PEŞAVER GECELERİ:Ebu Bekir ve Ömer’in Hayber Gazvesinde Yenilgiye Uğramaları
ALTINCI OTURUM
Davetçi: Bir çok savaş meydanlarından kaçmışlardır; onların hepsinden daha önemli olan Hayber Gazvesidir; ki onlar bu gazvede yenilgiye uğrayarak geri dönmüşlerdir. Hz. Ali’nin gözleri ağrı yaptığından dolayı, Resulullah (s.a.a) ilk gün İslâm bayrağını Ebu Bekir’e verdiler. Ebu Bekir İslam ordusu komutanı olarak Yahudilere karşı biraz savaştıktan sonra mağlup olarak geri döndüler. İkinci gün, Peygamber (s.a.a) bayrağı Ömer’e verdi. Ömer daha düşmanla karşılaşmadan korkusundan geri dönüp kaçtılar.
Hafız: Bu beyanlar şiaların çıkardıkları uydurma sözlerdir; onlar çok cesur ve kahraman insanlardı.
Davetçi: Daha önce de belirttiğim gibi Şiiler Ehl-i Beyt’in sadık takipçileridir. Asla yalan söylememiş ve söylemezler de. Çünkü yalan söylemeyi büyük günahlardan bilir ve hadis uydurmaya da asla ihtiyaçları yoktur. Resulullah (s.a.a)’in zamanında gerçekleşen Hayber Gazvesi, İslâm tarihinin en önemli savaşlarından birisi olduğu için her iki fırkanın alim ve tarihçileri bunu nakletmişlerdir. Hatırımda kaldığı kadarını huzurlarınızda arz edeyim:
Hafız Ebu Naim İsfehani “Hilyet’ul- Evliya”nın c.1, s. 62’inde, Muhammed bin Talha eş-Şafii İbn-i Hişam’ın Siresinden naklen “Metalib’us- Süul”un 40. sayfasında, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 14. babında ve sizin daha birçok büyük alim ve tarihçileriniz onların yenilgiye uğrayarak geri dönüp kaçtıklarını yazmışlardır; meclisin vakti, onların hepsinin sözlerini nakletmeye müsaade etmiyor. Ama sizin için bunların hepsinden daha önemlisi, sizin güvenilir kabul ettiğiniz şu iki büyük aliminizin sözleridir:
Muhammed bin İsmail-i Buhari, kendi Sahih’inin 2. cildinin 100. sayfasında (1320 Mısır baskısı), Müslim bin Haccac da kendi Sahih’inin 2. cildinin 324. sayfasında (1320 Mısır baskısı) açık bir şekilde şöyle yazmışlardır: “Halife Ömer, iki defa savaş meydanından geriye dönüp kaçtı.”
Bu konu için apaçık delillerden birisi de, İbn-i Ebi’l- Hadid el-Mutezile’nin Hz. Ali (a.s)’ın fazileti hakkında olan “Aleviyyat-ı Seb’” isimli meşhur şiirinin içerisinde Hayber babında Baiyye Kasidesi adıyla söylediği şu şiirdir:
“Hayber hakkındaki haberleri söylemek istemiyor musun? O savaşta akıl sahiplerini hayrete düşürecek bir takım şeyler vardır. Öne geçip kaçanlar (yani Ebu Bekir’le Ömer), bayrak taşımaya alışmamışlardı. İşte bundan dolayı o yüce bayrağa zillet ve horluk örtüsünü örterek kaçtılar. Halbuki savaştan kaçmanın büyük bir günah olduğunu biliyorlardı. Yahudi’lerin büyüklerinden cesur bir genç kılıcını çekmiş, atının üzerinde, baharın yeşilliklerini yemiş şehvet dolu ve kudurmuş bir erkek deve kuşu gibi, sanki gelin evine kına götürüyormuşçasına onlara rahatça saldırmış. Onun kılıç ve mızrağından çıkan ölüm ateşinin yankıları onları korkutmuştur. Ben (İbn-i Ebi’l Hadid) sizin yerinize (Yahudilerin karşısından kaçmanızdan dolayı), özür diliyorum. Zira ölüm herkesin hoşlanmadığı, yaşamını sürdürmek ise herkesin sevdiği bir şeydir. Siz de ölümden korktunuz. Halbuki, herkes ölümü tadacaktır...”
Binaenaleyh, kabul ediniz ki bizim ihanet amacımız yoktur. Biz, sadece tarihteki gerçekleri anlatarak savaş meydanlarındaki mücadelelerde kafirlere karşı şiddetli olan ve onları mağlûp eden kişinin Ömer değil Hz. Ali (a.s) olduğunu vurgulamaya çalıştık ki bilesiniz, halife Ömer’in “Kafirlere karşı şiddetli” ayetinin kapsamına girebilecek herhangi bir kahramanlık ve fedakarlığı yoktu. Hatta onlar, bırak kahramanlığı güçlü düşmanın karşısında yer alınca, mevzii boş bırakarak savaş alanından bile kaçmışlardır.
Eğer dikkat edip insaflıca düşünecek olursanız, bu büyük sıfatın (Kafirlere karşı şiddetli olma) sahibi, Hz. Ali olduğunu tasdik edeceksiniz. Zira Hz. Ali (a.s), bütün savaş meydanlarında kafirlere karşı şiddetli olup onları yenilgiye uğratan tek şahıstır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, Mâide (5) suresinin 54. ayetinde bu manayı tasdik ederek şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (şunu iyi bilsin ki) Allah, kendisinin onları sevdiği, onlarında kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise şiddetli (güçlü ve onurlu), Allah yolunda cihat eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan[6] bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olan ve bilendir.”
Hafız: İlginçtir! Siz güzel beyanınız ve zorla, tüm müminler hakkındaki bu ayeti, Ali (k.v) hakkında cari etmek mi istiyorsunuz?
Davetçi: Defalarca görmüş ve tecrübe etmişsiniz ki, söylediğim hiçbir şeyi delilsiz söylememişimdir; sürekli tenkit edip cevap aldınız; bununla birlikte yine de itiraz ediyorsunuz. Lütfen sözünüzü soru şeklinde; “sözünüzün delili nedir?” diye buyurun, ben de cevap vereyim. Şimdi sözünüzün cevabını arz ediyorum.
Birinci olarak; eğer ayet bütün müminler hakkında nazil olup onların hepsini kendi kapsamına alsaydı, asla savaş meydanlarından kaçmazlardı.
Hafız: Acaba, bunca savaşlar yapıp fetihler elde eden Resulullah’ın ashabı ve müminleri, ihanetli bir dille “ferrar” (firar edenler) olarak nitelemeniz insaf mıdır?
Davetçi: Birinci olarak; ben, onlar hakkında ihanetli bir dille konuşmadım. Ben sadece onların karakterlerini açıkladım.
İkinci olarak; ben onlara “ferrar” (savaştan kaçanlar) demedim, bunu diyen tarihtir, ben değilim. Galiba beyler, sahabe ve müminlerin, hatta ashaptan büyüklerinin bile, Uhud ve Huneyn gazvesinde kaçtıklarını ve Resulullah (s.a.a)’i kafirler karşısında yalnız bıraktıklarını unuttular! Nitekim Taberi ve sizin diğer tarihçileriniz bunu kendi kitaplarında yazmışlardır.
Resulullah (s.a.a)’ı düşmanların karşısında yalnız bırakıp cihattan ve savaş meydanlarından kaçanlar nasıl Allah’ın (c.c) ve resulünün sevgilisi olurlar?
Üçüncü olarak; ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu sadece ben söylemiyorum, sizin büyük alimlerinizden örneğin; Ebu İshak imam Ahmed Salebi -hadis imamı olduğunu siz de tasdik ediyorsunuz- “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde şöyle yazıyor:
“Bu ayet, Ali bin Ebi Talip (a.s) hakkında nazil olmuştur. Çünkü ayette zikr olunan sıfatlar, Hz. Ali’den (a.s) başka hiç kimsede yoktu.”
Hiçbir tarihçi, Resulullah’ın zamanında yapılan 36 gazvede, Hz. Ali’nin savaş meydanından kaçtığını veya geri çekildiğini yazmamıştır.
Hatta bütün Müslümanların kaçtığı “Uhud” savaşında, o kadar kötü yenilgi, mağlubiyet ve Hz. Hamza’nın (Seyyid’üş- Şüheda) şahadetinden sonra direnen ve zafer elde edilinceye dek sonuna kadar Resulullah (s.a.a) ile beraber savaşan sadece Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) olmuştur.
Yaklaşık 90 tane yara almasına rağmen - ki aşırı derecede kan kaybetmesi yüzünden kaç defa halsizlikten yere düşmüştü- yine de kalkıp Resulullah (s.a.a)’i korudu ve savaşı Müslümanların lehine tamamladı.
Hafız: Acaba büyük sahabelerin kaçtığını söylemeniz utanç verici değil mi? Halbuki başta iki hak halife Ebu Bekir ve Ömer (r.z) olmak üzere tüm sahabe pervane gibi Resulullah’ın etrafında dönüp O’nu koruyorlardı.
Davetçi: Beyefendi galiba tarih okumamışsınız, işte bundan dolayı böyle beyanda bulunuyorsunuz. Uhud, Huneyn ve Hayber savaşında (birkaç kişi hariç) ashabın hepsinin kaçtığını tarihçilerin geneli yazmışlardır. Hayber savaşındaki durumu anlattım. Huneyn savaşında da kaçtıkları kesindir. Nitekim Hamidi “Cem’un Beyn’es- Sahihayn”da; Halebi de “Siret-u Halebiyye”nin c. 3, s.123’ünde şöyle diyorlar:
“Dört kişi hariç bütün sahabe firar ettiler. Ali (a.s) ve Abbas Resulullah (s.a.a)’in önünde, Ebu Abdullah bin Mesud ise Hazretin (s.a.a) solunda yer almışlardı;. Ebu Süfyan bin Haris de Peygamberin merkebinin yularından tutmuştu.”
Uhud savaşında da Müslümanların firar ettiğini kimse inkar etmemiştir. Hakikatin size keşf olması için tarih kitaplarını okumanız iyi olur. Özellikle İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 3, s. 276’ında, nasibi olan Cahiz’in reddinde şöyle demiştir: “Uhud savaşında şu dört kişi; Ali, Zübeyr, Talha ve Ebu Dücane hariç bütün Müslümanlar firar ettiler. Müslümanlar arasından bu dört kişi çıkarılırsa, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın da firar edenler arasında olduğu açıktır. İşte bunun için Cebrail şöyle dedi:
“Ali gibi kahraman bir genç, Zülfikar gibi de kılıç yoktur.”
Büyük alim ve tarihçilerinizden örneğin; İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”inde, Nuruddin Maliki de “Fusul’ul- Mühimme”nin 43. sayfasında ve diğer kimseler şöyle nakletmişlerdir: “O günü gayb’dan şöyle bir ses duyuldu:
“La feta illa Ali, la seyfe illa zülfikar.”
(Ali gibi kahraman bir genç, zülfikar gibi de kılıç yoktur.)
Bütün savaşlarda Hz. Ali, Allah (c.c) tarafından desteklenmiş; melekler de O’na yardım etmeye hazır durumda beklemişlerdir. Nitekim Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 27. babında kendi senediyle Abdullah bin Mesud’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Ali hangi savaşa gönderildiyse, Cebrail’i sağında, Mikail’i solunda ve bir bulutun da onu gölgelendirdiğini görüyordum; nihayet Allah Teala O’na zaferi nasip ediyordu.”
İmam Ebu Abdurrahman Nesai de “Hasais’ul- Alevi”nin 202. hadisinde şöyle naklediyor: “İmam Hasan (a.s) siyah sarık ile halkın huzuruna gelerek babasının vasıflarını anlatırken şöyle dedi:
“Hayber gazvesinde, babam Ali düşmanın kalesine doğru gittiğinde, Cebrail sağında, Mikail de solunda savaşıyordu.”
Bütün zafer ve fetihler, O’nun kılıcının şiddeti sayesinde Müslümanlara nasip oluyordu; bu vesileyle Allah ve Resulünün yanında muhbubiyet makamına ulaşıyordu; Cebrail ve Mikail O’nun sağında ve solunda yer alıp savaşmakla iftihar ediyorlardı. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İslâm, sadece Ali’nin kılıcıyla güçlendi.”
PEŞAVER GECELERİ:Ömer’in “Ali Olmasaydı Ömer Helak Olurdu”Sözünün Senetleri
PEŞAVER GECELERİ:Hicret Gecesi Hz. Ali Hakkında Ayetin Nazil Oluşu