PEŞAVER GECELERİ: Hz. Fatıma’nın Evlatlarının Hz. Peygamber’in Evlatları Olmasına Dair Yeterli Deliller
BİRİNCİ OTURUM
Sizin büyük alimlerinizden olan “İbn-i Ebi’l Hadid-i Mütezili” “Şerh-i Nehc’ul- Belağa” kitabında ve “Ebu Bekir-i Razi” kendi tefsirinde mezkur ayet ve “ebnaena” (oğullarımız) cümlesiyle Hasan ve Hüseyin’in anne tarafından Resulullah’ın oğulları olduğuna dair istidlalde bulunmuşlardır. Nitekim Allah-u Teâla Kuran-ı Mecid’de Hz. İsa’yı annesi Meryem tarafından İbrahim’in zürriyetinden saymıştır.
Muhammed bin Yusuf-i Genci-i Şafii “Kifayet’üt- Talib” kitabında ve İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik’ul- Muhrika” kitabında Taberani ve Cabir bin Abdullah-i Ensari’den ve Hatib-i Harezmi “Menakıb” kitabında İbn-i Abbas”tan Resul-u Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklederler:
“Allah-u Teâla her peygamberin zürriyetini (soyunu) kendi sulbünden kılmıştır; benim zürriyetimi de Ali bin Ebi Talib’in soyunda kılmıştır.”
Yine Hatib-i Harezmi “Menakıb” kitabında, mir seyyid Ali Hemedani eş- Şafii “Meveddet’ul- Kurba”da sizin büyük alimlerinizden olan İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”inde ve Süleyman-i Hanefi el-Belhi “Yenabi’ul- Meveddet”de (az bir farklılıkla Resul-u Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyorlar:
“Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin) dünyadan iki reyhandırlar. Yine bu iki oğlum ister (imamet işi için) kıyam halinde olsunlar, isterse otursun (sussun)lar İmamdırlar.”
Şeyh Süleyman Hanefi “Yenabi’ul- Meveddet”in 57. babını bu mevzua ayırmıştır. Muhtelif yollarla Taberani, Hafız, Abdülaziz, İbn-i Ebi Şeybe, Hatib-i Bağdadi, Hakim, Beyhaki, Beğevi ve Taberi gibi büyük alimlerinizden çeşitli lafız ve tabirlerle Hasan ve Hüseyin’in Resulullah’ın oğulları olduğuna dair çok hadisler nakletmişlerdir.
Mezkur babın sonunda Ebu Salih, Hafız Abdülaziz bin Ahzar, Ebu Naim, İbn-i Hacer-i Mekki, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş- Şafii ve Taberi’den ve onlar da ikinci halife Ömer bin Hattab’dan şöyle dediğini nakl etmişlerdir: “Resulullah’dan (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
“Her hasep ve nesep kıyamet günü, benim hasep ve nesebim hariç kesilecektir. Her kızın evlatlarının asabesi[10] Fatıma’nın evlatları hariç baba tarafındandır. Çünkü ben onların (Fatıma’nın evlatlarının) babası ve asabesiyim.”
Yine şeyh Abdullah bin Muhammed bin Amir eş- Şebravi eş Şafii “El- İttihad bi-hubb’il- Eşraf” kitabında mezkur hadisi Beyhaki’den ve Dar-u Kutni de Abdullah bin Ömer’den, o da Ümmü Gülüsüm’ün evlenme vakti babasından nakletmiştir ve Celaluddin-i Süyuti de “İhya’ul- Meyyit bi-Fezail-i Ehl-i Beyt” kitabında Taberi’den naklen ikinci halife Ömer’den naklediyor.
Yine Seyyid Ebi Bekir bin Şehabüddin-i Alevi, “Reşfet’us- Sadi min Bahr-i Fezail-i Beni’n- Nebiyyi’l Hadi” kitabında (Mısır BİN) mezkur hadisi, Fatıma (a.s)’ın evlatlarının Resulullah(s.a.a)’in evlatları olduğu hususunda nakledip onunla delil göstermektedir.
Ama şahit getirdiğiz şairin şiirine gelince o bunca apaçık deliller karşısında merduttur, yani red olunmuştur. Nitekim Muhammed bin Yusuf-i Genci eş-Şafii, “Kifayet’ut- Talib” kitabının yüz babından sonra gelen birinci bölümünü şairin bu şiirine cevap olarak ayırmıştır. Şu manada ki; Hz. Peygamber’in kızının evlatları o hazretin kendi evlatlarıdır. Üstelik şairin bu şiiri İslam’dan önce okunmuş olup küfürdür. Nitekim “Cevami’uş- Şevahid” kitabının sahibi onun İslam’dan önce inşat edildiğini nakletmiştir.
Fatıma-i Sıddıka(a.s)’ın evlatlarının Resulullah(s.a.a)’in evlatları olmasını ispat eden bu çeşit deliller hayli çoktur. Binaenaleyh bizim nesep silsilemiz Hz. Hüseyin (a.s)’a ulaşması ispat edilince beyan ettiğimiz güvenilir delillere göre Resulullah’ın evlatları olmamız da haliyle sabit olur. Bu bizim için en büyük iftihardır; Resulullah’ın soyundan başka hiçbir kimsenin böyle bir iftiharı yoktur. Şair Ferazdak ne güzel söylüyor:
Onlar benim babalarımdır ey Cerir!
Öyleyse Topluluklar bizi bir araya getirdiği zaman onların mislini bana getirin.
Velhasıl, nesepleri Hatem’ul- Enbiya ve Aliyy’ul- Murteza’ya (Allah’ın salat ve selamı onların üzerine olsun) ulaşan şürefa ve sadattan başka hiçbir kimse babalarının büyüklüğü ve yüceliğiyle böylesine övünemez.
Hafız: “Deliliniz gerçekten yeterli ve kamildi; onu inatçı ve mutaassıp kimselerden başka kesinlikle inkar eden olmaz. Perdeleri (gözümüzün önünden) kaldırdınız, bizi yararlandırdınız, öyle ki artık büyük bir şüphe giderilmiş oldu.”
Bu esnada, yatsı namazını ilan eden müezzinin ezan sesi camide yükseldi.[11] (Sünnî kardeşler) camiye gitmek ve farizayı eda etmek için hazırlandılar. Kardeşlerden bazıları; “Eğer tekrar dönüp müzakereye devam etmek istiyorsanız camiye gidip gelmek çok vakit aldığından dolayı, bu meclis devam ettiği müddetçe yatsı namazının burada kılınması iyi olur; sadece Seyyid Abdülhay efendi (cami imamı) camiye gidip cemaatla namaz kıldıktan sonra geri dönsünler.” dediler.
Sunulan teklif herkes tarafından kabul edildi;[12] derken kardeşler namaz kılmak için diğer büyük bir odaya geçtiler, vazifeyi eda ettikten sonra tekrar tartışma yerine döndüler.
Nevvab[13] Abdülkayyum Han: “Kıble sahip (alicenap)! müsaade ederseniz beyler, çay içene kadar, konudan hariç bir soru arz edeyim.”
Davetçî: Buyurun, sizi dinliyorum.
Nevvab: Sorum çok kısadır. Çoktan beridir ki bilgili Şiîlerden sormak istiyordum, fakat fırsat olmuyordu; ama şimdi bu fırsat olduğu için kalbimdeki şu soruyu arz etmek istiyorum: “Neden Şiiler, Resulullah (s.a.a)’in sünnetine aykırı öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını cem ediyorlar?”
[10] - Asabe, baba tarafından olan akraba ve yakınlara denir.
[11] - Sünnü kardeşler öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazını farz olarak Şîa’nın aksine ayrı kılıyolar. Ama Şia, Resulullah’ın ve onun pâk Ehl-i Beytine uyarak cem ve tefrikde (ayrı kılmada) muhtardırlar.
[12] - İşte bundan dolayı yatsı namazını, on gece süren münazara müddetince aynı mecliste kılıyorlardı.
[13] - Ehl-i Tesennün’ün eşraf ve çok mülk sahiberinden bir kişi ki çok zeki ve araştırmacıydı.
PEŞAVER GECELERİ: Harun ve Musa Bin Cafer (a.s)’ın Resulullah (s.a.a)’in Zürriyeti Hakkındaki Tartışması
PEŞAVER GECELERİ: Yazarın Önsözü