İhya'ul- Ulûm’da Hz. Muhammed'in (s.a.a) Bazı Sünnetleri
Hz. Muhammed'in (s.a.a) Bazı Sünnetleri [7]
"Zaferan ile boyanmış bir abası vardı. Kimi zaman sadece buna bürünerek namaz kıldırırdı. Kimi zaman sadece kisaya bürünür, üzerinde başka elbise olmazdı. Keçeden yapılmış bir boy elbisesi vardı. Onu giyer ve 'Ben bir kulum, köleler gibi giyinirim' derdi. Sırf Cuma günleri giydiği, diğer elbiselerinden ayrı iki kat elbisesi vardı. Kimi zaman bir izar giyer, üzerinde başka bir elbise olmazdı. İzarın uçlarını omuzları arasında bağlardı. Cenaze namazlarını bu kıyafetle kıldığı da olurdu."
"Bazen evinde tek bir izar içinde, izara bürünmüş, sol ucunu sağ omzuna ve sağ ucunu da sol omzuna atmış hâlde namaz kılardı ve bu izar eşi ile münasebet hâlinde sırtında bulunan izarı olurdu. Geceleri sadece izar içinde namaz kıldığı da olurdu. [Aslında bu izar bir tür çarşaf görevini yapmaktaydı. Şöyle ki:] İzarın bir kısmını kendi üzerine bağlar, diğer tarafını eşlerinden biri üzerine sarkıtır, namazını öyle kılardı."
"Siyah renkli bir elbisesi vardı. Onu birine hediye etti. Eşi Ümmü Seleme, 'Anam-babam sana feda olsun, o siyah elbiseye ne oldu, ne yaptın onu?' dedi. 'Onu birine giydirdim.' dedi. Eşi, 'Siyah renkli olma-sına rağmen siyahlığına senin beyaz tenin kadar yakışan bir şey görmedim.' dedi."
"Enes der ki: 'Uçları bağlanmış kilime bürünerek bize öğle namazı kıldırdığı olurdu.' Yüzük takardı. Kimi zaman evden çıkarken bir şeyi hatırlasın diye yüzüğüne iplik bağlardı. Mektupları (resmî yazıları) yüzüğü ile mühürler ve 'Yazıları mühürlemek, töhmete maruz kalmaktan daha iyidir.' derdi."
"Peygamberimiz (s.a.a) bazen sarığı altında ve bazen sarıksız olarak fes giyerdi. Kimi zaman da fesini başından çıkarıp önüne sütre yaparak namaz kılardı. Kimi zaman da sarığı bulunmaz, başına ve alnına bir örtü bağlardı. Peygamberimizin 'Sehab=bulut' adında bir sarığı var-dı. Onu İmam Ali'ye hediye etmişti. Bu yüzden bazen İmam Ali (a.s) uzaktan bu sarıkla görününce Peygamberimiz, 'Ali, Sehab (bulut) içinde size geldi' diye espri yapardı."
"Peygamberimiz (s.a.a) elbise giyerken sağ tarafından giyinmeye başlar ve 'Mahrem yerimi örten ve insanlara karşı süsleneceğim bu elbiseyi bana giydiren Allah'a hamdolsun.' derdi. Elbisesini çıkarırken de sol yanından çıkarmaya başlardı. Yeni bir elbise giyince, eskisini bir yoksula verir ve 'Kim eskimiş elbisesini Allah rızası için bir yoksula giydirirse, o yoksul bu elbiseyi giydiği sürece, ister ölü olsun, ister haytta, o kimse Allah'ın güvencesi, koruması ve hayrı altında olur.' derdi."
"İçi lif dolu, tabaklanmış deriden bir döşeği vardı. Boyu iki arşın, eni de bir arşından fazla idi. Gittiği yerlerde ikiye katlanıp altına serilmek için bir de abası vardı. Altında başka bir şey olmayan (kuru) bir hasır üzerinde yattığı da olurdu."
"Binek hayvanlarına, silâhına ve eşyasına isim takma huyu vardı. Sancağının adı Ukab, savaşlarda yanında bulundurduğu kılıcının adı Zülfikâr idi. Bunun dışında Mıhzen, Rusub ve Kadip adlarında kılıçları vardı. Kılıcının sapı gümüş işlemeli idi. Deriden bir kayışı vardı. Bu kayışın üzerinde üç gümüş halka vardı. Okunun adı Ketum ve ok kesesinin adı Kâfur idi. Devesinin adı Adbâ, atının adı Düldül, merkebinin adı Ya'fur ve sütünü içtiği koyunun adı Ayne idi."
"Seramik bir matarası vardı. Onu abdest almak ve su içmek için kullanırdı. İnsanlar, akılları başlarında küçük çocuklarını Peygamberimize gönderirlerdi. Bu çocuklar hiç kimse tarafından engellenmeden Peygamberimizin (s.a.a) yanına giderlerdi. Eğer matarasında su bulurlarsa içerler, uğur beklentisi ile yüzlerine ve vücutlarına sürerlerdi." [İhya'ul- Ulûm, c.7, s.130]
Masum İmamlar (as)ın Dilinden Hz. Muhammed (s.a.a)
Peygamber Efendimiz (saa)ın Sünnetleri