Hz. Mâsume'nin Hicaz'dan İran'a Hicreti
Memun, H. 200 yılında gönderdiği sayısız mektuplarla İmam Rıza'yı (a.s) Horasan'a davet etti. İmam da, istemeyerek de olsa bu daveti kabul etmek zorunda kaldı. Memun'un göndermiş olduğu kervanla Horasan'a geldi.
Ertesi yıl (H. 201), Hz. Mâsume, kardeşi İmam Rıza'yı (a.s) ziyaret etme amacıyla Horasan'a hareket etti. Ancak, Hz. Mâsume'nin bu yolculuğu, görünüşte kardeşini ziyaret etmek için olsa da, gerçekte İmam Rıza'nın (a.s) velayetini savunmak ve rehberliğini takviye etmek için yaptığı anlamlı ve büyük bir hicretti.
Hz. Mâsume, Horasan'a doğru ilerlerken Sâve'ye ulaştı. Sâve'den Kum'a gelişi hakkında çeşitli görüşler vardır.
Ancak bu konuda en sağlam ve en iyi kaynak, IV. yüzyılda yazılan ve Merhum Allame Meclisî, Muhaddis Kummî ve diğer bazı büyük alimlerin adından güvenle söz ettikleri Hasan b. Muhammed'in Tarih-i Kadim-i Kum adlı kitabıdır.
Allame Meclisî Biharu'l-Envar'da, Muhaddis Kummî Sefinetu'l-Bihar'da[1] bu konuyla ilgili olarak Hasan b. Muhammed'in görüşünü şöyle açıklarlar:
İmam Rıza (a.s), Memun'un daveti üzerine H. 200 yılında Medine'den Horasan'a gitti. Hz. Mâsume de, kardeşini görmek için H. 201 yılında Medine'den Horasan'a doğru hareket etti. (Bu uzun yolculukta Hz. Mâsume, kardeşlerinden ve hizmetçilerinden bazılarını da yanına almıştı.) Sâve'ye ulaştıklarında Hz. Mâsume hastalandı. Yanındakilere Kum'a ne kadar yol kaldığını sordu. On fersahlık yolları kaldığını söylediler. Bunun üzerine hizmetçisine Kum'a doğru hareket etmelerini emretti. Böylece Kum'a geldiler. İmam Rıza'nın (a.s) ashabından Musa b. Hazrec b. Saad Eş'arî'nin evinde misafir oldular.
Ancak, daha doğru olan rivayet şudur: Hz. Fatıma Mâsume'nin Kum'a geldiği haberi Saad ailesine ulaştığında hep birlikte onu karşılamaya ve Kum'da kalması için davet etmeye gittiler. Musa b. Hazrec, Hz. Mâsume'nin kervanına ulaştı. Yüce hanımefendinin devesinin dizginini tutarak Kum'a getirdi ve Hz. Mâsume'yi kendi evinde ağırladı. Ne var ki, 16 veya 17 gün geçmemişti ki Hz. Mâsume dünyaya gözlerini kapadı ve Saad ailesini yasa boğdu.
Evet, Hz. Mâsume, büyük acılar çekti. Babasını ve kardeşini görmeyi çok arzu etmesine rağmen bu arzusuna ulaşamadı. Hüzünlerle dolu bir hayatın ardından dünyaya veda etti.
Hz. Mâsume, Kum'da bulunduğu müddetçe kardeşinin hicranına duyduğu hüzünle ağlıyordu.
Musa b. Hazrec'in evinde ibadet için ayrılan özel bir bölüm vardı. Bu yer, günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bugün, üzerine talebelerin kaldığı yurtlar inşa edilen bu binanın hemen yanında görkemli bir mescit vardır.
Burası, günümüzde Kum'un Meydan-ı Mir semtinde yer alan Medrese-i Settiye[2] adıyla bilinir.[3]
Diğer Bir Rivayete Göre Hz. Mâsume'nin Kum'a Gelişi
İmam Musa Kazım (a.s) hapse atıldığında oğlu İmam Rıza'ya (a.s) kızlarının bakıcılığını üzerine almasını, kızlarına da daima kardeşleri İmam Rıza'ya (a.s) itaat etmelerini vasiyet etti.
Hz. Mâsume, babası şehit edildiğinde (H. 183) henüz on yaşındaydı. Çocukluğunun büyük bir bölümünü (hapiste olan) babasının ayrılık acısıyla geçirdi.
Babası hapiste olduğu için ağabeyi İmam Rıza'nın (a.s) terbiyesi altında büyüdü. Tek dayanağı olan kardeşi zorunlu olarak Horasan'a gittiğinde, Medine'de bir yıl kardeşinden uzak yaşadı. Ama onun bu hicranına dayanamıyordu. Sonunda, Horasan'a gitmeye karar verdi. Bir kısım yakınlarıyla Medine'den ayrılarak Horasan'a doğru hareket etti. Ancak Sâve'ye vardığında hastalandı...
Bazıları, Hz. Mâsume'nin hastalığı konusunda şöyle yazarlar:
Sâve halkı, o dönemlerde Peygamber hânedanına katı düşmanlıklarıyla tanınırlardı. Bu nedenle Hz. Mâsume'nin kervanı Sâve'ye vardığında Sâveliler kervana hücum etti. Çok şiddetli bir çatışma çıktı. Bu çatışmada Hz. Mâsume-'nin kardeşleri ve yeğenleri şehit oldular. Hz. Mâsume, tıpkı (Kerbela kahramanı) halası Hz. Zeynep gibi, onların paramparça bedenlerini görünce (23 kişiydiler) çok üzüldü ve bu üzüntüyle hastalandı.[4] Daha sonra Kum'a hareket etti. Hastalığı burada da sürdü ve 16-17 gün sonra vefat etti.
Başka bir rivayete göre; Harun b. Musa b. Cafer (a.s), kız kardeşi Hz. Mâsume'nin de içinde bulunduğu 23 kişiyle birlikte kervan hâlinde Sâve'ye girdi. Ehl-i Beyt düşmanları, Harun yemek yediği bir sırada ona saldırdılar ve şehit ettiler. Kervanın diğer fertleri ise olaydan yara alarak kurtuldu.
Bir rivayete göre; Hz. Mâsume'nin yemeğine zehir döktüler.[5] O yüce hâtun bu yemekle zehirlenerek hastalandı. Çok geçmeden Kum'da şehit oldu.
Bazılarının nakline göre ise, Hz. Mâsume Sâveli bir kadın tarafından zehirlemiştir.[6]
Hicran Acısı
Hicrî 201 yılında, İmam Rıza (a.s)'ın şehadetinden yaklaşık iki yıl önce (H. 203) gerçekleşen bu olay, İmam için ikinci bir musibet sayılırdı. Kardeşine kavuşma arzusuyla uzun yollar kat eden ancak, yarı yolda, tüm sevdiklerinden uzakta mazlumca şehit olan kız kardeşinin acısıydı bu.
Hz. Mâsume'nin elim şehadeti, İmam Rıza'nın (a.s) yüreğini derinden yaralamıştı. Öte yandan Hz. Mâsume, ayrılık ateşiyle yanan kalbini vuslata dönüştürememenin verdiği hüzünle, kardeşiyle görüşebilme ümidiyle, göz yaşlarıyla şehit olmuştu.
Asrımız şairlerinden Hisan, bu konuda şöyle der:
Tus beldesine gitmek için gelmişti Medine'den
Yorgun bir yolcuydu Mâsume
Kardeşini görmek için çıkageldi ama
Görünceye dek dili hep duadaydı Mâsume
Gece gündüz aşk ile çöllerde dolaştı
Vefalı bir kız kardeşti Mâsume [7]
İmam Rıza (a.s), şehadetinde, tıpkı yegâne evladı İmam Cevad'ı (a.s) yâd ettiği gibi muhtemelen Hz. Mâsume'yi de yât etmiş olacak ki, şair şöyle der:
Gurbette ölüyorum ama ailem başucumda değil
Yazık ki Mâsume'nin yüzünü göremedim
Yüreğim onun hasretiyle yüz kere parçalandı
Ne var ki mahbubun yüzünü gene göremedim
Merhum Muhakkik Karanî de bu konuda şöyle bir şiir okumuştur:
O kadar bekledim ki saçlarım ağardı
Göz yaşlarım yüzümü yaraladı, ağladıkça
Gece gündüz babamın yolunu bekledim
Ama nasip olmadı gül yüzünü koklamak
Ardından felek, kardeş hicranını reva gördü bana
Bir firakın kapısını daha yüzüme aralayarak
Gülistan hazan oldu; gül, avucumdan koptu, gitti
Gülümü nerde arayayım diye şaşkınım şimdi
Medine'den Horasan'a binlerce yol var
Kardeşime varmak için sevinçle, hızla giderim
Belki gül yüzünü tekrar görür
Yitik Yusuf'umun yanında derdimi dökerim[8]
[1]- Sefinetu’l-Bihar, c.2, s.376; Bihar, c.60, s.219.
[2]- “Setti” lügatte "hanımefendi ve bayan" anlamına gelir. Bu medrese Hz. Mâsume’ye ait olduğundan buraya "Settiye" denir. Halk arasında yaygın olarak bilinen “Orada Hz. Mâsume’nin bir tandırının olduğu” iddiası, asılsızdır. Beytu’n-Nur (Nur Evi) ismini almasının sebebi ise, buranın kutsallığından kaynaklanmaktadır. Bazıları bu konuya dikkat etmediklerinden Beytu’n-Nur’a "Beytu’t-Tenur" (tandır evi) demişlerdir.
[3]- Aynı kaynak. Hz. Mâsume’nin Kum’da 16 gün yaşadığını ve vefat yılının da (10 veya 12 Rebiyülahır 201 Hicrî) olduğunu göz önüne alırsak, Kum’a geliş tarihi; 23 Rebiyülevvel 201 Hicrî'dir.
[4] - Riyazu’l-Ensab, s.160, (Hayatu’s-Sitt, s.50'den naklen)
[5]- el-Hayatu’s-Siyasiyye li’l-İmam Rıza, Cafer Murtaza Âmulî, s.428; Kıyam-ı Sâdat-ı Alevî, s.161, 168.
[6]- Vesiletu’l- Mâsumin, Mirza Ebu Talib Büyük, s.68.
[7]- Bu şiir, kitabın giriş bölümünde diğer beyitleriyle birlikte zikredilmiştir.
[8]- Minhacu’d-Dumû, s.440.
HZ. masume’NİN (S.A) YÜCE TÜRBESİNİN GÖLGESİNDE
Ziyaretnâme Hz. Mâsume