ALLAH GALİPTİR
ŞERİAT [6]
Bu çerçevede Peygamberine şunu açıklıyor: Böyle yapmakla onlar, Allah'ı mülkünde âciz duruma düşürecek değillerdir. Allah'ı yenilgiye uğratmalarının imkânı yoktur. Tam tersine, yüce Allah emri ve iradesi hususunda galip olandır. Fasıklıkları yüzünden onları saptıran da O'dur. Içlerindeki bir eğrilikten dolayı, onların kalplerini eğriltmektedir. Pisliğe yatkın olmaları ve aşamalı olarak kendilerini ona doğru yöneltmeleri yüzünden, onların üzerlerine pislik ve iğrençlik kılmaktadır.
Yüce Allah konuyla ilgili olarak bir ayette şöyle buyurmuştur:
"Inkâr edenler kurtulup geçtiklerini sanmasınlar. Onlar (bizi) âciz bırakmazlar." (Enfâl, 59)
Şu hâlde, her şey yüce Allah'ın elinde olduğuna ve O, dininin pak meydanında pisliğin, çirkefin etkin olmasına izin vermediğine göre O'nun irade ettiği her şey gerçekleşmiştir; kaybettiği bir şey olmamıştır. Kaybedilen bir şey olmadığına göre üzülmeye gerek yoktur.
"Eger dönerlerse, bil ki Allah... istiyordur" ifadesi yerine, "Eğer dönerlerse, şüphesiz Allah... istiyordur" gibi bir ifadenin kullanılmamış olması da bu mesajı vermeye yönelik olsa gerektir. Dolayısıyla bu ifadenin anlamı onların yüz çevirmelerinin ilâhî yönlendirmenin sonucu olduğunu vurgulama şeklinde belirginlik kazanmaktadır.
Bu nedenle, söz konusu durumun, Peygamberi (s.a.a) üzmemesi gerekir. Çünkü o, Rabbinin yoluna insanları çağıran bir elçidir. Eğer bir şeye üzülecekse, dine davet bağlamında bir şeyin Allah'ın iradesine galip gelmesine üzülmelidir. Ki o da mümkün değildir. Çünkü hiçbir şey yü-ce Allah'ı âciz bırakamaz. Bilâkis, onları ilâhî yönlendirmesi ve plânla-masıyla şuraya buraya sevk eden, O'dur. O hâlde üzülecek bir şey yok.
Yüce Allah bu gerçeği başka şekilde de ifade etmiştir: "Her hâlde sen, onlar bu söze (Kur'ân'a) inanmazlarsa, arkalarından, üzüntüden kendini helâk edeceksin! Biz yeryüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki onların hangisinin daha güzel iş yaptıgını deneyelim. Biz elbette bir gün yerin üzerindekilerini kupkuru bir toprak yaparız." (Kehf, 6-8) Bundan da anlaşılıyor ki yüce Allah, peygamberler göndermekle, dinî uyarı ve müjdelemeyi insanlara yöneltmekle onların tümünün -insanın, ihtiyaçları ve beklentileri bağlamında istediği gibi- iman etmelerini istememiştir.
Bilâkis bütün bunların olmasının nedeni, insanların sınanmalarıdır ve imtihandan geçirilmeleridir ki, içlerinde en güzel işler yapanlar belirginleşsinler. Yoksa dünya ve üzerindekiler bir gün ortadan kalkacak-tır ve yok olacaktır. Kupkuru bir topraktan başka bir şey kalmayacaktır. Şu hak sözden yüz çeviren kâfirler burada olmayacaklardır; dünya yüzünden silineceklerdir. Onlar ve kalplerinin arzuyla bağlandığı her şey toz duman olup kaybolacaktır. Bunun için de üzülmek gerekmez. Çünkü bu, çabalarımızın boşa gitmesi anlamına gelmez. Bu, gücümüzün işlevsizliği ve irademizin geçersizliği demek değildir.
"Zaten insanların çoğu yoldan çıkmışlardır." Bu ifade, bir bakıma, "Allah... onları felâkete ugratmak istiyordur." ifadesinin gerekçesi konumundadır. Ki daha önce buna ilişkin açıklamalarda bulunduk.
ŞERİAT İLE DİN ARASINDAKI FARK
ŞERİAT İLE MİLLET ARASINDAKİ FARK