İnandığımız İslami Ekonomi
İslamî ekonomi, geçen çalışmamızda gözlemlediğimiz kadarıyla iktisadî bir ekolden ibarettir, bir iktisat bilimi değildir. İşte İslam, iktisadi bir ekoldür, dediğimizde; onun bir iktisat bilimi olduğunu elbette ki amaçlamıyoruz. İslam, ekonomik olgularını ve onların sebeplerini keşfetmek için gelmemiştir. Bu onun sorumluluğu değildir. İslam’ın astronominin kanunların yerleştir için geldiği sanılmadığı gibi, ekonominin kanunlarını da yerleştirmek amacında olduğu zannedilmemelidir. İslam, ekonomik hayatı düzenlemek ve sosyal adalet üzerine kurulu bir sistem geliştirmek için gelmiştir.
İslami ekonomi ise, sadece ekonomik hayata dair bir sistemi temsil eder. Fakat halen mevcut olan ekonomik ilişkilerin bilimsel keşfi ile uğraşmaz. Bu nedenle İslami ekonomi dediğimizde, bildiğiniz gibi, amaçlanan onun bir bilim oluşu değildir.
Diğer bir deyimle, eğer İslam, hisse senetlerinin faizlerindeki artış sebeplerini tartışmışsa onun bu tartışması bilimsel olmuştur; ancak diğer yandan İslam bu hisse senetlerini değerlendirir ve onları yasaklar. Ona göre sadece eşit paylaşım ve kar paylaşımı bir müteşebbis ile finansman arasındaki ilişkiyi temsil etmelidir.
Şimdi İslami ekonominin doğasını açık bir şekilde anlarken, insanları böyle bir İslam ekonomisine inanmaktan alıkoyan faktörleri görebiliyoruz.
Çoğu insan, İslami ekonominin varlığını reddeder. Çünkü bu kişiler iktisat bilimi ve iktisadi ekol arasındaki ayrımı bilmiyor. Onlar, Adam Smith ve Ricardo'nun ortaya koyduğu gibi bir takım ekonomik problemlere, tartışılması söz konusu olmayan İslam'ın nasıl İslami ekonomi diye bir şeye sahip olabildiğidir. İslam, Azalan Verimler Kanunundan, Arz ve Talep Kanunundan ve Ücretler Kanunundan hiç bahsetmemiştir. Sadece Değerin Genel Teorisini tartışmıştır.
Adam Smith, fizyokratlar gibi öncülerin izinden yürüyen tüccarların gayretleriyle, son dört yüzyıldır iktisadi tartışmaların çıkmış olduğu biliniyorken, nasıl İslami ekonominin varlığı kabul edilebilir?
İsimi ekonominin varlığını reddedenler, yukarıdaki tartışmayı yapmaktadırlar. Anlaşılan onlar, İslam’da ekonomik tartışmaların varlığını basit bir şekilde iddia edişimizin tesiri altında kalarak hareket ediyorlar.
Fakat iktisat bilimi ile iktisadi ekol arasındaki farkı kavrayıp da İslami ekonominin bir ekol olduğunu anladıktan sonra, bu iktisadi ekolün varlığını artık reddetmeye kalkışmak akıl kârı değildir. Biz İslam'ın arzı talep kanunundan bahsettiğini iddia etmiyoruz. Kastedilen şey şudur: İslam iktisadi hayatın organize prensiplerini gösterir ve insanları bu prensipleri takibe davet eder.
Yer olmadığı için İslami ekonominin detaylarına giremiyoruz ve bu konuyu Kur'an'ın, Resulullah'ın sünneti seniyyesinin ışığında genişçe irdeleyemiyoruz. Bu bağlamda biz, hiç değilse Kur'an-ı Kerim'in ve sünnetin metodolojisine biraz ışık tutmak, iktisadi teori, İslam'ın kavram ve kurallarından nasıl çıkarılabilir, bunu açıklamak istiyoruz.
İslam Dünyasındaki Başarılı Olabilecek tek Sistem
İslamın Ekonomik Düzeni-1