• Nombre de visites :
  • 1172
  • 14/10/2012
  • Date :

Şia’da İrfan

şia’da irfan

Şia tefekkürünün özellikleri -2

İlk olarak:

İslam’da irfanın menşei ve ortaya çıkışının, Emirü’l-müminin Hz. Ali’nin (a.s), sonsuz ilmi birikimler olarak sunduğu, irfani hakikatler ve manevi hayatın merhaleleri konusundaki açıklamalarından kaynaklandığını bilmemiz gerekiyor.

İkincisi:

Seyr-i sulukta şer’i ölçüye riayet edilmesi ve Şia irfanında seyri sulukun şeriat kanunlarıyla tatbik edilmesi, Şia irfanının fikri ve ahlaki sapmalardan korunmasının en önemli etkenidir.[6]

3)- Şia tefekkürünün itikadi alanda sunduğu armağanı:

Şimdiye kadar kısa bir şekilde Şia tefekkürünü açıkladık, ancak böyle bir tefekkürün inanç alanında sunduğu veriler oldukça fazladır bu yüzden bu verileri, başlıklar halinde kısaca sunmakla yerineceğiz:

”” Allah’ın varlığına inanmak, ilahi bütün dinlerin temel ortak noktasıdır ve bu temel inanç çeşitli yollarla delillendirilir.

””Tevhidin ilk mertebesi, tevhidi zatidir ve bundan sonra tevhidi sıfati ve fiiller yer alır yani, Allah Teâlâ tekdir ve hiçbir benzeri yoktur ve O’nun zatı terkipsizdir, akli ve harici terkip O’nun varlığı için söz konusu olmaz. Allah Teâlâ’nın zatı bütün kemal sıfatlarıyla bezenmiş ve bütün noksan sıfatlardan da arınmıştır. O’nun sıfatı zatından ayrı değildir ve O kendi işlerini yapmada hiçbir şeye ve kimseye ihtiyaç duymaz ve hiçbir varlık da O’na yardım edemez.[7]

””Âlemde Allah’ın dışında rab ve müdebbir yoktur ve melekler gibi, Allah’ın dışındaki diğer idareciler ise, yalnızca O’nun izni ve hikmeti gereği kendi vazifelerini yerine getirirler.

””İbadette tevhit (yalnızca tekbir varlığa ibadet edilmesi), ilahi şeriatların tamamı arasında ortak bir ilkedir. Peygamberlerin, Peygamberlikle görevlendirilmelerinin hedefi, ortak olan bu temel ve ilkeyi hatırlatmaya dayanır.

””Şefaat ve tevessül inancının tıpkı Kuran öğretileri gereği, tevhitle çelişir herhangi bir yanı yoktur ve şirk sayılmaz.

””Hüsn ve Kubh-i akliye (aklın teşhis ettiği mutlak geçerli iyi ve kötülerin olduğuna) inanmak Örneğin akıl, ilahi makamın çirkin (kabih) bir iş yapmaktan münezzeh olduğunu derk eder ve her türlü zulmü ilahi makamdan nefyeder.[8]

Hüsn ve Kubh-i akliye inanmanın pek çok semereleri vardır, adalete inanmak bu semerelerden bir tanesidir. Adaletin kendisi ise furu’ ve çeşitli dallara sahiptir; Allah’ın adaleti (Allah’ın adaletine inanmak çok geniş ilim kapılarını bize açar ve itikadi sorunların birçoğunu halleder), müçtehitlerin, hâkimlerin, siyasi ve içtimai rehberlerin, cemaat imamlarının, mahkemede şahitlik etmenin ve… adil olmalarının gerekliliği bunlara bir örnektir.

””İhtiyar ve Cebr söyleminde, “el emru beyne’l emreyn”‌ ilkesine (yani insanın fiillerinde mecbu olmadığı aynı zamanda bütün işlerinde kendi başına bırakıldığı düşüncelerinin her ikisinin de batıl olduğu gerçeğin bu iki görüşün arasında bir görüş olduğuna) inanmak. [9]

Allah’ın hikmete dayalı kanunu (sünnet ve iradesi) beşerin tekâmül yolunu kat etmesi için peygamberler göndermesini gerekli kılar. Bu temel gereği, insanın yaratılışının yüce hedeflerine ulaşması için yalnızca aklın kılavuzluğunun ona yeterli olmadığına inanmak gerekir.

””İlahi peygamberler vahiy alma ve vahyi ümmete ulaştırmada, ister kasıtlı olsun isterse unutkanlıkla, her türlü hatalardan korunmuşlardır.

””Peygamberler her türlü günah ve çirkin işlerden korunmuştur.

”” Peygamberler silsilesinin en sonuncusu olan Hz Muhammet b. Abdullah’ın (s.a.a) ebedi mucizesi Kuran’ı Kerim’dir.

””İslam kanunları (şerait) genel ve cihan şümul olup, belli bir bölge ve iklime ve ya belli bir ırk ve kavme ait değildir.

””İslam peygamberi, hatemünnebi (en son peygamber), O’nun kitabı (Kuran) kitapların en sonuncusu ve O’nun şeraiti, bütün şeraitlerin en son bölümüdür.

””Bizim kitabımız (Kuran) her türlü tahriften korunmuş olup, O’na bir şey eklenilmediği gibi O’ndan bir şey de eksilmemiştir.

””Allah’ın hikmete dayalı sünnet ve iradesi, Peygamberin (s.a.a) kendinden sonra gelecek imam ve rehberi tanıtmasını gerekli kılar. Peygamber de (s.a.a) toplum içinde çeşitli yüce konumlara sahip olan bu vazifeyi Ali ibni Ebi Talibe (a.s) vererek kendinden sonra halife olarak O’nu tayin etmiştir.

””Peygamberin vefatından sonra gelen imam’ın vazifesi şunlardan ibarettir: 1- Kur’ani kavramların açıklanması, 2- Şeriat hükümlerinin açıklanması, 3- Toplumun her türlü sapmalardan korunması, 4- Dini ve itikadi soruların cevaplandırılması, 5- Toplum içinde adaletin uygulanması, 6- Düşmanlar karşısından İslam sınırlarının korunması.

””Peygamberler ve İmamların ilmi ve ahlaki açıdan ilahi özel yardıma mazhar olmaları gerekir yani peygamberin her türlü hata, unutkanlık ve günahtan korunduğu gibi onun da korunması gerekir. İşte bundan dolayı imamın tayini ve belirlenmesi, yalnızca Allah tarafından peygamberin kanalıyla ve ya bir önceki masum imamın kanalıyla belirlenmesi mümkün olur.

””Peygamberin (s.a.a) yerine geçecek kimseler “isna aşar halife”‌ olan on iki kişidir bunların birincisi Ali b. Ebi Talip (a.s) ve en sonuncusu Hz. Mehdi (a.s) olarak zikredilmiştir.

””Peygamber Ekrem’in (s.a.a) yerine geçecek imamların mukaddes isimleri şundan ibarettir: 1- Ali b. Ebi Talip, 2-Hasan b. Ali, 3- Hüseyin b. Ali, 4- Ali b. Hüseyin, 5- Muhammet b. Ali, 6- Cafer b. Muhammet, 7- Musa b. Cafer, 8- Ali b. Musa, 9- Muhammet b. Ali, 10- Ali b. Muhammet, 11- Hasan b. Ali, 12- İmam Mehdi (a.s).

””On ikinci imam Hz Mehdi (zuhur etmesi beklenen imam) İmam Hasan Askeri’nin oğludur ve hicri kameri 255 yılında Samera’da dünyaya gelmiştir ve o günden bu güne kadar hayatta olup, kıyam etmek için ilahi emri beklemektedir. Hz Mehdi’nin gaybeti zamanında, gerekli şartları taşıyan müctehid (fakih), İslami hükümetinin kurulması için rehberiyetle görevlendirilmiştşr.[10]

””İçtihat kapısının açık olduğuna inanmak, Şia tefekkürüne ait bir özelliktir yani fıkıh alanında ve pratik hükümlerde, külli temellerin cüzi meselelere tatbik edilmesinin ve dini metinlerden şeri emirlerin çıkarılmasının geçmiştekilerin anladıklarıyla sınırlı olmadığına inanır.

””Hz. Mehdi’nin Allah’ın emriyle gelip son zamanda yeryüzünü adaletle dolduracağı bütün İslam fırkalarının ortak inançlarından sayılır. Hatta beklenen kurtarıcı inancı sadece İslam’a ait bir akide değil günümüz dünyasındaki Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt ve… gibi çeşitli din ve mezheplerin de ortak inancıdır.[11]

””Rec’at inancı ve bir gurubun öldükten sonra ve ahiretten önce dünyaya gönderileceklerine inanmak.[12]

””Öldükten sonra dirilmeye ve insanın kendi amellerinin ceza ya da mükâfatına ulaşacağına inanmak ve ölümün, yaşamın sonu olmadığı ölmekle insanın bir dünyadan başka bir dünyaya taşındığı ve dünya ile ahiret arasında kendine has hayat, nimet veya özel azabı içeren berzah isminde bir yerin varlığına inanmak.[13]


[6] Daha fazla bilgi edinmek için bakınız: Allame Tabatabai, Şia der İslam s 75–114.

[7] Daha fazla bilgi için bakınız: Muhammet Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Akait s 136 ve 137.

[8] Daha fazla bilgi için bakınız: Muhammet Taki Misbah Yezdi, Amuzeşi Akait s 162–167.

[9] Daha farla bilgi için bakınız: “emr beynel emreyn”‌ konusuna (58. soru)

[10] Daha fazla bilgi edinmek için bu merkezde yer alan Şia’nın siyasi düşüncelerinin elde edilmesi ve velayeti fakih konulu makalelere müracaat ediniz.

[11] Daha fazla bilgi edinmek için Şia açısından Mehdi (a.s) konulu 168 inci soruya müracaat ediniz

[12] Daha fazla bilgi edinmek için, rec’at kavramı ve onun cüziyatı konusuna, 247 inci soruya bakınız

[13] Daha fazla bilgi edinmek için bakınız: Cafer Sübhani, Menşuru Akaidi İmamiyye.

Şia tefekkürünün özellikleri

Ehlibeyt Terimler Sözlüğü (Fıkıh) -1

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)