• Nombre de visites :
  • 563
  • 28/10/2012
  • Date :

PEŞAVER GECELERİ:Âl-i Muhammed Hak Yolun Şehitleri

peşaver geceleri:âl-i muhammed hak yolun şehitleri

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Adsız Asker Anıtı

Gazetelerde, dergilerde veya batının gelişmiş ülkelerine gidip- gelenler Paris, Londra, Berlin, Washington vb. gibi şehirlerde “Adsız Asker”‌ diye anılan kabirler olduğunu söylüyorlar.

Bu kabirleri yapanların amacının şu olduğunu diyorlar: Bu asker, vatanını zalimlerin zulmüne karşı koymak için canından geçmiştir. Ama onun beden ve elbisesinde kim olduğu ve hangi aile ve şehirden olduğuna dair herhangi bir bilgi ve alamet yoktur.

O asker, her ne kadar adsız, kim olduğu bilinmeyen biri dahi olsa, kanını zalimlerin zulmünü defetmek yolunda akıttığı için saygınlığı vardır. Her hangi bir devlet adamı, başbakan, bakan, veya ileri gelenlerden birisi o şehirlerden birine gitse, saygı olsun diye o adsız askerin kabrini ziyarete gider ve çelenk koyarlar. Ona, milli haysiyetlerini dünya milletleri karşısında korumak için saygı gösteriyorlar.

Şimdi insaflı beylerden soruyorum; biz Müslümanlar 72 tane bilinen, tanınan, hepsi alim, abid ve takvalı olan, onlardan bazısı ise Kur’an karisi ve hafızı olan, zalimlerin zulmü karşısında din ve tevhidi, İslam ve adaleti savunmak yolunda canlarından geçen ve ekseriyeti de Hz. Peygamber’in tertemiz Ehl-i Beyt’inden olan insanları anan ve onları ziyaret edenleri takdir ve teşvik edeceğimize eleştirmek, bu eleştiri ve kösteklemenin yanı sıra da mutaassıp alimlerin tahrikleriyle onların kabirlerini harap etmek utanç verici bir şey değil midir?!

H.K 1216 yılının Gadir-i Hum bayramı gününde Kerbela halkının çoğunluğu ziyaret için Necef-i Eşref’e gitmişlerdi. Necd’li Vahhabiler fırsatı ganimet bilip Kerbela’ya saldırdılar. Savunmasız zayıf Şiileri katledip mallarını yağmaladılar. Tevhid için can vermiş İslam fedakarlarının (Yani İmam Hüseyin (a.s) ve O’nun yaranlarının) kutsal kabirlerini yerle bir ettiler!

Kerbela halkından yaklaşık 5 bin kişiyi, alim-cahil, zayıf-güçlü, büyük-küçük demeden, hatta suçsuz kadın ve çocukları katlettiler. İmam Hüseyin (a.s)’ın hazinelerini yağmalayıp cevherleri, altın kandilleri, değerli eşyaları ve antika halıları götürdüler. Hatta kabrin üstündeki sandukayı yakıp ondan kahve yaptılar. Birçok insanı da esir edip kendileriyle beraber birlikte götürdüler. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Yazıklar olsun böyle bir Müslümanlığa!)

Dünyanın bütün modern ülkelerinde alimlerin, sultanların, bilginlerin, hatta adsız askerlerin bile saygıyla anılıp da Müslümanların, kendi iftiharları olan insanların kabirlerini korumaya daha evla olmalarına rağmen onları vahşice tahrip edip yok etmeleri gerçekten de çok üzücüdür.

Hatta Hz. Hamza gibi Uhud şehitlerinin kabirlerini, Abdulmuttalib ve Abdullah gibi Hz. Peygamber (s.a.a)’in baba ve atalarının kabirlerini, yine İmam Hasan-ı Mücteba (a.s), İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) gibi Resulullah (s.a.a)’ın evlatları ve İslam’ın iftiharları olan diğer kimselerin kabirlerini Mekke ve Medine’de yerle bir ediyor, sonra da kendilerine Müslümanız diyorlar! Ama kendi önder ve sultanlarının kabirlerine büyük anıtlar yapıyorlar!

Oysa sizin ve bizim alimlerimiz, müminlerin kabirlerini ziyaret etme hakkında, onların çeşitli olay ve vakıalardan korunması için birçok hadisler nakletmişlerdir. Resulullah (s.a.a)’in bizzat kendileri Mu’minlerin kabirlerini ziyarete gidiyor ve onlar için mağfiret diliyorlardı.

Buna rağmen bir takım sinsi eller, din adına İslam’ın iftiharı olan büyük şahsiyetlerin kabirlerini yerle bir edip onlardan en küçük bir eser bile bırakmıyorlar. Sözü kısa keseyim, söyleyecek dertlerimiz pek çoktur.

Âl-i Muhammed, Hak Yolun Şehitleri

Siz din ve tevhid yolunda can veren o yüce ailenin insanlarını şehit olarak kabul ediyor musunuz, yoksa etmiyor musunuz? Eğer şehit kabul etmiyorsanız, o zaman deliliniz nedir? Eğer şehit kabul ediyorsanız, o zaman neye dayanarak onlara ölü diyorsunuz? Acaba Kur’ân; “Onlar diridirler ve Rableri katında rızklanırlar”‌ diye buyuruyor mu?

Demek ki Kurân ve hadislerin hükmüyle Onlar diridirler, ölü değillerdir. Öyleyse biz ölüye tapmıyor ve ölülere selam vermiyoruz. Aksine biz yaşayanlarla konuşuyoruz.

Ayrıca Şiilerin hiçbiri O’nları, dileklerin kabul edilmesinde direk olarak muhatap almıyorlar, O’nları Allah’ın salih kulları ve Allah katında itibarı olanlar olarak kabul edip O’nların vesilesiyle Allah’a yönelmektedirler. (Nitekim daha önce bu konuya değinmiştik.)

Fakat hacetlerini (dileklerini) O’nlara arz etmektedirler. Çünkü İmamlar (a.s) salih ve itibarlı oldukları için Allah’tan, biz günahkar kullara inayet etmesini istemekteler. Eğer Şiiler, Ya Ali, Ya Hüseyin diyorlarsa bu şuna benzemektedir: Mesela birisinin padişahtan bir dileği var, o da padişahın vezirinin yanına gidip; Sayın vezir lütfen bana yardım edin, diyorsa, o şahıs hiçbir zaman veziri padişah gözüyle görmüyor. O, vezirin yanına gitmekle vezire şunu demek istiyor: Sizin padişahın yanında itibarınız vardır, lütfen aracılık edin, benim bu işim düzelsin.

Aynı şekilde Şiiler de, hiçbir zaman Âl-i Muhammed (s.a.a)’i Allah ya da Allah’ın fiillerinin şeriki olarak kabul etmiyorlar. O’nları Allah’ın salih kulları olarak görüyorlar. Çünkü O’nlar, ibadet, takva ve şer’i riyazetler sonucu, temiz fıtratlarının yanı sıra Allah’ın katında da özel bir yere sahip olmuşlardır. Bu yüzden her iki alemde O’nlara imamet, velayet ve büyük makamlar verilmiş, Allah’ın izni ve emriyle yaratıklar üzeride tasarruf hakkına da sahiptirler.

Onlar, Allah-u Teâla’nın eminleri ve vekilleri oldukları için, dileklerimizi Allah’a arz ediyorlar. Eğer uygun olursa, dileğimiz yerine getirilir. Aksi takdirde karşılığı ahrette verilir. Biz bunları amelen yapıyor ve netice de alıyoruz.

Bunlar, “Neden ölülerle konuşuyorsunuz?”‌ sorunuza verdiğim kısa cevaplardı. Konu daha geniş bir şekilde ele alınabilir.

Bir noktayı daha söylemeden geçemeyeceğim. O da şudur ki, Şiiler masum İmamların makamını, diğer şehitlerin makamından daha üstün bilmekteler. Yani O’nların makamı, öteki şehitler gibi sadece diri oldukları konusundan öteye bir şeydir. İmamların sadece diri olduklarına değil, O’nların, bunun yanı sıra daha büyük makamlara sahip olduklarına da inanmaktadırlar.

Hafız: Bu cümleniz çözülmeye ihtiyacı olan bir muammaya benziyor. Sizin İmamlarınızın öteki imamlardan farkı nedir? Sizin İmamlarınız sadece seyyid olup Resulullah’a mensup olmaktan başka herhangi bir ayrıcalıkları yoktur!

Davetçi: Muamma diye bir şey yoktur ortada. Ömrünüz boyunca İmamet makamını tanımaktan uzak olduğunuz için bu konuyu anlamak size çok zor geliyor. Eğer taassup ve adetlerden dışarı çıkıp ilim, akıl, mantık ve insafla İmamet makamını incelemiş olursanız, Şia’nın imamet makamına olan inancıyla sizin İmamete olan inancınız arasındaki farkın ne kadar aşikar ve açık olduğunu görmüş olursunuz.

Bu konuyu ispat edebilmemiz için yarını beklememiz gerekiyor. Çünkü bu önemli konunun geniş bir zamana ihtiyacı vardır. İnşaallah yarın sohbet ederiz. (Meclisi burada tamamladık. Sabah ezanına yakın olduğu ve söz uzadığı için İmamet konusunun yarın akşam yapılması önerisi kabul edildi. Mizah ve güler yüzle beyleri uğurladık. Onlar da selametle meclisi terk ettiler.)


PEŞAVER GECELERİ:Muhaliflerin Muaviye İle Yezid’in Hilafetlerini Savunmaları ve Onların Cevabı

PEŞAVER GECELERİ:Ziyaretin Adabı Hakkında

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)