İktisadi Ekol ve İktisad Bilimi(1.Bölüm)
Günlük hayatta herkes şu iki soru ile sık sık karşılaşır ve onların arasındaki farkı bilir. Şayet bir babaya oğlunun davranışları hakkında sormak istesek bazen ona şöyle deriz: "Oğulunuz nasıl yaşamalı?" ve bazen de "Oğlunuz nasıl yaşıyor?"
Bu baba birinci soruya vereceği cevapta kendi hayatında riayet ettiği değer ve hedefleri gözetecektir. Örnek olarak o şöyle diyebilir. "Benim oğlum yüksek düşünme cesaretini gösterebilmeli" -veya "O, kendine güvenmeli, Allah'a bağlanmalı, yüksek değerler ve prensipler uğruna kendini feda edebilmeli."
Fakat yine bu baba ikinci soruya muhatap olduğunda inandığı değerleri itibara almaz, fakat verdiği cevap oğlunun gerçek hareketleri hakkındaki bilgi ve gözlemlere dayanır. Mesela şöyle diyebilir: "Oğlum dürüst ve cesaretlidir." veya "O, dikkatsiz, aldatıcı ve hayatın problemleri karşısında ürkektir."
Birinci soruya cevapta baba, inandığı ideal ve değerlere göre davrandı; ikinci soruda ise oğlunun hayatı hakkındaki tecrübe ve gözlemlerini kullandı.
îşte yukarıdaki örneği biz iktisadî ekol ile iktisat bilimi arasındaki farkı açıklamada kullanabiliriz. Ekonomik hayatta da aynı şekilde bu iki soruyla karşı karşıya kalmaktayız. Bazen şöyle sorarız: "Ekonomik olgu hayatta nasıl tezahür etmeli", bazen de: "Ekonomik olgu günümüzde nasıl devam ediyor? deriz.
Bir iktisadî ekol, birinci soruyu cevaplar. Cevabında da bir önceki tecrübelerini, gözlemlerini temel alarak ekonomik hayatın yönelimlerini açıklar.
Böylece şurası gayet açıktır ki iktisat bilimi, ekonomik hayatta sosyal ve doğal olgu üzerinde çalışmak ve bu olguların sebeplerini açıklamakla sorumluyken iktisadî ekol, kendi adalet ölçülerine uygun düşecek tarzda ekonomik hayati düzenler ve geliştirir.
Bilim, gerçekleşen fenomenleri konuşur ve onların nedenlerini araştırır. Fakat ne olması veya ne olmaması gerektiğini açıklamaz. Şimdi bilimin fonksiyonu olan keşif ile ekolün fonksiyonu olan evrim arasındaki farkı açıklamaya birkaç örnek verelim.
Talep ve fiyat arasındaki ilişkiyi ele alalım. Hepimiz biliyoruz ki günlük hayatımızda bir mala talip artarsa, o malın fiyatı da artar. Varsayalım ki bir matematik kitabı, ders kitabı olarak kabul edilirse kitaba olan talep artacak, sonuç olarak da kitabın fiyatı yükselecektir.
Pazardaki bütün mallar için bu husus geçerlidir. Her malın fiyatı, o mala olan talebin artış oranına göre yükselir.
Ekol ve bilim, ikisi de bu olguyu tartışır. Ancak bu tartışma farklı yönlerdendir. Ekonomi bilimi serbest piyasada fiyat ve talep arasındaki ilişkiyi tartışır. Serbest piyasa, hükümet gibi yüksek bir otorite tarafından fiyatların belirlenmediği piyasadır. Ekonomi bilimi serbest piyasada fiyatı belirleyen faktörleri açıklar. Ve talepteki değişiklikle fiyatların direkt değişip değişmeyeceği, bütün malların bir değişiklikten eşit derecede etkilenip etkilenmeyeceği hususundaki sorulara cevap arar. Bilim, fiyat ve talep arasındaki ilişkiyi anlayabilmek için bütün bu sorular üzerinde uğraşır. Serbest piyasada ne gerçekleşiyorsa onları bilimsel bir temel üzerinde açıklar ve metodik deneyler yapar.
Tüm bu aktivitelere rağmen bilim halen mevcut olana yeni bir şey eklemez. Serbest piyasadan doğan çeşitli olguları metodik olarak incelemesini sürdürür. Bu olgular arasındaki iç ilişkiyi keşfeder ve bunların sonuçlarını kanunlar şeklinde ortaya koyar.
Fakat bir ekonomik ekol, serbest piyasa düşüncesi ve bunun fiyat üzerindeki etkisini keşfetmek için uğraşmadığı gibi fiyat ve talep arasındaki ilişki ile de meşgul olmaz. Tabiatıyla niçin fiyatların da talepteki artışla birlikte yükseldiği sorusuna muhatap olmak zorunda da değildir.
Ekol, bilimin fonksiyonu olan bu tür işlerle meşgul olmaz. Sadece serbest piyasa görüşü ile bu özgürlüğü ve bu özgürlüğün etkilerini geliştirmek için uğraşır.
Özgürlüğü geliştirmekten ve onun etkisinden kastettiğimiz şey, bir ekolün kendine ait adalet kavramı çerçevesinde o olgu hakkında kendi fikrini ifade etmesidir. Her iktisadî ekolün kendisine has adalet kavramı vardır ve bütün ekonomik aktiviteler bu kavrama göre değerlendirilir.
Ekol, piyasayı tartışmaz. Çünkü o, kendisine ait birtakım kanun ve etkileşimleri olan bir olgudur. Basit bir biçimde adaletin bu ekonomik dizgede nasıl yer alacağının çözmeye çalışır.
İktisat bilimi ise yalınız şu tür sorularla ilgilenir: "Serbest piyasanın diğer etkileri nelerdir?"; "Fiyat ve talep ilişkisi nasıldır?"; "Onlar niçin her şeyle ilgilidir?" Fakat soruya cevap vermek sorumluluğu, serbest piyasa, insanların gereksinimlerinin tatmini, hakkaniyet ölçülerine uygun servet dağılımı ve sosyal adalet prensibi uyarınca ister garanti etsin, ister etmesin, ekole aittir.
Böylece hangisi olursa olsun herhangi bir ekolden ne düzeyde fiyat ve talep arasında içsel bir ilişkinin oluşacağını veya arz ve talep kanununun açıklanmasının istemek bir hata olsa gerektir.
İslami Ekonomi Anlamı(1.Bölüm)
İslam Dünyasındaki Başarılı Olabilecek tek Sistem