PEŞAVER GECELERİ:Sekaleyn ve Sefine Hadisleri
YEDİNCİ OTURUM
Bunların hepsinden geçecek olursak, Ben-i Haşim ve Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beytinin icması kesinlikle hüccettir. Zira geçen gecelerde de muteber kaynaklardan arz ettiğim gibi, Şia ve Sünnilerin sahih kabullendikleri bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ben, sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; biri Allah’ın kitabı, diğeri ise itretim ve Ehl-i Beyt’imdir; bu ikisine sarılırsanız kurtulursunuz.” Başka bir nüshada ise; “...kesinlikle sapıklığa düşmezsiniz.” diye geçmektedir.
Bunlar, yani Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beyti, olay esnasında Sakife’de hazır olmadıkları gibi Ebu Bekir’in hilafetini de onaylamadılar (yani icmanın gerçekleşmesi için, onların Sakife’de toplanmasını istemediler!).
Yine geçen akşamlarda senetleriyle zikretmiş olduğum Sefine hadisi unvanıyla tanınan sahih bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Benim Ehl-i Beytim Nuh’un gemisine benzer; ona tevessül eden kurtulmuş, ondan uzaklaşan ise helak olmuştur.”
Bu hadis şunu anlatmaktadır ki; Nuh’un kavmine gelen tufan ve belalarda onların kurtuluşu, nasıl Nuh’un gemisine tevessül etmek idiyse, benim ümmetim de karşılaştıkları sıkıntı, bela ve ihtilaflardan kurtulmak istiyorsa, Ehl-i Beytime tevessül edip onlara sarılmaları gerekir; kim onlardan yüz çevirip uzaklaşırsa helak olur.
İbn-i Hacer “Savaik” adlı kitabın 90. sayfasında dördüncü ayetin tefsirinde, Resulullah’ın Ehl-i Beyti’ne önem vermenin gerekliliği hususunda, İbn-i Sa’d’dan iki hadis naklediyor. Onlardan biri, Hz. Peygamber (s.a.a)’in buyurmuş olduğu şu hadistir:
“Ben ve Ehl-i Beyt’im cennette bir ağacız; o ağacın dalları dünyadadır; Allah’a doğru bir yol bulmak isteyen o dallara sarılmalıdır.”
İkinci hadis ise şudur:
“Her dönemde ümmetim için Ehl-i Beytimden adil kimseler vardır; bunlar, sapıkların tahrifini, batıl iddiada bulunanların iddiasını ve cahillerin tevilini bu dinden uzaklaştırmaktadırlar. Bilin ki, İmamlarınız sizi Allah doğru götürürler; öyleyse sizi götürenin kim olduğuna bakın.”
Kısacası, kendi muteber kitaplarınızda fazlasıyla naklolan bu tür hadislerin ümmete anlatmak istediği şudur ki; eğer Ehl-i Beytimden uzaklaşacak olursanız, düşmanlar galip gelerek sizi sapıklığa sürüklerler, aranıza bidat, rey ve kıyas ortaya çıkar; (böyle bir durumda) yine de sizin kurtuluşunuz Ehl-i Beyt (a.s)’a bağlıdır; onları kendinizden uzaklaştırmayın, kendiniz de onlardan uzak durmayın ki helak olursunuz.
Bilahare, icma, biat ve halifenin tayin olunmasında etkili olabilecek bütün şahıslar, biatten sakınan kimselerle beraberdiler. Öyleyse bu ne biçim bir icma idi ki, sahabenin ileri gelenleri, kabile büyükleri ve Resulullah (s.a.a)’in itret ve Ehl-i Beyti, Medine’de olmalarına rağmen ona katılmamışlardı!
İcma gerçekleşmediği gibi, ekseriyet de gerçekleşmemiştir. Nitekim sizin büyük alimlerinizden olan İbn-i Adulbirr Kurtubi “İstiab” adlı kitabında, İbn-i Hacer “İsabe” adlı kitabında ve diğer büyük alimleriniz şöyle diyorlar: Hilâfet iddiasında bulunan Ensarlı Sa’d bin Ubade, Ebu Bekir ve Ömer’e kesinlikle biat etmedi; onlar da, o kabile reisi olduğundan dolayı fesat çıkmasın diye ondan biat talebinde bulunmayıp ona itiraz etmediler.
Daha sonra Sa’d bin Ubade Şam’a gitti. Ravzat’us- Sefa’nın rivayetine göre büyüklerden birisinin tahriki üzerine (ki ölüm emrini verenin kim olduğu ukala yanında malumdur) geceleyin onu okla öldürüp cinler onu öldürmüştür dediler. (Ama bir grup tarihçilerin rivayetine göre, onu okla öldüren Halid bin Velid’dir. Halid bin Velid, Ebu Bekir’in hilafetinin ilk dönemlerinde Malik bin Nuveyre'yi öldürmek ve onun hanımının ırzına dokunmakla Ömer’in gazabına uğramıştı. Ömer’in hilafeti döneminde onun yanında kendisini temizlemesi için, geceleyin okla Sa’d bin Ubade’yi öldürdü. Sonra, cinler onu öldürmüştür diye söz çıkardılar.)
Beyler Allah aşkına adet ve taassubunuzu bir tarafa bırakıp biraz düşününüz! Ali bin Ebi Talip (a.s), Peygamber (s.a.a)’in amcası olan Abbas, İbn-i Abbas, Beni Haşim’in hepsi, Peygamberin itret ve Ehl-i Beyti, Beni Ümeyye ve Ensar’ın katılmadığı bir icma nasıl bir icma imiş?
Hafız: Fesat çıkma ihtimali olduğu için ve bütün ümmete ulaşmadıklarından dolayı mecburen acele davranıp Sakife’de olanlarla yetinerek biat etmişler ve sonraları ümmet bu emre teslim olmuştur.
Davetçi: Kabul edelim ki, Medine’nin dışındaki sahabenin ileri gelenleri ve büyüklerine ulaşmadılar, acaba Medine'de olan sahabeye de mi ulaşamadılar? Allah aşkına insafla konuşunuz; eğer işin içinde hile yoktuysa, o zaman neden Medine’de hazır olanlara, şura meclisinde iştirak etmeleri için haber vermediler? Acaba Peygamber’in amcası Abbas (şeyh’ul- kabile), damadı Ali bin Ebi Talip, Ben-i Haşim ve Medine’de olan sahabe’nin büyüklerinin görüş ve onayları lazım değildi de, sadece Ömer ve Ebu Ubeyde Cerrah’ın görüş mü ümmetin adına yeterliydi? “Öyleyse ey basiret sahipleri ibret alın!!”
Öyleyse umum ve husus olarak sizin icmanızın delili, sahabenin Muhacir ve Ensardan olan büyükleri bu icmaya katılmadıklarından, hatta muhalefet bile ettiklerinden dolayı, tamamıyla boş, batıl ve itibar derecesinden düşüktür. Çünkü arz ettiğim gibi icma, bir kişinin dahi muhalefet etmediği bir toplantıya derler. Sizin kendi alim ve tarihçilerinizin, aynı zamanda sizin kendi itirafınıza göre de, sahabenin büyük ve ileri gelen şahsiyetleri icma dediğiniz toplantıya katılmamışlardır.
Nitekim imam Fahri Razi “Nihayet’ul- Usul” adlı kitabında açıkça şöyle diyor: “Sa’d bin Ubade öldürülünceye kadar, Ebu Bekir ve Ömer’in hilafetinde icma gerçekleşmedi ve o öldürüldükten sonra icma gerçekleşmiş oldu.” Gerçek olmayan böyle bir icmayı, hakkaniyete dair delil kabul ettiğinizi anlayamıyorum. Sizin birinci delilinizin cevabı, meclisin vakti az olduğu için kısmen anlatılarak verilmiş oldu.
Ebu Bekir Yaş Bakımından Büyük Olduğundan Dolayı Hilafete Geçti Sözünün Yanıtı
İkinci delilinize gelince; Ebu Bekir’i, yaş bakımından Hz. Ali (a.s)’dan büyük olduğu için hilafete daha layık olduğunu buyurdunuz. Sizin bu deliliniz merdut, birinci delilden daha boş, gülünç ve anlamsızdır. Eğer hilafette yaş şart ise Ebu Bekir ve Ömer’den daha yaşlı olanlar vardı. Hakikaten, Ebu Bekir’in babası Ebu Kuhafe o zamanda hayatta olmasına ve oğlundan daha büyük olmasına rağmen neden onu halife etmediler?
Hafız: Ebu Bekir, yaşlı olmasıyla birlikte bu işe de layıktı. Dünya görmüş ve Resulullah’ın mahbubu olan yaşlı bir adam kavmin arsında olursa, bir genci halife yapmazlar.
Davetçi: Tecrübeli bir ihtiyarın olmasıyla birlikte genç birsine, herhangi bir işte, özellikle Allah’a ait olan bir işte, mesuliyet vererek iş başına getirmek doğru değildir diyorsunuz. Eğer mesele dediğiniz gibiyse, o zaman sizin bu itirazınız ilk önce Resulullah’a yöneliktir; çünkü Resulullah (s.a.a) Tebuk savaşına hareket etmek istediğinde, münafıklar gizlice bir anlaşma yaparak Resulullah’ın gıyabında bir inkılâp yapmayı kararlaştırdılar. İşte bunun için, Resulullah (s.a.a), Medine’de kendi yerine, Medine’nin işlerini idare edecek ve münafıkların komplo ve operasyonlarını etkisiz hale getirecek iş bilir, güçlü ve siyasetmedar birisini bırakması gerekirdi. Şimdi muhterem beylerden temennim şudur ki buyursunlar: Acaba Peygamber (s.a.a), Medine’de kimi kendi yerine halife olarak bıraktı?
Hafız: Açıktır ki, Hz. Ali’yi (k.v) kendi yerine halife ve naip olarak bıraktı.
Davetçi: Meğer Ebu Bekir, Ömer ve diğer sahabeden yaşta büyük olanlar, Medine’de değiller miydi ki, Resulullah (s.a.a), yaşta genç olan Emir'ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ı kendi yerine resmi bir halife ve vezir olarak tayin etti? Resulullah (s.a.a) açıkça şöyle buyurdular:
“Sen, benim Ehl-i Beytim arasında ve benim hicret evim olan Medine’de benim halifemsin.”
Beyler, delil sunduğunuz zaman biraz düşünerek söyleyiniz ki cevap vereceğiniz zaman cevapsız kalmayasınız. Resulullah (s.a.a)’in, Ebu Bekir ve Ömer gibi ashabın yaşlılarının orada olmalarına rağmen genç yaşta olan Hz. Ali (a.s)’ı hilafete tayin etmesindeki maksadı, sizin bu akşamki sözlerinize ameli bir cevap olup sizin, dünya görmüş yaşlı birisi varken bir genç iş başına getirilmemelidir sözünü söylemememiz içindir.
Resul-ü Ekrem (s.a.a)’in ameli, halife tayini ve risaletin tebliğinde yaşlı veya gencin asıl etken olmadığına en büyük delildir. Eğer yaşlı insanların hayatta olmasıyla, genç bir kimsenin iş başına getirilmemesi gerekiyorsa, o zaman neden, Tevbe suresinin ilk ayetlerinin Mekke ehline açıklanması için Ebu Bekir gönderildikten sonra, Peygamber yaşlı olan Ebu Bekir’i yolun yarısından geriye çevirip, “Allah-u Teâla bu emri ya kendin veya kendin gibi birisi tebliğ etmelidir” diyerek bu işi genç olan Hz. Ali (a.s)’ın uhdesine bıraktı? Oysa zahirde, böyle önemli ve tehlikeli bir işi, dünya görmüş, tecrübeli ve yaşlı birisinin yapması daha uygun olurdu!
Yine Resulullah (s.a.a), neden Yemen ehlinin hidayeti için Ebu Bekir, Ömer ve diğer yaşlı olanlardan istifade etmedi de, bu için Emir’ul- Müminin Hz. Ali’yi görevlendirdi?
Bu çeşit örnekler çoktur. Resulullah (s.a.a), Ebu Bekir, Ömer ve diğer ihtiyarların olmalarına rağmen, genç olan Hz. Ali’yi seçerek büyük işleri O’nun üstesine bırakmıştır.
Binaenaleyh, sizin getirmiş olduğunuz bu yaşlılık şartının boş ve anlamsız olduğu ve yaşın büyük olmasının kesinlikle nübüvvet, velayet ve hilafet şartlarından olmadığı bu sözlerimizle ortaya çıkmış oldu. Gerçekte hilafetin nübüvvet gibi asıl şartı, Allah’ın kabul ettiği ve beğendiği bütün kemal sıfatlarına sahip olmaktır. Kim bütün yüce kemal sıfatlarına sahip olursa, ister yaşlı olsun ister genç, Allah-u Teâla onu hilafet makamına atar, Peygamberi vasıtasıyla O’nu halka tanıtır ve onların da böyle birisine itaat etmesi gerekir.
Onların hilafetinin batıl olduğuna büyük delilerden diğer biri de, şimdi aklıma gelen şu delildir: Hakla batılı ayırt eden Emir’ul- Mu’minin Hz. Ali (a.s)’ın, o sahte icmaya karşı muhalefet etmesidir.
PEŞAVER GECELERİ:Ashabın Büyüklerinin Ebu Bekir’in Biatinden Kaçınmaları
PEŞAVER GECELERİ:Hz. Ali Bütün Peygamberlerin Aynası İdi