Tarihi Temsîlî Kıssalar-1
Kur’ân’da Temsîlî Kıssalar -3
Tarihi temsîlî kıssalarla, tarihte meydana gelmiş olup da temsîl makamında anlatılan kıssaları kastetmekteyiz[1]. Bu tür kıssalarda hadisenin tarihte meydana geliş şeklinden, kıssada anlatılan şahsiyetlerin yaşamış olmasından, diyalogların nasıl gerçekleştiğinden daha ziyade, bunların hangi gayeler için anlatıldığı önemlidir. Kur’ân’da bu tür kıssalar mesel, emsal, darb-ı mesel lafızlarıyla ortaya konuldukları gibi, bu lafızlar kullanılmaksızın direk olarak tarihi kıssanın anlatılmasının sonunda kıssanın anlatılış sebebini açıklayan anahtar cümlenin zikredilmesi şeklinde de olabilir. Bu ikinci duruma misal olarak Ashab-ı kehf kıssasını zikredebiliriz:
“(Resûlüm)! Yoksa sen, bizim âyetlerimizden Ashab-ı kehf ve Ashab-ı rakîm’in durumlarını şaşırtıcı mı buldun? O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi. Bunun üzerine Biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık). Sonra onları uyandırdık, ki (mağarada) geçen sürenin iki bakış açısından hangisiyle daha iyi değerlendirildiğini (insanlara) gösterelim.
(Şimdi) onların kıssasını bütün gerçekliğiyle sana anlatacağız. Onlar gerçekten de Rablerine yürekten inanan gençlerdi; ve Biz de kendilerini doğru yolda derin bir bilinç ve duyarlıkla güçlendirmiş, kalplerini pekiştirmiştik; öyle ki, doğrulup (birbirlerine): “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir”, demişlerdi “Biz asla O’ndan başkasına yalvarıp yakarmayacağız, (çünkü böyle bir şey yaparsak) çok çirkin bir şey dile getirmiş oluruz! Oysa, bu bizim kavmimiz, inançlarını destekleyen açık ve akla uygun bir delil getiremedikleri halde O’ndan başka varlıkları tanrı ediniyorlar: Allah hakkında yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir?
Bunun içindir ki, şimdi siz onlardan da, onların Allah’tan başka tapındıkları bütün o asılsız şeylerden de uzaklaşıp şu mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetini size ulaştırsın ve ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın!”
Ve (yıllarca) güneşin, doğarken onların mağarasını sağ yandan yalayıp geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların, mağaranın genişçe bir odasında bulunduğunu görürdün: Rabbinin alametlerinden biriydi bu; Allah kime yol gösterirse doğru yolu bulan odur ve kimi de sapıklık içinde bırakırsa, artık onun için doğru yolu gösteren bir dost, bir koruyucu bulamazsın.
Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. öyle ki, Biz onları bir sağa çeviriyorduk, bir sola; ve köpekleri de eşikte ön ayaklarını uzatıp (uyuyakalmıştı). Onlara (bu halleriyle) rastlamış olsaydın arkanı dönüp kaçardın, onlardan yana için korkuyla dolardı.
Derken (günü gelince) onları uykudan kaldırdık; ve (olup biteni) birbirlerine sormaya başladılar.
İçlerinden biri: “(Burada) bu şekilde ne kadar kaldınız?“ diye sordu.
Ötekiler: “Ya bir gün ya da günün bir kısmı kadar” dediler.
(İçlerinden daha derin bir sezgiyle donanmış olanlar:) “Ne kadar kaldığımızı en iyi Rabbimiz bilir” dediler ve (şöyle eklediler:) “Şimdi içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin de, baksın yiyeceklerden en temizi hangisi ise size ondan azık olarak alıp getirsin. Ama çok dikkatli davransın, sakın kimseye sizden bahsetmesin: Çünkü, bakın, sizin varlığınızı öğrenirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler ya da zor altında sizi kendi dinlerine döndürürler ki, bu durumda, bir daha asla kurtulamazsınız!”[2].
Kıssa bu şekilde anlatıldıktan sonra, adeta bu kıssanın Allah’ın ölüleri yeniden diriltme kudretinin ve onları dirilteceği konusundaki va’dinin hak olduğunun bir delili ve misali olduğunu belirten şu ifadeler gelmektedir:
“Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın (ölümden sonraki kalkış konusundaki ) va’dinin bütünüyle hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler”[3].
Allah’ın, ölümden sonra dirilişin hak olduğu konusunda temsîl makamında zikrettiği kıssalardan biri de, bir kasabaya uğrayan adamın kıssasıdır:
“Yahut görmedin mi o kimseyi ki, halkının terkettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabaya uğradı; “Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş” dedi. Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süreyle ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: “Bu halde ne kadar kaldın?“ O da: “Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım” diye cevap vermişti.
(Allah) “Hayır” dedi, “bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onu bozmamış- ve eşeğine bak! Seni insanlara ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra nasıl et giydiriyoruz, dedi.
Durum kendisince anlaşılınca: şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi”[4].
Görüldüğü gibi, çatıları yıkılıp harap olmuş bir kasabaya uğrayan kişinin “Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş” şeklindeki sorusuna cevap olarak kendisi yüz sene ölü bırakılmış ve tekrar diriltilmiştir. Böylece Allah’ın kudreti gösterilmiştir. Kıssanın devamında da Hz. İbrâhîim’in, kalbinin tamamen mutmain olması için, Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini istemesi[5] de, bu kıssanın anlatılış amacının ölümden sonra dirilişin hak olduğuna bir misal olduğunu açıkça göstermektedir.
[1] Şengül, İdris, Kur’ân Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları, İzmir, 1994, s. 72- 73.
[2] El-Kehf, 18/9-20.
[3] el-Kehf, 18/21.
[4] el-Bakara, 2/259.
[5] el-Bakara, 2/260.
Kur’ân’da Temsîlî Kıssalar
Temsîlî Kıssalar