Batılı Sistemler ile İslami İnanış Arasındaki Ayrıntılar(1.Bölüm)
Müslüman Ümmetin kolonizme duyduğu soğukluğa rağmen her sistem onunla bağlantılı durumdadır. Ve bunun yanında modern batılı ekonomik sistemleri İslam dünyasında uygulayabilmek için daha başka ve büyük bir zorluk bulunmaktadır. Müslümanlar için yaptırımcı bir güç taşıyan İslamî inanış ile bu sistemler arasında bir aykırılık söz konusudur.
Eğer Müslümanlar ekonomik ilerlemeleri için öngörülen sistemle kendi mensubu bulundukları ve hürmet etlikleri doktriner değerler arasında bir çelişki görürlerse, kendilerini dinsiz sayacak bir düzenin kontrolündeki ilerleme gayretlerine aktif katılımdan sakınacaklardır.
Buna karşın, İslamî sistem bir takım komplikasyonlar (karışıklıklar) taşımaz. Ve uygulandığında da bütün Müslümanlarca hürmet gösterilen dini dayanakların üzerine kurulmuş bulunduğundan Müslümanlar, onun uygulanması gerektiğine gönülden inanacaklardır. Müslümanlar kesinkes inanırlar ki İslam son peygamber Hz. Muhammed (S.A.A)'e indirilen ilâhî bir dindir.
Bir sistemin başarısının o sistemin sosyal hayatta yapacağı organizenin kurallarına gösterilecek itaate bağlı olduğunu herhalde söylemeye gerek yok.
Düşünün ki bir takım insanlar batılı sistemlerin İslam dünyasında uygulanmasını plânlarken Müslümanların akidesini ve o akideyi koruyan güçleri yok etmede başarılı olsalar bile İslamî inançlar, geçen 14 asır boyunca dünyanın her yerinde Müslümanların hafızalarını şekillendirmiştir. İslamî ideolojinin yok edilmesi dahi batılı sistemlerin İslam dünyasına yerleşme yolunu çok kolay açmayacaktır.
Gerçek olan şu ki, İslam dünyasında mevcut bulunan maddî ve manevî yapı batıdakilerden oldukça farklıdır. Bir sonraki bölümde batı kültürünün, batılı ekonomik sistemlerin başarılı olmasında ne denli önemli bir faktör olduğunu inceleyeceğiz.
Batının ve İslam'ın ahlakî değerleri temelde birbirinden ayrılmaktadır. Batılı bir insanın karakteri, kendi ekonomik sistemine uygun düşerken aynı sisteme Müslüman ters düşmektedir. Müslüman’ın bu karakterinin kökleri o kadar derinlerde yatmaktadır ki dinî inancın zayıflatılmasıyla bile onun silinmesi mümkün değildir.
Bir ülkeye herhangi bir sistemi takdim ederken, o ülkede yaşayan insan topluluklarının karakter ve davranış biçimlerini en az doğal kaynaklarını göz önünde bulundurduğumuz derecede hesaba katmalıyız.
Batılı, tabiat olarak materyalisttir. O hep yeryüzüne bakar, gökyüzüne değil. Yüzyıl önce benimsemiş olduğu Hıristiyanlık bile onun bu bakış tarzını değiştirememiştir. Batı adamı gözlerini göklerde yoğunlaştıracağı yerde, Hıristiyanlığın tanrısını tuttu yere indirdi ve onu dünyevi bir kılığa soktu. İnsanlığı orijin (kök) olarak bir hayvan türüne dayandırmak içindi bütün çabası. İnsanlığı yorumu, yerkabuğu ve atmosferdeki değişimler üzerine kuruluydu. Bilimsel araştırmaları, insan davranışlarının, üretim girdilerini temel alan açıklamalarla izah ediyordu. Aynı bakış tarzının bir devamı olarak Tanrıyı yeryüzünün üzerine çekti.
Yeryüzünde yoğunlaşması batı adamını, her şeyi refaha ve servete dair bakış açısına uydurmaya şevketti. Tarih boyunca batıyı etkileyen bu bakış açısından Eksistansializm ve Pragmatizm doğdu. Bu iki ekol, batılı insanın zihniyetinin ve batılı ahlak felsefesinin alt yapısından doğmuştur.
Servet ve mülkiyet batılının ilerlemeye dair çaba ve gayretlerini kendi potansiyeline uygun olarak organize etmede büyük rol oynadı. Ve onda her şeyi sömürmek, kendi yararına kullanmak için doymak bilmeyen azgın bir hırs yarattı.
Allah ile ilişkisini zayıflatan batıl "ilahî hâkimiyet" doktrinini attı ve onun getirmiş olduğu bütün sınırlamaları kaldırdı. Çizmiş zihniyeti, özgürlük ve bencillikle yüklendi. Bu zihniyet o derece yıkıcı oldu ki batı ülkeleri tarihinde Eksistansiyalizm olarak bilinen bir felsefe çeşidi doğdu. Eksistansiyalizm gerçekten batı imajını yakalayan güzel felsefi bir ifade tarzıdır.
Özgürlükçü ve gerdiyetçi duygular, batılının karakteridir ve batıda serbest ekonomiyi başarılı kılan faktördür. Sosyalist ekonomi gündeme geldiğinde bir kere daha aynı duygulan -bir farkla-kullanmaya devam etti. O fark da kişisel ferdiyetçiliğin yerini sınıf ferdiyetçiliğinin olmasıydı.
Hepimiz biliyoruz ki bu özgürlük şuuru batıda ahlaki sorumluluğun kaybolmasında mesuldür. Eğer böyle bir sorumluluk tanısaydı, batı toplumlarının onca gayret ve aktiviteleri farklı bir yolda olurdu.
Bu özgürlük şuuru, herkesin sınıfsal özgürlükte mutlu olacağı sanıldığından beri batı adamının dikkatlerini rekabet kavramına çevirmiştir. Fakat çıkar çatışması çerçevesinde bireyin özgürlüğü diğerlerinin özgürlüğü ile sınırlıdır. Böylece birisi ancak diğerine mal olduğu kadar özgürlükten yararlanabilir.
Batılı Ekonomik Sistemler ve İslam Dünyasındaki Başarı Şansları
Müslüman Ülkelerde Kurulan Batılı Ekonomi Sistemlerinin Çeşitleri