Bazı İslam Hükümleri Üzerine İnceleme(Birinci Bölüm)
1- Mâlî Hükümler
İslam’ın belirlediği vergiler ve plânladığı bütçe -şekli-, bunun sadece fakirlerle yoksul seyyitlerin açlıktan ölmeyecek kadar bir geçime kavuşmasına yönelik olmadığını; bilâkis devlet kurma ve büyük bir devletin zaruri harcamalarını temin gayesine yönelik olduğunu göstermektedir:
Mesela beytulmale akan ve bütçe kalemlerinden sadece biri durumundaki büyük gelir kaynaklarından biri "humus"tur. Bizim mezhebimizde bütün ziraî gelirlerden; ticaretten, yeraltı ve yerüstü kaynaklarından elde edilen gelirlerden, velhasıl bütün gelir ve kazançlardan adilâne ölçülerle -humus- alınır. Öyle ki; bu caminin kapısı kenarındaki sebzeciden, gemi ve maden işletmeciliğiyle uğraşan herkesi kapsamına alan bir hükümdür bu. Mükellef şahıslar gelirlerinin; meşru ve normal ihtiyaçlarıyla ilgili harcamalarından geriye kalanının 5'te birini, beytulmale eklenmesi için İslam devletinin başkanına verirler.
Böylesine büyük bir gelirin; ancak İslam ülkesini idare ve böyle bir ülkenin bütün mâlî ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olduğu apaçık ortadadır. İslam ülkelerinin tamamının veya –İslam’ın egemenliği altına girmesi halinde- bütün dünya ülkelerinin gelirlerinin –normal harcamalardan artan miktarının- humsu hesaplanacak olursa böylesine - yüklüce- bir verginin sırf seyyidlerle din adamlarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmadığı; meselenin çok daha önemli boyutları olduğu ortaya çıkar. Amaç, koca devlet teşkilatının mâlî ihtiyaçlarının giderilmesidir. Eğer bir İslam devleti kurulacak olursa işte bu vergilerle, yani humus ve zekatla -ki ikincisi fazla değil-, cizye ve haraçlarla -ya da ülkenin ziraata elverişli topraklarına konulan vergilerle- yönetilip idare edilmesi gerekir.
Seyyidlerin böylesine astronomik- bir bütçeye ihtiyacı olduğu nasıl düşünülebilir? Tahran, İstanbul, Kahire ve diğer büyük çarşılar bir yana dursun, sırf Bağdad Çarşısı'nın gelirinden alınacak humus bile bütün seyyıtlere, medreselere ve Müslümanların bütün fakirlerine yeter.
Böylesine astronomik bir bütçenin belirlenmiş olması da göstermektedir ki amaç, devlet kurulması ve ülke yönetimidir; halkın temel ihtiyaçlarının giderilmesi, kamu hizmetleri ve sağlık, kültür, savunma, bayındırlık ve kalkınma gibi sosyal hizmetlerin karşılanmasıdır. Hele humusun toplanma, muhafaza ve harcanmasına dair İslam’ın belirlediği dakik kural ve getirdiği düzenlemeler bu gerçeği iyiden iyiye vurgulamaktadır: Devlet hazinesinden kesinlikle sorumsuz ve israfa kaçan harcamalar yapılmayacak; devlet başkanı, valiler ve bütün kamu hizmeti yöneticileri; yani devlete çalışan insanlarla -hükümet adamlarıyla- halkın diğer kesimleri arasında "kamuya ait mallar ve devlet gelirlerinden faydalanma hususunda" hiçbir fark ve ayrıcalık gözetilmeyecek, -beytulmale ait gelirlerden- herkes eşit pay alacaktır. Böylesine yüklüce bir bütçeyi denize mi dökmemiz gerekir şimdi7 Ya da, hazret-i Mehdi -sa- gelinceye kadar toprağa mı gömmeli,([1])?!!.. Yoksa o günlerde mesela 50 seyyidin -gönlünce harcayıp- yemesi için miydi? Yoksa bugün farzen, 500 bin seyyide mi verelim? Nasıl harcayacaklarını bilemez, şaşırıp kalırlar... Hâlbuki fakirlerle seyidlere -humustan- verilmesi gereken miktarın, sadece geçimlerini temin edebilecekleri kadar olması lazım geldiğini biliyoruz. Ancak İslam’ın bütçe plânlamasına göre her gelirin belli ve zarurî bir harcama sahası vardır. Bir sandık zekâta mahsustur; bir sandık da sadaka ve teberruata -bağışa-; bir de humsa ait özel bir sandık vardır. Seyyidler bu son sandıktan geçimlerini sağlarlar. Hadiste de belirtilmiş olduğu üzere seyyidler yıllık harcamalarından arta kalan miktarı sene sonunda İslam devletinin başkanına geri vermelidirler; eğer tersi olur da, masraflarını karşılayamazlara -İslam- devlet başkanı onlara yardım eder([2]).
[1]- 'Humsun; bilhassa "İmam payı" denilen yarısının harcanması hususunda imamiye fakihlerinin görüşleri farklıdır. Kimilerine göre sadece masum imama -s-aittir ve onun zuhuruna kadar da toprağın altında gömülü kalması gerekir. Bkz: El-Meğne'ete s:285-286 ve şerh-i Lüme'e c:l s: 184
[2]- Hz. Musa bin Cafer -s- şöyle buyururlar: "Humsun yarısı İmamındır. Diğer yarısı da onun ailesi arasında bölüştürülür. Bir pay o ailenin yetimlerine, bir pay yoksul ve fakirlerine, bir pay da yolda kalmışlarına verilir. Böylece Kur'an ve sünnetin buyruğu bu bölüşme gereği bir yıllık ihtiyaçlarını karşılayacakları şekilde yapılır. Onların masraflarından bir şey artakalacak olursa, yöneticiye ait olur. Eğer bölüştürülmeyecek gibi olur veya onların ihtiyaçlarından daha az olursa devlet başkanı -yönetici- onların ihtiyaçlarını -imkân ölçüsünde- gidermekle sorumludur. Bu nedenle onların ihtiyaçlarının temini; baştaki yöneticinin uhdesine bırakılmıştır ki, onların payından artakalan da imama ait olur. Bkz. Usul-ü Kâfi c:2 s:491,2, Kitab'ul Hucce, bâb'ul fı'l enfâl, 4. hadis ve: Ettehzib, c:4 s:281, Kitabuz zekat, 36. hadis ve: Ae c:4 s: 127, Kitabuz zekat, 36. bab, 5. hadis
Yürütme ve İdare Kurumlarının Gerekliliği
İslam Hükümlerinin Uygulanmasında Sürekliliğin Zarureti