PEŞAVER GECELERİ: Zeydiyye,Kiysaniyye,Kaddahiyye ve Gulat fırkalarının inançları
ÜÇÜNCÜ OTURUM
(25 Recep 1345 Pazar akşamı)
Akşam namazını yeni bitirmiştik beyler geldiler, hal hatır sorduktan sonra onlar çay içmekle meşgul iken, ben de bu arada yatsı namazını kılarak rahat bir zihin ile beylerin sözlerini dinlemek için hazır oldum.
Hafız: Kıble sahip (alicenap) dün gece eve gittiğimizde; “Niçin çeşitli milletlerin akidelerini etraflıca araştırmıyor, onları dikkatle incelemiyoruz; sizin deyiminizle niçin mutaassıp kimselerin bazı kitaplarıyla yetiniyoruz? Böylece bir takım hakikatler bizden gizli kalıyor?” diye düşünerek kendimi hayli kınadım.
Davetçi: Allah Teala; “Hüccet’ül- Baliğe (en üstün delil) Allah’ındır.” buyurduğuna göre dün geceki toplantı da İlahi hüccetlerden biriydi.
Beyler, sohbetin evvelinde birazcık alışkanlıklardan dışarı çıkıp insaf, ilim ve akıl gözüyle sözlerime dikkat ettiniz. Bilmelisiniz ki söylediğim şeyler ilim, akıl, mantık ve hakikat ölçüleri üzeredir. Mübarek kulaklarınıza doldurdukları ve aklınızı kurcaladıkları şeyler, içinizdeki mutaassıp ve bencil kimselerin inatlarından kaynaklanmıştır.
Allah şahittir ki, bu toplantılarda konuşurken galibiyet ve mağlubiyet fikrinde değilim; tek hedefim Ehl-i Beyt hakkını ve onların mektebini savunarak hakikatlerin ortaya çıkmasını sağlamaktır.
Hafız: Dün geceki konuşmalarınızdan Şia’nın çeşitli gruplara ayrıldığı ortaya çıktı. Acaba Şia’nın hangi grubu haktır ve onların hangisinin söz ve akidelerini doğru biliyorsunuz? Eğer mümkünse konunun aydınlığa kavuşması için bu grupları ve bahsimiz konusu grubu açıklayınız.
Davetçi: Dün gece, Şia çeşitli gruplara ayrılmıştır diye bir şey arz etmedim. Dün gece, Şîa’nın manasını arz ettim; yani Şia, Allah ve Peygamber’e itaat eden ve Resulullah’ın emri gereğince risalet ailesinin takipçileri olan bir fırkadır. Ama bazı oyuncu fırkalar kendilerini Şia göstererek her şeyden habersiz cahil insanları kendi çevrelerine toplamış kutsal Şia isminden su-i istifade etmişlerdir; batıl inançları hatta küfür ve zındıklığı bu isimle insanlar arsında yaymışlardır. İşte bundan dolayı gerçekler üzerinde tahkik yapmayan bir takım cahil insanlar onları tarihte Şia adıyla anmışlardır. Onlar gerçekte dört fırkaya ayrılmaktadır; o dört fırkadan sadece iki tanesi baki kalmıştır, diğer iki tanesi ise tamamiyle yok olmuştur; baki kalan iki fırkadan da çeşitli fırkalar ortaya çıkmıştır. Dört fırka şunlardan ibarettir: Zeydiyye, Kiysaniyye, Kaddahiyye, Gulat.
Zeydiyye İnancı
Zeydiyye fırkası kendilerini Zeyd bin Ali bin Hüseyin (a.s)’ın takipçileri olarak bilen kimselerdir. Zeyd’i, İmam Zeyn’ül- Abidin (a.s)’dan sonra İmam biliyorlar. Şimdi de Yemen ve çevresinde Zeydiyye fırkasına bağlı kimseler, az sayılmayacak nüfusa sahiptirler.
Zeydilerin akidesi şöyledir: Her alim, zahit ve cesur olan Fatımî alevi (Hz. Fatıma –a.s-ın evladı), kılıçla kıyam edip halkı kendisine davet ederse o İmamdır. Çünkü Hz. Zeyd, Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik’in hilafeti zamanında Beni Ümeyye’nin baskı ve zulümleri neticesinde Kufe’de kıyam etti, sonunda şahadet şerbetini içti. -Nitekim dün gece onun biyografisini özet olarak bir konuyla ilgili olduğundan dolayı arz etmiştim- Dediğimiz gibi Zeydiler onu imam kabul edip ona uymayı kendilerine farz biliyorlar. Oysa ki cenabı Zeyd’in makamı, bu çeşit sözlerin ona isnat edilmesinden daha yücedir.
Hz. Zeyd Beni Haşim’in büyük şahsiyet ve seyitlerindendi. Züht, ilim, fazilet, din, vera, ibadet, şecaat ve cömertlikte kavminin seçkinlerindendi. Geceleri ibadet, gündüzleri ise oruç tutmakla geçiriyordu.
Resulullah (s.a.a) daha önceden onun şahadet haberini vermişti. Nitekim Hz. Seyyid’üş-Şüheda Eba Abdullah’il- Hüseyin (a.s)’dan şöyle bir hadis nakl edilmiştir:
“Resulullah (s.a.a) mübarek elini benim bel kemiğim üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Ya Hüseyin! Yakın bir zamanda kendisine Zeyd diye hitap edilecek olan biri senin sulbünden çıkacaktır; o şehit olarak öldürülecektir. Kıyamet günü o ve ashabı, halkın boynuna binmiş bir halde cennette gireceklerdir.”
Ama Hz. Zeyd’in kendisi kesinlikle imamet iddiası etmemiştir; bu ona isnat edilen bir iftiradır. O kendisini, değerli kardeşi İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın imametliğine muti ve tabi olarak görüyordu. Ama oyuncular o hazretten sonra şöyle bir kâideye itikat ettiler:
“Evinde oturup perdesini aşağı salıveren (halktan saklanan) kimse imam değildir. İmam; alim, salih ve görüş sahibi olan ve kılıçla kıyam eden her Fatımî kişiden ibarettir.”
Bu oyuncu kimseler, halkı o hazret (Zeyd)’in imametine davet ettiler, bir teşkilat kurdurlar. Şöyle demek de mümkündür: Kendi hedefleri doğrultusunda bir dükkan açtılar ve kendi aralarında beş fırkaya ayrıldılar: Muğayriyye, Carudiyye, Zikriyye, Habeşiyye ve Hulkiyye.
Kiysaniyye İnancı
İkinci fırka Kiysaniyye Fırkası idi; bu fırkanın insanları Hz. Ali (a.s)’ın azad etmiş kölesi olan Kisan’ın ashabından sayılıyorlardı. Onlar Hz. Ali (a.s)’ın Hasan ve Hüseyin (a.s)’dan sonra büyük oğlu olan Muhammed-i Hanefiyye’nin imametine inanıyorlardı.
Ama cenabı Muhammed’in kendisinin böyle bir iddiası yoktu. Aksine ona Seyyid’üt- Tâbiin (tabi olanların efendisi) diyorlardı. İlim, züht, vera[1] takva ve Mevlânın emrine itaat etmede meşhurdu.
Bazı oyuncular, onun İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) ile muhalefet etme olayını bahane edip onu, imametliği iddia etmesine bir delil olarak gösterdiler. Oysaki hakikat, imameti iddia etme meselesi değildi. Cenabı Muhammed’in bu muhalefetlerden maksadı, dördüncü İmam Hz. Seccad (a.s)’ın makamını isbat etmek ve bu yolla her şeyden habersiz ve saf müritlerine kendisinin bu makama lâyık olmadığını bildirmekti.
Nitekim hadis ve tarih kitaplarında ayrıntılı bir şekilde nakledilmiştir ki; Mescid’ül- Haram’da Hacer’ul- Esved karşısında hak sabit olduktan ve Hacer’ul- Esved Hz. Seccad (a.s)’ın imametliğini ikrar ettikten sonra o cenabın imametliğine inananların önünde gelen Ebu Halid-i Kabulî, Muhammed-i Hanefiyye’nin imametliğine inanan bir grup halkla beraber cenabı Muhammed-i Hanefiyye’ye uyarak İmam Seccad (a.s)’ın imametliğini itiraf ettiler.
Ama bir grup sahtekar kimseler, her şeyden habersiz cahil avam halkı (ayak takımı kimseleri) o inanç üzerinde baki tutmamışlardır; şu bahaneyle ki, “Cenabı Muhammed tevazu etmiştir ve Beni Ümeyye karşısında siyaset öyle icap ediyormuş; buna binaen cenabı Muhammed’in imam olması kesindir.” demişlerdir.
Bunlar cenabı Muhammed’in vefatından sonra da aynı inanç üzerinde sabit kaldılar; “Cenabı Muhammed ölmemiştir, o Medine yakınlarında Razevi dağında saklanmıştır, bir zaman gelip dünyayı adaletle dolduracaktır” dediler. Bunlar dört fırkaya ayrılıyorlardı: “Muhtariyye, Kurebiyye, İshakiyye, Harbiyye” Şimdi böyle bir inanca sahip kimse baki kalmamıştır.
Kaddahiyye İnancı
Üçüncü fırka Kaddahiyye fırkasıdır. Bu fırkanın esas inancı zahirde Şii inancıdır, fakat batında küfürdür. Bu mezhebin esas temelini atan Meymun bin Salim (Disan) veya Kaddah ismiyle meşhur olan Disan ve İsa Çehar Luhtan eliyle Mısır’da temeli atılmıştır. Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde tevillere baş vurarak kendi istekleri üzere hareket etmişlerdir. Şeriat için zahir ve batın kılmışlardır. Şeriatın batınını Allah Teala Hz. Peygamber’e ve O da Hz. Ali’ye Hz. Ali de evlatları ve halis Şiilerine öğretti dediler.
Yine şeriatın batınını öğrenen kimseler için, zahiri itaat ve ibadet kaydının olmadığı inancındalar. Onlar mezhebi yedi temel üzerine kurdular, yedi peygambere, yedi İmama inandılar ve 7. İmamı gayıp bilip zuhurunu beklemeye başladılar. Bunlar genel olarak iki fırkaya ayrılmışlardır:
1- Nasıriyye
Nasıriyye Husrov Alevi’nin takipçileridir. Bunlar kendi şiir ve söz ve kitaplarında Şia ismiyle insanların çoğunu küfre çektiler ve Taberistan bölgesinde çok geliştiler.
2- Sabahiyye
Sabahiyye, Hasan Sabbah’ın takipçileridir. Bunlar Mısır kökenli olup İran’a gelmişlerdir ve Kazvin şehrinde çok üzücü ve elemli büyük el-Mevt fitnesini çıkarmışlar ve birçok insanın ölümüne sebep olmuşlardır. Bu olay tarihte geniş bir şekilde kaydedilmiştir. Fakat bu toplantı o tarihi olayları ayrıntılı bir şekilde anlatmaya müsait değildir.
Gulat İnancı
Dördüncü fırka Gulat Fırkası’dır. Bunlar Teşeyyü ismiyle meşhur olan en aşağılık kavim ve tayfadırlar. Bunların hepsi, kafir, necis, fasit ve müfsit insanlardır. Bunlar toplam yedi fırkaya ayrılmışlardır: “Sebaiyye, Mensuriyye, Ğarabiyye, Buzeyğiyye, Yakubiyye, İsmailiyye, Ezduriyye”
Bunların nasıl ortaya çıkışlarının izahını, dün gece özet olarak arz ettim. Biz Şia topluluğu, hatta bütün dünya Müslümanları onlardan ve inançlarından uzağız ve onları her necisten daha necis ve her kafirden daha dinsiz biliyoruz. Ama maalesef her inanç, Şia ismiyle açıkça veya gizli bir şekilde dillerde küfürle meşhur olup bazı kitaplarda bilerek veya bilmeyerek, kasıtlı veya kasıtsız olarak kaydedilmiştir. Bu sözlerin çoğu, kendilerini Ali’nin Şia’sı gösteren bu mezkur fırkalar tarafından ortaya atılmıştır.
Ama dünyada sayıları yüz milyonu aşan İsna Aşeriyye Şia’sı bu fasit inançlardan uzaktır. Resulullah (s.a.a)’in ilim kapısı olan Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) vesilesiyle kendilerine ulaşan şeriatın özü, dinin esası ve tertemiz inanç bunların yanında bulunmaktadır.
[1] - Vera: Haram ve şüpheli şeylerden titizlikle kaçınmak.
PEŞAVER GECELERİ: Muhammed Ehl-i Beyt’ine Salat Etme Hususunda Yapılan Tenkit ve Onun Yanıtı
PEŞAVER GECELERİ: Abdullah Bin Sebe’nin Lanetlenmesi