PEŞAVER GECELERİ:Peygamber ve Vasilerin Gayb İlmini Bilmelerine Dair Kur’an’dan Deliller
ONUNCU OTURUM
Gayb İlmi Allah-u Teala Tarafından Peygamberlere Ve Vasilere İfaze Edilmektedir
Gayb ilmini sadece Allah’ın bildiği, gayb ilminin anahtarlarının Allah’ın nezdinde olduğu ve Kehf suresinin son ayeti hükmü gereği bütün evliya ve evsiyanın şekil açısından diğer insanlar gibi olduğu, ayrı bir fazlalığa sahip olmadığı doğrudur. Şia da bu inançtadır, okuduğunuz ayetlerin her biri kendi yerinde doğrudur.
Ama okuduğunuz Hud suresinin ayeti Hz. Nuh ile ilgilidir. Peygamberimiz (s.a.a) ile ilgili olanına gelince, müşrik ve kafirler Peygamber (s.a.a)’den gaybtan bir hazine istediklerinde veya gayb ilmini neden bilmediklerini sorduklarında En’am suresi 50. ayette onlara şöyle cevap vermektedir:
“De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır” demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, “ben bir meleğim” de demiyorum. Ben sadece bana vahiy olunana uyarım.”
Bu ayetin nazil olmasından maksat, cahillerin arzularına engel olmak ve uluhiyet ve risalet makamının onların elinde bir oyuncak haline düşmekten çok daha yüce olduğunu bildirmektir.
Bizim, peygamberler ve vasilere tahsis ettiğimiz gayb ilmi Allah’ın sıfatlarına ortak olma manasında değildir. Allah-u Teala tarafından kendilerine nazil olan vahiy ve ilhamdır. Böylece önlerinden perdeleri kaldırmakta ve onlara apaçık gerçekleri açığa vurmaktadır. Bu daha iyi anlaşılsın diye biraz daha açıklama yapma gereği duyuyorum. Böylece düşmanlar yersiz yere Şii Müslümanların inançlarına saldırmasın, iftirada bulunmasın, Şii Müslümanları Allah’ın ilmine ortak kıldıkları iddiasıyla müşrik saymasınlar.
İlim İki Kısımdır; Zatî ve Arazî
Biz Şii Müslümanların inancına göre ilim iki kısımdır. zati ve arazi (ilineksel).
Zati ilme asla arazi/ilineksel ilim nüfuz edemez. Bütünüyle Allah-u Teala’ya özgüdür. Biz de o ilmi sadece icmalen ispat edebiliriz, apaçık gerçeğini tasavvur edemeyiz. Yaptığımız takdir ve tabirler kelimelerin darlığındandır. Yoksa beşerin aklı bu zati ilmi asla tasavvur edemez.
İkinci kısım ise arazi/ilineksel ilimdir ki Peygamber (s.a.a), ümmet, İmam ve me’mum hiç kimse bir ilme bizzat sahip değildir. Onlara daha sonradan ihsan edilmektedir. Bu tür arazi/ilineksel ilimler iki kısımdır. Tahsili/kesbi ve Ledünni/Vehbi... Bu iki tür de Allah-u Teala’nın rabbani feyizlerindendir. Tahsil eden bir öğrenci Allah’ın feyzi olmaksızın bir yere varamaz. Ne kadar zahmet çekse de alim olamaz. Allah-u Teala teveccüh ederse ve öğrenci de okula gidip zahmet çekerse o çektiği zahmetler ölçüsünce feyiz elde eder. İkinci kısım ilineksel ilme de ledünni ilim diyorlar. Yani vasıtasız feyiz elde edilmesini ifade ediyorlar. Tahsil ve harf telkini olmaksızın bizzat Allah-u Teala tarafından ihsan edilmektedir.
Nitekim Kehf suresi 65. ayette şöyle buyurulmaktadır:
“Yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.”
Şiilerden hiç kimse gayb ilmini bilmenin Peygamber (s.a.a) veya İmamların bir parçası olduğunu iddia etmemiştir. Yani İmam ve peygamberler de Allah-u Teala gibi zatları gereği bir ilme sahip değillerdir. Böyle bir iddia da bulunan kafirdir. Biz Şiiler bundan uzağız. Ama bizim inandığımız şu ki Allah-u Teala mecbur ve mahdut değildir, istediğini yapan ve mutlak kudret sahibidir. İrade etmiş olduğu takdirde kullarından istediğine ilim ve kudret ihsan edebilir.
Ama bazen beşeri bir öğretmen de herhangi bir vesileyle, bazen de vesilesiz ve aracısız feyiz vermektedir. O vasıtasız ilmi, ledünni ve gaybi ilim olarak adlandırıyoruz. Onlar okula gitmeden ve hiçbir öğretmen tutmadan İlahi feyizden nasiplenmektedirler. Şairin tabiriyle:
Benim Sevgilim okula gitmedi, yazı yazmadı.
Gamzeyle yüzlerce öğretmenin öğrencisi oldu.
Şeyh: Bu sözleriniz doğrudur. Ama Allah’ın iradesi doğal olmayan böyle bir şeye taalluk etmez. Allah-u Teala gayb ilmini öğretmensiz kimseye ihsan etmez.
Davetçi: Zaten yanlışınız da buradadır. Biraz olsun düşünmüyorsunuz. Hatta bizzat kendi alimlerinizin aksine sözler beyan ediyorsunuz. Halbuki konu açıklamaya bile gerek kalmayacak kadar apaçık ortadadır. Allah’ın seçtiği enbiya ve evsiyasına kendileri için gerekli olan gayb ilmini ihsan etmiş olduğu hususunda hiçbir şek ve şüphe yoktur.
Şeyh: Açıkça insanlardan gayb ilmini reddeden bu ayetler karşısında deliliniz nedir?
Davetçi: Biz de Kur’ân-ı Kerim’in bu ayetlerine muhalif değiliz; zira Kur’ân-ı Kerim’in her ayeti özel bir şey için inmiştir. Durum gereği bazen olumlu, bazen de olumsuz nazil olmuştur. Bu yüzden alimler Kur’ân hakkında şöyle demiştir: “Kur’ân-ı Kerim’in ayetleri bazısı bazısını güçlendirir/teşdit eder.”
Bazen de sürekli Peygamber (s.a.a)’den mucize isteyen ve bununla nübüvvet makamını oyuncak haline getirmek isteyen kafir ve müşrikler karşısında nefy ayetleri nazil olmuştur. Ama konunun aslını ispat etmek için de gerçekler ortaya çıksın diye ispat edici ayetler nazil olmuştur. Alimlerinizin hatta yabancıların bile teveccüh etmiş olduğu birçok tarihi, rivai ve Kur’âni deliller vardır.
Şeyh:Kur’ân’da bu konuda olumlu ayetlerin olduğunu söylemeniz çok ilginçtir. Lütfen örnek verir misiniz?
Peygamber ve Vasilerin Gayb İlmini Bilmelerine Dair Kur’an’dan Deliller
Davetçi: Şaşırmayınız, kendiniz de biliyorsunuz. Ama tasdik etmeniz lehinize değildir. Hilafet makamını ispat konusunda sizi zor duruma düşürmekte veya atalarınıza uymanız sizi şaşırmaya zorlamaktadır.
Evvela; Cin suresinin 26-28. ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır:
“O, gaybi bilir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz). Ancak, elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) hariç. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar ki böylece onların Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir sayıp-tespit etmiştir.”
Bu ayet Allah’ın seçtiği peygamberlere gayb ilmini verdiğinin en büyük delilidir.
İkinci olarak; Âl-i İmran suresinden okuduğunuz ayetin sadece baş tarafını okudunuz, sonunu kıraat etmediniz. Şimdi bizim sözümüzü ispat eden bu ayetin tümünü okumak istiyorum. Allah Teala buyuruyor ki:
“Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğine ayırt eder. O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.”[9]
Bu iki ayet açıkça Allah’ın seçtiği peygamberlerine kendi izniyle gayb ilmini bildirdiğini ifade etmektedir. Buradaki ilim Allah-u Teala’ya özgü olan gayb ilmi olmasaydı ayetteki “illa” (fakat, sadece) edatının bir anlamı olmazdı ve “fakat Allah elçilerinden dilediğine” diye buyurmazdı. Anlaşıldığı üzere burada bir istisna vardır. Ayrıca istisna etmiş olduğu kimselerin de elçiler yani peygamber ve vasiler olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Nitekim Hud suresi 51. ayette de şöyle buyurmaktadır:
“(Resulüm!) İşte bunlar sana vahiy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin.”
Şura suresi 52. ayette de şöyle buyurmaktadır:
“İşte böylece sana da emrimizden bir vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.”
Eğer alemde gayb ilminin Allah-u Teala tarafından ihsanı olmasaydı, o halde peygamberler nasıl işlerin gerçeğini haber veriyor ve insanları iç hayatlarından haberdar kılıyorlardı. Nitekim Al-i İmran suresinin 49. ayetinde Hz. İsa’nın İsrail oğullarına açıkça şöyle dediğini haber vermektedir:
“Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.”
İnsanların evinin içinden haber vermek gayptan haber vermek değil midir? Eğer bu konudaki bütün ayetleri burada okuyacak olursak, meclisin vaktini alırız. Örnek olsun diye bu kadar yeter sanırım
Şeyh: Sizin bu tür görüşleriniz sebebiyle sahtekarlıklar ve hokkabazlar toplumda yaygınlaşmıştır. Bazıları gayptan haber verdiklerini iddia ederek toplumda birçok sefaletlere sebep olmaktadır. Halkı saptırarak onları apaçık gerçekten uzaklaştırmaktalar.
Gayp İlmini, Her Vesile ve Sebeple İddia Edenler Yalancıdırlar
Davetçi: Hak inançlar asla sefalete neden olmaz, insanları kötü yola çeken cehalettir. Eğer Müslümanlar bilgili olurlarsa ve Peygamber (s.a.a)’in emirleri doğrultusunda ilim ve alimlerin peşinden gidecek olsalar, özellikle Kur’ân’ı iyi bilirse ve ilmin kapısı ilk günden kapanmamış olsaydı asla cahil insanların peşinden gitmez her kurt ve tilkilere de yem olmazlardı. Böylece Kur’ân-ı Kerim’in emriyle yola çıkarak sahtekarlara kanmazlardı. Zira ayette geçen “illa men’irteza min resul” (Peygamberlerden razı olunan hariç) tabiri, açıkça Allah-u Teala’ya özgü gayb ilminin, sebepsiz ve araçsız olarak sadece Peygamberlere özgü kılındığına delalet etmektedir.
Eğer bir kimse Peygamber (s.a.a) veya İmam olmadan Allah-u Teala’ya özgü gayb ilmine mazhar olduğunu iddia ederse, kesinlikle iftira ve yalancıdır. Kur’ân’a uyan arif ve alim Müslümanlar, onların tarafına gitmez ve asla onlara kanmazlar. Çünkü onlar Kur’ân ve Kur’ân’ın gerçek sahipleri olan Ehl-i Beyt (a.s) dışında hiç kimsenin peşinden gitmezler.
Özetle Peygamber (s.a.a) ve O’nun tertemiz vasileri dışında bu ümmetten her kim gayb iddiasında bulunursa ve her sebep ve vesileyle gayptan haber verdiğini iddia ederse sahtekar, hokkabaz ve yalancıdır.
Şeyh: Peygamberler vahiy nüzulünün merkezi olduğu için (sizin deyiminizle) gayb ilmine sahip olabilirler. Efendimiz Ali (k.v.) peygamber miydi veya bu işte peygamber ortağı mıydı ki gayb ilmini bilsin?
Peygamber ve Vasiler Gayp İlmini Biliyorlardı
Davetçi: Evvela; yine “sizin deyiminizle” diyerek mugalâta ediyor veya hata ediyorsunuz. Neden “Allah’ın dediği gibi” demiyorsunuz da “sizin deyiminizle” diye ifade ediyorsunuz. Ben kendimden hiçbir şeye sahip değilim, hiçbir iddiada bulunmuyorum, sadece Kur’ân’ı naklediyor ve Kur’ân-ı Kerim’in gerçeklerini keşfetmeye çalışıyorum. Kur’ân-ı Kerim’in gerçek müfessiri olan Peygamber (s.a.a)’e uymaya gayret gösteriyorum.
İlk etapta Kur’ân’dan getirdiğim şahit ayetler ışığında peygamberlerin gayb ilmini bildiğini söylediysem bunu bizzat kendi alimleriniz de tasdik etmektedir. Onlar da Peygamber (s.a.a)’den bir sürü gaybi haberler rivayet etmişlerdir. Örneğin: İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 67’de Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’ye; “Benden sonra Nakisin, Kasitin ve Marikin ile savaşacaksın” sözünü rivayet ettikten sonra şöyle diyor:
“Bu rivayet de Peygamber (s.a.a)’in nübüvvet delillerinden biridir. Zira bu hadiste gayptan apaçık haber vermektedir. Nitekim bu rivayet yaklaşık 30 yıl sonra gerçekleşmiştir. Zira Nakisin’den maksat Cemel ehlidir, Talha Zübeyr ve Aişe Hz. Ali (a.s)’a isyan ettiler. Kasitin ise Siffin ehli olan Muaviye taraftarlarıdır. Marikin ise dinden çıkan Nehrevan haricileridir.”
Ayrıca Şiilerden hiç kimse Hz. Ali (a.s)’ın ve diğer Ehl-i Beyt (a.s) İmamlarının peygamberliğini iddia etmemiştir. Aksine Hz. Muhammed (s.a.a)’in son bağımsız ve ortaksız bir peygamber olduğuna iman etmişiz, böyle bir inanca saplananları da kafir ve batıl ehli kabul ediyoruz.
Hz. Ali (a.s)’ı ve soyundan gelen on bir İmamı, hak İmamlar ve Peygamber (s.a.a)’in tayin etmiş olduğu halifeler ve vasiler olarak kabul ediyoruz. Allah-u Teala Peygamber (s.a.a)’i vasıtasıyla onları gayb sırlarına vakıf kılmıştır.
Biz de sıradan insanları alemdeki gerçekleri görmekten mahrum kılan perdelerin enbiya ve vasilerinin gözünde olmadığına inanıyoruz. Allah-u Teala zaman ve mekan gereği sahip olduğu güçle lazım olduğu ve salah gördüğü kadar gözlerinden perdeyi kaldırıyor ve onlara gayptan haberler veriyordu. Her ne zamanda salah görmediyse perde düşüyor ve habersiz kalıyorlardı. Nitekim bazen açıkça bilmediklerini ifade ederek şöyle demişlerdir:
“Eğer ben (bağımsız olarak) gayb ilmini bilmiş olsaydım, mutlaka kendi hayırlarımı çoğaltırdım.”
Yani ben kendiliğimden gayptan bir habere sahip değilim, sadece Allah-u Teala lütfeder ve perde kalkarsa haberdar olabilirim.
Şeyh: Nerede Peygamber (s.a.a) vasıtasıyla gizli gerçeklerden haberdar kılınmışlardır?
Davetçi: Siz, naklettiğim Kur’ân ayetleri hükmü gereği Hz. Muhammed (s.a.a)’in Allah’ın Resulü ve elçisi olduğunu kabul etmiyor musunuz?
Şeyh: İlginç şeyler soruyorsunuz, şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.a) Allah’ın razı olduğu son elçisidir.
Davetçi: O halde, “Sadece Resullerinden seçtikleri dışında hiç kimse gaybi bilemez.” ayetinin hükmü gereği Peygamber (s.a.a) gaybi bilmektedir. Çünkü bu ayete göre gaipleri bilen Allah-u Teala kendi gayp ilminden dilediği kadarını Peygamberlerden seçtiğine ihsan etmektedir.
Şeyh: Peygamber (s.a.a) farzen böyle bir gayp ilmine sahipse de bunun efendimiz Ali’nin (k.v) gaybi bilmesiyle ne ilişkisi vardır?
Davetçi: Eğer siz atalarınızı taklitten çıkar, biraz düşüncenizi genişletir, Peygamber (s.a.a)’in haletini ve sahih hadisleri dikkatle inceleyecek olursanız konu kendiliğinden anlaşılmış olur.
Şeyh: Eğer bizim ilmimiz nakıssa da elhamdülillah sizin fikriniz aydın ve diliniz açıktır, buyurun söyleyin hangi haber efendimiz Ali’nin (k.v) gaybi bildiğine delalet etmektedir? Eğer Peygamber (s.a.a)’in halifesi ve vasileri de gaybi biliyorsa o halde bunu Ehl-i Beyt’e (a.s) mahsus kılmanın gereği yoktur. Raşid halifelerin de gaybi bilmesi gerekir. Ama görüyoruz ki halifelerden hiçbirisi böyle bir iddiada bulunmamış, aksine Peygamber (s.a.a) gibi sürekli acizlik izharında bulunmuşlardır. O halde neden sadece bu olayı efendimiz Ali’ye (k.v) özgü kılıyorsunuz?
Davetçi: Evvela; Peygamber (s.a.a)’in acizlik izharı hakkında cevabınızı vermiştim; ki Peygamber (s.a.a) bağımsız olarak kendiliğinden gayb ilmine sahip değildi. Gaypları bilen Allah’ın lütfüyle apaçık gerçekleri biliyordu. “Eğer gaybi bilseydim hayırlarımı arttırırdım.” demesi de buna işaret etmektedir ki; “Ben de Allah-u Teala gibi bağımsız, huzuri bir ilme sahip değilim. Allah-u Teala perdeyi kaldırdığı zaman gizli ve açık gerçekleri keşfediyor ve gayptan haber veriyorum.”
Ehl-i Beyt İmamları, Hak Olan Halifeler ve Gaybı Bilenlerdi
Ayrıca gayb ilmi noktasında halifelerin de istisna edilmemesi gerektiğini söylemeniz de doğrudur. Zaten bizim ihtilafımız da buradan başlamaktadır.
Biz de Peygamber (s.a.a)’in halifelerinin kendisi gibi işlerin zahir ve batınını bilmelerinin gerekliliği kanısındayız. Hatta tüm manasıyla nübüvvet ve risalet dışında bütün sıfatlarda O Hazretin vasi ve halifeleri onun gibi olmalıdırlar. Ama siz Peygamber (s.a.a)’in halifesinin bir avuç insanın seçtiği kimse olduğunu beyan ediyorsunuz. Hatta bu kimse Peygamber (s.a.a)’in lanetlediği Muaviye gibi birisi olsa dahi.
Ama biz diyoruz ki, Peygamber (s.a.a)’in vasileri bizzat Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu kimselerdir. Nitekim geçmiş peygamberler de kendi vasilerini nasla tayin etmişlerdir.
Elbette Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu vasi ve halifelerinin hepsi Peygamber (s.a.a)’in tam mazharı ve benzeriydi. Bu yüzden onların hepsi de gayb alemini ve işlerin gerçeğini biliyordu. Sizin rivayetlerde de adları ve sayıları yer aldığı üzere 12 kişiydi. Onların hepsi de hak İmamları, Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’i ve Ali (a.s)’ın soyundan gelen 11 İmamdır.
Başkalarının Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu halifeleri olmadığının delili de kendi alimlerinizin de kaydettiği gibi sürekli gayb ilmi şöyle dursun, sıradan ilim hakkında bile acizlik içinde olmalarıdır. Hz. Ali (a.s)’ın gaybi bildiğini ispat eden rivayetlere gelince... Peygamber (s.a.a)’den bu konuda birçok hadis rivayet edilmiştir. Bu cümleden Peygamber (s.a.a)’in birçok zaman ve mekanda beyan etmiş olduğu ve hadisleri arasında “Medine (şehir) hadisi” diye meşhur olan hadistir. Bu hadis Şii ve Sünni arasında mütevatir hadislerdendir. Bu hadiste Peygamber (s.a.a) Ali (a.s)’ı kendi ilim ve hikmetinin kapısı olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben ilim şehriyim Ali’de kapısıdır; İlim öğrenmek isteyen kapıdan girmelidir.”
Şeyh: Bu hadis bizim alimlerimizce ispat edilmemiştir. Dolayısıyla ya haber-i vahiddir ya da zayıf rivayetlerden sayılmaktadır.
PEŞAVER GECELERİ:Peygamber (s.a.a)’in Basra, Sıffin ve Nehrevan Savaşlarından Haber Vermesi
PEŞAVER GECELERİ:Beraet Suresinin Mekke Halkına Tebliğ Edilmesinde Ebu Bekr’in Azledilip Ali’nin Nas