Nuh Peygamberin (a.s) Oğlu
EDEP [9]
Peygamberlerin edep örneklerinden biri de Nuh Peygamberin (a.s) oğlu hakkında Kur'ân'da bize nakledilen şu duasıdır: "Gemi, onları dağlar gibi dalga(lar) arasından geçiriyordu. (O sırada) Nuh, bir kenarda duran oğluna, 'Yavrum, bizimle birlikte bin, kâfirlerle birlikte olma.' diye seslendi. (Oğlu,) 'Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.' dedi... Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: 'Rabbim, oğlum benim ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır ve sen hükmedenlerin en hayırlısısın.' Dedi ki: 'Ey Nuh, o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir ameldir. Öyleyse bilmediğin bir şeyi sakın benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim.' Nuh dedi ki: Rabbim, bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, ziyana uğrayanlardan olurum." (Hûd, 42-47) Hiç şüphesiz, Nuh Peygamberin (a.s) sözlerinden ilk bakışta onun oğlunun kurtuluşu için dua ettiği anlaşılır. Fakat olayla ilgili ayetler incelenince, meselenin içyüzünün başka türlü olduğu görülür. Şöyle ki, meselenin bir yanı şöyledir: Yüce Allah, "Her canlı türünden birer çifti ve (boğulacağına ilişkin) aleyhlerinde hüküm verilenler hariç, aileni ve inananları gemiye yükle." (Hûd, 40) buyruğu ile Nuh Peygambere ailesini ve müminleri yanına alarak gemiye binmesini emretti. Böylece haklarında kesin hüküm verilenler dışındaki aile fertlerinin kurtulacağını kendisine vaat etti.
"Allah inkâr edenlere, Nuh'un ve Lut'un eşlerini örnek verdi." (Tahrîm, 10) ayetinde belirtildiği üzere Hz. Nuh'un eşi kâfirdi. Fakat oğlunun, hak çağrısını reddettiği ortaya çıkmamıştı. Yüce Allah'ın kelâmında, onun bir kenarda dururken babası ile arasındaki karşılıklı konuşmasıyla ilgili verilen bilgiden ortaya çıkan şey, onun babasının emrine karşı gelmesi idi. Bu da açıkça kâfir olma anlamında değildir. Bu yüzden Nuh Peygamber onun kurtulacaklar arasında olacağını sanmış olabilirdi. Çünkü onun oğlu olduğu belli idi ve kâfirlerden biri değildi. O hâlde kurtuluş vaadinin içinde olmalı idi.
Öte yandan yüce Allah, insanlar hakkında Nuh Peygambere şu kesin hükmü vahyetti: "Nuh'a vahyedildi ki: Kavminden, daha önce inananlar dışında kimse inanan olmayacak, onların yaptıklarından dolayı üzülme. Gözlerimiz önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma (kurtuluşları için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır." (Hûd, 36-37) Acaba bu ayette sözü edilen "zulmedenlerden" maksat, hakka çağrıyı inkâr edenler midir, yoksa bu ifade her türlü zulmü kapsamakta mıdır, yoksa ifade Allah tarafından açıklanmaya muhtaç bir belirsizlik mi taşımaktadır?
Anlaşılan bu hususlar, Nuh Peygamberi (a.s) oğlu konusunda şüpheye düşürdü. Yoksa bütün peygamberlerin efendileri beş ululazm (çı-ğır açıcı) peygamberlerden biri olan Nuh Peygamberin (a.s), Rabbinin yüce konumundan gafil olması veya yüce Allah'ın, "zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma (kurtuluşları için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır." şeklindeki vahyini unutmuş olması düşünülemez. Çünkü, "Rabbim! Yeryüzünde tek bir kâfir bile bırakma." (Nûh, 26) diye Rabbine dua eden kendisidir. Eğer kâfir olması hâlinde bile oğlunun kurtulmasına razı olsaydı, aynı rızayı eşi için de gösterirdi.
Bundan dolayı kesin bir istekte bulunmaya cür'et etmeyerek, isteğini bilgi edinmek isteyen bir dilekçe üslûbu ile sundu. Çünkü oğlu konusunu bütün yönleri ile bilmiyordu. Bu yüzden Allah'ın, "Rabb" sıfatını anarak söze girdi. Çünkü "Rabb" ismi, dilek sahibi muhtaç ku-lun (merbubun) duasının anahtarıdır. Arkasından, "oğlum benim ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır." dedi. Bu sözleri ile şöyle söylemek ister gibi idi: "Oğlumun benim aile fertlerimden olması da, kurtuluşunu gerektirir. [Gerçi şunu da bilmekteyim ki:] Sen hükmedenlerin en hayırlısısın. Senin yaptığında hata olmaz, senin hükmünde hiçbir pürüz bulunmaz, oğlumun akıbetinin neye varacağını bilmiyorum."
Hz.Âdem(a.s) ve Eşi
İyi Amel