İslâm Hükümlerinde Adalet
ADALET [1]
İslâm hükümlerini araştıranlar adalet kelimesi ile sık sık karşılaşırlar. Kimi zaman incelemeyi yapanların anlayış farklarına bağlı olarak bu kelimenin farklı tanımlarına, değişik açıklamalarına rastlanır. Fakat bu kavramın tahlilinde ve İslâm'ın temel dayanağı olan fıtratla bağdaştırılarak kazandığı geçerlilik niteliği biçiminde Kur'ân'a dayalı olan bu incelememizde başka bir yol izlememizin uygun olacağını düşünerek şöyle diyoruz:
Yüce ve alçak tutumlar ile ifrat ve tefrit kutupları arasında itidal ve ortalama nokta anlamına gelen adaletin insan toplumlarında, gerçek değeri ve büyük bir ağırlığı vardır. Ortalama kitle, sosyal birleşimin temel unsurunu oluşturur. Toplumda yüce değerlerle donanmış ve varılması amaçlanan ideal noktayı temsil eden fertler her zaman az sayıda olur. Toplumun ender rastlanan fertleri her ne kadar sosyal yapının temel unsurlarını oluşturursa da toplum böylesine az bulunan fertlerden meydana gelmez, oluşumunu sadece bunlara bağlayamaz.
Öte yandan toplumun öbür kutbunda ahlâksız ve seviyesi düşük fertler yer alır. Bunlar sosyal hakları gözetmezler. Toplumun ortalama ideallerini şahıslarında gerçekleştirmezler. Sosyal hayatın şartı olan temel kuralları gözetme arzusu gözetmezler. Toplumu çökerten ve unsurları arasındaki bağları koparan çeşitli suçları işlemelerine engel tanımazlar. Kısacası bunların toplumun bir parçası olmalarına güvenilmez, faydalı etkilerine ve iyi öğütlerine güven olmaz.
Bu iki zıt kutup bir yana bırakılırsa, hüküm ortalama fertlere göre olur. Toplumun yapısını bu fertler ayakta tutar. Toplumun amaçları ve idealleri bu fertlerde gerçekleşir. Güzel sonuçları bunlarda görülür ki, toplumun parçaları ve organları bu güzel sonuçları elde etmek ve bunlardan yararlanmak için bir araya gelmiştir. Bütün bu söylediklerimiz bu konuya eğilen toplumsal herkesin ilk bakışta kabul edeceği, şüpheye düşmeden onaylayacağı gerçeklerdir. Herkes zorunlu olarak kabul eder ki, sosyal hayatta davranışlarına güven duyulacak, orta yolu benimsemiş, kanunları, geçerli gelenekleri ve ahlâk kurallarını pervasızca çiğnemekten kaçınacak, hükümet yargı ve şahitlik gibi çok sayıda alanda bir oranda umursamazlığa ve laubaliliğe kapılmayacak mutedil fertlere ihtiyaç vardır.
İşte İslâm, fıtrat nazarında bedihî olan veya bedihîye yakın bir derecede olan bu hükmü, şahitler için geçerli saymıştır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
"İçinizden iki adil kişiyi şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüt budur." (Talâk, 2)
"Ey inananlar! Sizden birinize ölüm gelip çatınca, vasiyet edeceği zaman aranızda olması gereken şahitlik, sizden adalet sahibi olan iki kişinin şahadetidir." (Mâide, 106) Her iki ayette de müminlere hitap ediliyor. Söz konusu iki şahidin adil kişiler ve müminlerden olmasının şart koşulması, bu şahitlerin dinî toplumlarına nispetle mutedil ve ortalama bir durumda olmaları demektir.
İslami Toplumda Adalet Anlamı -1
İlahi Adalet 1