İslami Devlet ve Yönetim Biçimi(Birinci Bölüm)
Bu Yönetimin Diğer Yönetim Tarzlarıyla Farkı
İslam devleti, mevcut devlet biçimlerinin hiçbiri değildir. Meselâ müstebit ve zorba bir yönetim tarzı ve devlet başkanının ülkeyi keyfince yönettiği, halkın malı ve canıyla oynayıp istediği gibi müdahalede bulunabildiği, dilediğini öldürüp dilediğini ödüllendirdiği, dilediğine mal-mülk verip milletin malını şuna buna bağışladığı istibdada dayalı bir düzen değildir. Hz. Resul-ü Ekrem efendimiz -saa- ve hz. Emir'el müminin -s- ve diğer halifelerin de böyle bir yetkilen yoktu. İslam devleti ne istıbdada([1]) dayalı bir düzendir, ne de mutlakiyete([2]); bilakis, 'meşrutî" bir sistemdir. Ama bugünkü yaygın anlamda 'kanunları bireyler ve çoğunluğun onayının belirlediği 'meşrutiyet de değil tabi([3])!
Burada 'meşrutiyet'ten kastedilen mana "devlet yöneticilerinin, Kur'an ve Nebevi sünnetin belirlemiş olduğu bir dizi kanun ve kurallar çerçevesinde ülkeyi idare etmesi”dir,yani Kur’an ve sünnetin egemenlik "şart’ı söz konusudur, İslam kanunları hâkim ve icra olunmalıdır. Bu açıdan İslam devleti 'İlâhî kanunların halkı yönetmesi" dir.
'Saltanat meşrutiyeti"([4]) veya sırf "cumhuriyet"([5])gibi rejim tarzlarıyla İslâmî devlet sistemi arasındaki temel fark da budur zaten: Söz konusu rejimlerde bizzat şah veya halkın seçtiği temsilciler 'kanun koyucu" durlar, kanunları onlar belirlerler; İslam’da ise kanun koyucu Allah Teâlâ’dır, kanun ve kuralları ancak Allah belirler. İslam’ın mukaddes kanunlarını belirleyen makam (Allah Teâlâ -çev-) yegâne 'kanun koyucu"dur, O'ndan başka kimsenin kanun koyma yetki ve hakkı yoktur ve O'nun koyduğu kanun dışında başkaca hiçbir kanun yürürlüğe girmez. Bu nedenledir ki iktidarın üç merkez kolundan birini teşkil eden 'kanun koyucu -yasama- meclisi" yerine, İslam devletinde bir nevi "plânlama ve program meclisi" vardır ki çeşitli bakanlıklar için İslam hükümleri çerçevesinde plânlama ve programlamada bulunur ve kamu hizmetlerinin ülke çapında nasıl yapılanması gerektiği bu plân ve programlarla belirlenmiş olur.
Kur'an ve sünnette toplanıp belirlenmiş olan İslam kanunları bütünü Müslümanlar tarafından 'uyulması kesinlikle şart" kanunlar olarak tanınmıştır. Bu 'resmen tanıma" ve 'kabul" olayı İslam devletinin işini kolaylaştırmakta ve bu devletin 'halkın kendi devleti" olmasını mümkün kılmaktadır. Hâlbuki cumhuriyet ve meşrutî krallık rejimlerinde; kendilerini 'halkın çoğunluğunun temsilcisi" olarak tanımlayanların çoğunluğu istedikleri her şeyi 'kanun" adına onaylayıp halkın tamamına yüklemektedirler. İslam devleti, 'kanun devleti"dir. Bu tür bir devlet ve yönetim tarzında egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır, yegâne kanun da ancak Allah Teala'nın emir ve hükümleridir. İslam kanunu ve Allah'ın emri, toplumdaki herkese ve bizzat islam devlet ve hükümetine tamamen egemen ve hâkimdir. Hz. Resul-ü Ekrem efendimizden -saa- o hazretin halifeleri ve diğer bireylere varıncaya kadar herkes ebediyete kadar -islam devletindeki bu ilâhî- kanunlara tâbidir; Allah Tebarek ve Teâlâ -cc- tarafından nazil olup Kur'an ve Nebiyy-i Ekrem efendimizin -sav- diliyle beyan olunmuş bulunan kanunlardır bunlar. Hz. Resul-ü Ekrem efendimizin -sav- halifeliği üstenmiş olması da Allah Teâlâ’nın emri gereğince vuku bulmuştur. Allah Tebarek ve Teâlâ -cc- o hazreti halife ilan etmiş ve -onun için- 'yeryüzündeki halifem" buyurmuştur; yoksa hz. Resulullah -sav- kendiliğinden bir devlet kurup böylece müslümanların başına geçmeyi düşünmüş değildir. Aynı şekilde insanlar henüz müslüman olmuş ve islamla yeni tanışmış bulundukları için -peygamberden- sonra ümmet arasında çıkabilecek bir ihtilaf ihtimalini önlemek amacıyla Allah Tebarek ve Teâlâ -cc- vahy yoluyla hz. Resul-ü Ekrem'e -saa-halifelık meselesini -hiç geciktirmeden- hemen oracıkta, çölün ortasında müslümanlara duyurup iblağ etmesini emretti([6]). Binaenaleyh hz. Resul-ü Ekrem efendimiz -saa- Allah'ın kanunu gereğince davranmış ve bu kanuna itaatle hz. Emir'el müminini -s- kendisinden sonra halife tayın etmiştir; damadı olduğu veya birçok hizmette bulunduğu için değil; Allah'ın emrine itaatle memur kılındığı ve Allah'ın emrini yerine getirmekle mükellef olduğu için yapmıştır bunu. Evet, islamda devlet ve iktidar demek 'kanuna itaat etmek" demektir, -islamda- topluma sadece kanun hükmeder. Hz. Resul-ü Ekrem -saa- ve veliyullahlara (Masum İmamlar) verilen bir takım kısıtlı yetkiler de yine Allah Tealâ tarafından verilmiştir. Hz. Resul-ü Ekrem efendimiz -sav-ne zaman bir şey buyurmuş veya herhangi bir hükmü tebliğ etmişse hep Allah'ın kanunu ve emri gereğince olmuştur; istisnasız herkesin uyması gereken ilâhî kanun... Yöneten de, yönetilen de, herkes ilâhî kanuna itaatle yükümlüdür. İnsanlar için uygulanması ve itaati gerekli yegâne kanun ve hüküm, Allah'ın kanun ve hükmüdür. Hz. Resul-ü Ekrem'e -sav- itaat de, Allah'ın emriyledir, nitekim Allah Teâlâ "Resule itaat edin" buyurmaktadır; ondan sonra "ululemr"e veya devleti yönetenlere itaat de yine Allah'ın emri gereğincedir ki Allah Teâlâ bu hususta da şöyle buyuruyor: "Ey inananlar! Allah'a, Resulü'ne ve sizden olan emir sahiplerine -ululemr- itaat edin"([7]). Bireylerin şahsî görüşü, hatta hz. Resul-ü Ekrem efendimizin -saa- görüşünün bile ilâhî kanun ve devlete zerrece dahide bulunması sözkonusu değildir; istisnasız herkes ilâhî iradeye, Allah'ın emrine tâbidir.
[1]- 'İstibdad": Halkın temsilci ve oy hakkında, esasen ülkenin yönetiminde hiçbir katılıma sahip olmadığı yönetim tarzı. Yönetici kanunen sınırsız yetkilere sahiptir ve yasama, yürütme ve yargı güçleri onun elinde toplanmıştır
[2]- Padişahlık, krallık
[3]- 'Meşrutiyet": Halkın ve baştaki yöneticinin belli şartlarla egemenliği elinde tuttuğu "şartlı yönetim" tarzıdır. Bu sistemde en ileri ve en üst merci olan anayasa gereğince toplumun bütün birey ve kesimlerinin temel hak ve hürriyetleri saygındır. Meşrutiyet yönetimi; krallık ve cumhuriyet olarak iki şekilde ortaya çıkabilir. Meşrutiyet sisteminde, cumhurbaşkanının yetkileri kralın yetkilerinden azdır
[4]- Saltanat = Krallık = Padişahlık: Padişah veya kral yönetimi. Babadan oğula geçen veya kralın istediğine devrettiği bir sistemdir bu. Bütün yetkiler şahta -kralda-dır; üç kuvvetin şahın elinde bulunduğu düzene mutlak krallık (=mutlak monarşi) denir. Kimi zaman kralın yetkileri kanun koyucu bir meclis tarafından kısıtlanır ve kanun koyma yetkisi halkın temsilcilerine devredilir. Bu tür krallık yönetimine "meşrutiyet krallığı" veya "şartlı saltanat" denir
[5]- Cumhuriyet: Devlet başkanının direkt veya dolaylı yollarla halk tarafından belirlendiği bu yönetim sisteminde iktidar babadan oğula geçmez ve cumhurbaşkanının görev müddeti de sınırlandırılır. Parlamenter demokrasiye sahip cumhuriyetlerin yanı sıra; resmen krallık olmayan, ama tıpkı krallık gibi diktatörlükle yönetilen cumhuriyet rejimleri günümüzde az değildir.
[6]- "... Ey Resulümüz; Rabbinden sana indirileni tebliğ et -halka iblağ et- yoksa peygamberlik vazifeni tamamlamamış olursun." Maide, 67 -» Gadir-i Hum olayı. Bkz.El-Gadirc:l s:214-229
[7]- Nisa,59
Bazı İslam Hükümleri Üzerine İnceleme(Birinci Bölüm)
İslam Kanunlarının Nitelik ve Niceliği