PEŞAVER GECELERİ:Hz Ali’nin İslâm’daki Önceliği
ALTINCI OTURUM
Daha sonra Nuruddin bin Sabbağ el-Maliki, aynı bölümde imam Sa’lebi’den naklederek “Tevbe” suresinin 101. ayetinin tefsirine ilişkin şunları yazmaktadır:
“İbn-i Abbas, Cabir bin Abdullah Ensari, Zeyd bin Erkam, Muhammed bin Münkedir ve Rabia el-Merai şöyle diyorlar:
“Hatice’den sonra Resulullah’a ilk iman eden Ali’dir.”
Daha sonra şöyle devam ediyor. “Hz. Ali (k.v), bu manaya değinerek alim ve büyüklerin naklettiği şiirinde şöyle buyurmuştur:
Muhammed peygamber kardeşim ve amcam oğludur.
Hamza, Seyyid’üş- şüheda benim amcamdır.
Resulullah’ın kızı Fatıma, benim eşimdir.
Ahmed’in iki torunu, Fatıma’dan olan çocuklarımdır.
Hanginizin böyle benim gibi kısmeti vardır?
Hepinizden önce çocukken iman ettim,
O zaman henüz buluğ çağına ermemiştim.
Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum günü,
Benim için kendi velayetini size farz kıldı.
Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
Bana zulüm ederek yarın Allah’ın huzuruna çıkacak kimseye.
Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un 11. sayfasında ve sizin diğer büyük muhaddis ve tarihçileriniz şöyle nakletmişlerdir:
“Hz. Ali (a.s) bu şiiri Muaviye’ye cevap olarak yazmıştır. Şöyle ki, Muaviye Hz. Ali (a.s)’a yazdığı bir mektupta babasının cahiliye devrinde kabile reisi olmasından dolayı övünmüş ve kendisini de müminlerin dayısı, vahiy katibi ve fazilet sahibi bir kişi olarak tanımlamıştı.
Hz. Ali (a.s) mektubu okuduktan sonra şöyle buyurdular: “Acaba Seyyid’üş- Şüheda Hamza’nın ciğerini yiyenin oğlu bana karşı faziletlerle mi övünüyor?” Derken mezkur şiiri okuyarak bu şiirde Gadir-i Hum olayını dile getirdi. Böylece kendisinin İmam, Halife ve Müslümanların işlerinde tasarruf yetkisine sahip olduğunu belirterek Resulullah’dan sonra hilafete daha layık olduğunu ispatlamaktadır. Muaviye onca derin düşmanlığına rağmen Hz. Ali’nin bu üstünlük tefahürlerini yalanlayamadı.
Yine Hakim Ebu’l- Kasım Haskani -sizin en tanınan ve güvenilir alimlerinizdendir- mezkur ayetin açıklanmasında Abdurrahman bin Avf’dan şöyle naklediyor: “Kureyş’ten on kişi iman ettiler ve onların ilki de Ali bin Ebu Talip’ti.”
Sizin büyük alimleriniz Ahmed bin Hanbel Müsned’inde, Hatip Harezmi Menakıb’da, Süleyman Belhi el-Hanefi Yenabi’ul- Meveddet’in 12. babında Enes bin Malik’den Resul-i Ekrem’in şöyle buyurduğunu nakl ediyorlar:
“Melekler bana ve Ali’ye yedi yıl salat ettiler. Bu müddet içerisinde şahadet kelimesi (La ilahe İllallah), ben ve Ali hariç kimseden göğe yükselmedi.”
İbn-i Ebi’l- Hadid-i Mütezili “Nehc’ul- Belağa Şerhi”inde s. 375’den 378’e kadar sizin kendi ravi ve alimlerinizden, Hz. Ali’nin herkesten daha önce iman etmesine dair bir çok hadis nakletmiştir. O, son olarak bütün hadis ve ihtilaflı görüşlere ilişkin şöyle diyor:
“Şimdiye kadar zikrettiklerimizin tümü, ilk iman edenin Hz. Ali olduğunu göstermektedir. Bu konuda muhalif görüş çok azdır; az görüşe itibar edilmez.”
Kütüb’üs- Sitte sahiplerinden İmam Ebu Abdurrahman “Hasais’ul- Alevi” adlı eserinin girişinde bu konuda altı hadis getirerek Hz. Resulullah’a ilk iman eden ve O’nunla ilk kez namaz kılanın Hz. Ali olduğunu tasdik etmiştir
Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefî “Yenabi’ul- Mevedde”nin 12. babında Tirmizi, Himvini, İbn-i Mace, Ahmed bin Hanbel, Hafız Ebu Naim, imam Sa’lebi, İbn-i Mağazili, Ebu’l- Muayyid Harezmi ve Deylemi’den bu hadisi değişik anlatımlarla nakletmiştir. Onların hepsinin özet ve neticesi şudur: “Hz. Ali (a.s) herkesten önce iman etmiştir.” Hatta mutaassıp İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”in ikinci fasılda aynı anlamda bir hadis nakletmiştir. Süleyman Belhi “Yenabi’ul- Mevedde” kitabında o hadislerden bazılarını ondan nakletmiştir. Yenabi’ul- Mevedde’nin 12. babının sonunda “Menakıb”dan kendi senediyle Ebu Zübeyr-i Mekki’den, o da Cabir bin Abdullah Ensari’den çok bereketli bir hadis nakletmiştir. Beylerin müsaadesiyle, hücceti tamamlamak için bu hadisi okuyayım: Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:
“Allah Tebarek ve Teala beni halkın içinden seçti, beni elçi yaptı ve bana kitapların en iyisini nazil etti. Arz ettim ki: “Allah’ım! sen Musa’yı Firavun’a gönderdin; derken o senden, kardeşi Harun’u kendisine vezir yapmanı, Harun’la onu güçlendirmeni ve onunla sözünü doğrulamanı istedi. Ey Allah’ım ve Seyyidim! Şimdi ben de senden istiyorum ki, bana da kendi ailemden (yakınımdan) vezir kılasın, onunla pazımı güçlendiresin. Öyleyse Ali’yi bana vezir ve kardeş kıl, onun kalbine cesaret ver, onu düşmanına karşı heybetli kıl. (Allah’ım) O bana ilk iman eden ve beni tasdik edendir; benimle senin vahdaniyetini ikrar eden ilk şahıstır.” Kuşkusuz ben bunu Rabbimden istedim, O da bana bağışladı (yani Ali’yi benim vezir ve kardeşim yaptı). Öyleyse Ali, vasilerin efendisidir; O’na katılmak saadettir; O’nun itaatinde ölmek şahadettir; O’nun ismi Tevrat’ta benim ismimle birliktedir; O’nun eşi Sıddıka-i Kubra benim kızımdır; O’nun cennet gençlerinin efendileri olan iki oğlu, benim çocuklarımdır; O, O’nun iki oğlu Hasan ve Hüseyin ve Onlardan sonra gelecek olan İmamlar peygamberlerden sonra Allah’ın (c.c) insanlara hüccetidirler; Onlar ümmetim içinde ilim kapılarıdır; Onlara tabi olan ateşten kurtulmuştur; Onlara uyan sırat-i müstakime (doğru yola) hidayet olmuştur; Allah Teala Onların sevgisini kime bağışlamışsa, onu cennete götürür.” (Ey basiret sahipleri ibret alın!)
Eğer Şia kaynaklarına istinat etmeksizin sadece sizin kendi büyük alimlerinizin naklettikleri hadisleri zikredecek olursam, sabaha kadar bitmez, sanırım bu kadar yeterlidir. Şimdiye kadar arz ettiklerimle şunu anlatmak istedim; beyler bilsinler ki, Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a) ile ilk baştan daima birlikte olan bir şahıstı; öyleyse o yüce şahsiyetli insanı, “Vellezine meahu...” (Onunla birlikte olan...) ayetinin kapsamında bilmemiz, daha evla ve gerçeğe daha uygundur.
Hz. Ali’nin Çocuk Olduğundan Dolayı İmanını Düşük Görmek ve Böyle Bir Düşüncenin Yanıtı
Hafız: Ali (k.v)’in herkesten önce iman ettiği konusu kesindir ve hiç kimse bunda şüphe etmemiştir. Ama dikkat edilmesi gereken nükte şudur ki, Hz. Ali’nin ilk iman etmesi diğer sahabelerden üstün olmasına delil olamaz. Ebu Bekir, Ömer, Osman (r.z) gibi büyük halifelerin Ali (k.v)’den bir müddet sonra iman ettikleri doğrudur. Ama onların imanı Ali’nin imanından farklıdır; onların imanı Ali’nin imanından kesinlikle daha üstün ve daha faziletlidir. Çünkü Ali baliğ olmamış bir çocuktu. Onlar ise yaşlı ve kamil akıl sahipleri insanlardı.
Açıktır ki, aklı kamil, yaşlı ve dünya görmüş birinin imanı, çocuk ve henüz baliğ olmayan kimsenin imanından daha faziletli ve daha üstündür. Buna ilaveten, Ali’nin imanı taklidi (körü körüne bir) iman idi. Ama onların imanı tahkiki (araştırılarak elde edilen bir) imandı. Tahkiki iman, kesinlikle taklidi inanmadan daha üstündür. Zira 12 veya 13 yaşındaki bir çocuk sadece taklit yoluyla iman eder ve Ali de teklif çağına erişmemiş bir çocuk olarak kesinlikle taklit yüzünden iman etmiştir.
Davetçi: Sizin gibi büyük şahsiyetlerin bu tarz konuşmaları hayret vericidir. Doğrusu sizin böyle konuşmanıza çok şaşırdım. Bilemiyorum, inat ediyorsunuz mu diyeyim?! Ama sizin gibi bir alime böyle bir şeyi yakıştırmaya kalbim razı olmuyor. Ancak şöyle diyeyim; galiba siz geçmişlerinize uyarak düşünmeden ve dikkat etmeden konuşuyorsunuz. Yani siz (Emevilerin tahrikiyle Harici ve Nasibilere) taklit ederek konuşuyorsunuz. Bu konuda bir araştırmanız yoktur.
Size soruyorum, Hz. Ali’nin çocuk iken iman etmesi, kendi meyli ve iradesiyle miydi yoksa Resulullah (s.a.a)’in davetiyle miydi?
Hafız: İlk olarak şunu deyim ki, siz neden konuşma tarzından dolayı üzülüyorsunuz? Şüphelerin içte kalıp insanı rahatsız etmesindense hakikatlerin ortaya çıkması için tartışmak daha iyidir.
İkinci olarak, sizin sorunuzun cevabı açıktır. Ali (k.v) kendi meyil ve iradesiyle değil, Resulullah (s.a.a)’in davetiyle iman etmiştir.
Davetçi: Resulullah (s.a.a), Hz. Ali’yi İslâm’a davet ettiğinde, çocuk erginlik çağına ermedikçe ona herhangi bir teklif (dini vazife) olmadığını biliyor muydu yoksa bilmiyor muydu? Eğer bilmiyordu derseniz, O Hazrete cehalet nispeti vermiş olursunuz; eğer bilmesine rağmen yine de davet etti demiş olursanız, o zaman Resulullah (s.a.a), (haşa) abes ve yerinde olmayan boş bir iş yapmış olur. Şu da açıktır ki, Resulullah’a boş ve abes şeyleri nispet vermek kesinlikle küfürdür.
Peygamberler boş ve abes işlerden münezzehtirler; özellikle de Hatem’ul- Enbiya (s.a.a). Zira Allah-u Teâla Kur’ân’da Necm suresinin 3. ayetinde buyuruyor ki:
“O, kuruntudan ve keyfinden konuşmuyor; söylediği şey vahiyden başka bir şey değildir.”
Hz. Ali’nin Küçük Yaşta İman Etmesi, O’nun Çok Akıllı ve Faziletli Oluşundandır
Demek ki Resulullah (s.a.a), Hz. Ali’yi davete layık gördüğü için davet etmiştir. Zira O Hazret abes ve boş bir iş yapmaz. Üstelik, yaşın küçük olması aklın kamil olmasıyla çelişmez. Baliğ olma, teklifin farz olmasına delil değildir. Buluğ ancak şer’i hükümlerde riayet edilir, akli şeylerde değil. Binaenaleyh iman, akli şeylerdendir, şer-i tekliflerden değil. O hazretin küçük yaşta iman etmesi, O’nun faziletli ve üstün oluşundandır. Nitekim Allah Teala, Meryem suresinin 30. ayetinde, Hz. İsa bin Meryem’in (ala nebiyyina ve âlihi ve aleyh’is- selam) yeni dünyaya geldiğinde şöyle dediğini bildirmektedir: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Allah bana kitap verdi ve beni peygamber kıldı.”
Yine Hz. Yahya (a.s) hakkında aynı surenin 13. ayetinde şöyle buyuruyor: “Daha çocuk iken biz ona hikmet verdik.”
Hicri-Kameri (takvime göre) ikinci asrın ortalarında yaşayan ünlü şair Seyyid İsmail Himyeri (Ö: 179) Hz. Ali’nin methinde yazdığı şiirinde, bu konuya deyinerek şöyle demiştir:
“Yahya’ya çocuklukta peygamberlik makamı verildiği gibi, Resulullah’ın vasisi ve çocuklarının babası olan Ali’ye de, çocuk iken velayet ve hidayet makamı verildi.”
Allah-u Teâla bir kişiye makam vermişse, bunun için o kişinin buluğa ermesi gerekmez; sadece aklının gelişmesi ve o makama layık olması yeterlidir. Gizli ve aşikar her şeyi bilen yalnız Allah’tır; onun için İsa (a.s) ve Yahya (a.s)’ı küçük yaşta peygamberliğe, Ali (a.s)’ı ise 12 veya 13 yaşında velayet ve hilafet makamına seçmesi pek de şaşırılacak bir şey değildir.
Benim sizin sözlerinize daha çok darılmamın sebebi, bu çeşit sözler, Nasibi, Harici ve Emevilerin o hazretin makam ve değerini düşürmek için çıkardıkları sözlerdir. Onlar, Hz. Ali (a.s)’ın küçük yaşta bilinçli olarak değil de taklidi olarak (körü körüne) iman ettiğini söylüyorlar.
Sizin güvenilir büyük alimleriniz de, Hz. Ali’nin bu faziletini itiraf ediyorlar. Eğer bu imanın bir faydası yok idiyse, o zaman Hz. Ali (a.s), neden ilk iman etme onurunun kendisine ait olduğunu sahabeye defalarca söylemiştir?
Arz ettiğim gibi sizin büyük alimleriniz, örneğin: Muhammed bin Talha eş-Şafii, İbn-i Sabbağ el-Maliki, İbn-i Ebi’l- Hadid ve diğer kimseler, O Hazretin şiirlerini nakletmişlerdir; şiirlerin birinde şöyle buyurmuştur:
Ben hepinizden önce çocuk iken iman ettim;
Bu konuda kimse bana ulaşamaz.
Eğer Hz. Ali’nin çocuk yaşta iman etmesi bir fazilet sayılmıyorsa, o zaman Resulullah (s.a.a) neden bu durumu O’nun için bir fazilet ve şeref saymış ve kendisi de bununla iftihar etmiştir?
Süleyman Belhi el-Hanefî “Yenabi’ul- Mevedde”nin 202. sayfasında, 56. babın zımnında “Zehair’ul- Ukba”dan naklen imam’ul- Harem Ahmed bin Abdullah eş-Şafii’den, o da ikinci halife Ömer bin Hattab’dan şöyle naklediyor: “Ben, Ebu Bekir, Ebu Ubeyde bin Cerrah ve bir grup kimseler Resulullah (s.a.a)’in huzuruna idik. Resulullah (s.a.a) elini Ali’nin (a.s) omzuna vurarak şöyle buyurdu:
“Ya Ali! sen iman ve İslam açısından müminlerin evvelisin. sen bana nispetle Harun’un Musa’ya olan nispeti gibisin.”
Yine imam Ahmed bin Hanbel “Müsned”inde İbn-i Abbas’dan naklediyor: “Ben, Ebu Bekir, Ebu Ubeyd bin Cerrah ve bir grup sahabe Resulullah (s.a.a)’in huzurunda idik. Resulullah (s.a.a) mübarek elini Ali’nin (a.s) omzuna vurarak buyurdu ki:
“Sen İslam açısından Müslümanların evvelisin; iman açısından müminlerin evvelisin; sen bana nispetle Harun’un Musa’ya olan nispeti gibisin. Ya Ali! Sana düşman olup da beni sevdiğini söyleyen kimse yalan söylemiştir.”
İbn-i Sabbağ-ı Maliki de “Fusul’ul- Mühimme”nin 125. sayfasında “Hasais” kitabından naklen bu hadisin benzerini İbn-i Abbas’tan ve İmam Ebu Naim Abdurrahman Nesai de “Hasais’ul- Alevi” kitabında şöyle naklediyorlar: Ömer bin Hattab’dan şöyle dediğini duydum:
“Ali’yi hayırla anın. Zira Resulullah’dan (s.a.a) işittim ki şöyle buyuruyordu: “Ali’de üç sıfat var...” Ben Ömer olduğum halde onlardan birinin bende olmasını arzu ettim.. Çünkü onlardan her biri benim yanımda dünyadan daha sevimlidir.”
Sonra şöyle devam etti: “Ben, Ebu Bekir, Ebu Ubeyde ve sahabeden bir grup kimseler de oradaydılar. Resulullah elini Ali’nin omzuna koyarak şöyle buyurdu: (Az önce bu sözleri naklettim.)
İbn-i Sabbağ bu sözleri diğerlerinden biraz fazlalıkla nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular diyor:
“Ya Ali! Kim seni severse, beni sevmiştir; kim de beni severse, Allah onu sevmiştir; Allah da kimi severse, onu cennete götürür. (Ya Ali!) Kim sana buğz ederse, bana buğz etmiştir; kim de bana buğz ederse, Allah da ona buğz eder ve onu cehenneme sokar.”
Ali’nin (a.s) küçük yaşta iman etmesinin sebebi, O’nun kamil bir akıl sahibi oluşundan kaynaklandığı açıktır. Bu da o hazret için büyük bir fazilettir ve kimse onu bu konuda geçememiştir.
Taberi, kendi tarihinde Muhammed bin Said bin Ebu Vakkas’tan şöyle dediğini naklediyor: Babama; “Ebu Bekir ilk iman eden midir?” diye sorduğumda şöyle dedi: “Hayır, ondan önce 50 kişi iman etmiştir. Yine de iman yönünden o bizden daha faziletlidir.”
Yine Taberi kendi tarihinde şöyle yazılmıştır: “Ömer bin Hattab 45 erkek ve 21 kadından sonra iman etti. Fakat İslam ve iman açısından Ali bin Ebu Talip herkesten öndedir.”
PEŞAVER GECELERİ:Hz. Ali, Hz. Resulullah’a İlk İman Edendir
PEŞAVER GECELERİ:Mağara Ayetinin Delil Getirilmesi ve Onun Cevabı