanabilecektir.
Görüldüğü gibi devlet ve yönetim tarzının nasıl olması ve hz Resul-ü Ekrem'in -saa- rıhletinden, gaybet dönemine kadarki süre boyunca kimlerin bu makama gelebileceği mevzusunda Şia’nın görüşleri gayet net ve açıktır: İmamın İslam hüküm ve kanunlarını gereğince bilmesi -faziletli ve erdemli olması ve bunları uygulama hususunda âdil davranabilmesi gerekir.
Gaybet Döneminde Devlet Başkanlığının Şartları
İmamın gaybeti döneminde bulunduğumuz ve İslam’ın yönetimle ilgili hüküm ve kanunlarının bakı kalıp süreğenliğini sürdürmesi gerektiği ve kargaşa ve anarşinin reva olmadığı şu sırada da devlet kurulması zaruridir. Akıl ve mantık da hükmetmektedir ki bir saldırıya uğradığımızda bunu engelleyebilmemiz, Müslümanların namusları tehlikeye düştüğünde onları koruyabilmemiz için bir devlet düzeni ve yönetim teşkilatı gerekmektedir. Mukaddes şeriat hükümleri de “bize saldırmak isteyenlere karşı daima müdafaaya hazırlıklı olmalısınız" diye emretmektedir. Hem, bireylerin yekdiğerinin haklarına tecavüzünü engelleyebilmek için de devlet, yargı ve yürütme sistemine ihtiyaç vardır, çünkü bu işler kendiliğinden sonuca bağlanmaz, ille de devlet ve hükümet kurulması gerekir. Zira devlet kurulması ve toplumun yönetilmesi bütçe ve vergi ister; şeriat hükümlerini koyan mukaddes sâri -Allah Teâlâ- bütçe ve çeşitli vergi türlerini de belirlemiş bulunmaktadır: Haraçlar, humus, zekât, ...vb. gibi.
Allah Tebarek ve Teâlâ tarafından belli bir şahsın devlet işlerini üstenmekle görevlendirilmiş bulunmadığı gaybet çağı olan zamanımızda yapılması gereken nedir? İslam’ı bırakacak mıyız? Artık İslam’ı istemiyor muyuz yani?! İslam sadece 200 yıl için miydi? Yoksa İslam ne yapacağımızı belirtmiştir ve devlet işlerine karışmamız mı gerekir? Devletimizin olmaması -ve devlet işlerine karışmamamız-demek Müslümanların bütün kanun ve prensipleri çiğnenirken bizim pısırıkça kollarımızı kavuşturup 'ne yaparlarsa yapsınlar" deyip her şeye seyirci kalmamız demektir. "Baştakilerin yaptıklarını onaylamayabiliriz, ama red de etmeyiz" mi diyoruz yani? Böyle mi olmalı -halimiz-gerçekten? Yoksa "devlet ve hükümet kurmamız gereklidir; Allah Teâlâ her ne kadar gaybet dönemine mahsus olarak bir devlet başkanı tayin etmemişse de, sadr-ı İslam döneminden hz. Sahib-uz zaman -sa-dönemine kadar geçerli olan İslâmî devlet ve yönetim prensipleri, gaybet döneminde de geçerlidir" mi dememiz gerekir? Kanunu bilme ve âdil olmaktan ibaret bulunan bu özellik ve prensipler çağımızdaki birçok fakihte vardır bugün. Bunlar bir araya gelip de icma edebilseler bütün dünyaya matuf bir adalet devleti kurabilirler.
[4]- Bakara, 124
İslami Yöneticilik Şartları(1.Bölüm)
Bazı İslam Hükümleri Üzerine İnceleme(Birinci Bölüm)