İmam Hasan (a.s)'ın Sabrı -2
Böylece içlerindeki hıncı dışarıya dökmüş oluyorlardı. Neticede meclis bir anda İmam Hasan'a karşı mücadele verilen bir sahneye dönüşürdü. İmam Hasan (a.s) Abdullah b. Cafer'in deyimiyle; "Boyun eğmez sert bir kaya, okların hedefi olmaktan uzak ve ...üstündü." Gönlü o kadar temiz ve o kadar erdemli biriydi ki bu tür alçaklıklara tenezzül etmez, böylesine seviyesiz konuşmalara girmezdi. Kendini daima böylesine düşük seviyeli konuşmaların dışında tutardı.
Ama onların seviyesine inmese de onlara cevap vermekten de geri durmazdı ve şöyle derdi:
"Allah'a yemin ederim ki, eğer Ümeyyeoğulları, benim kendilerine cevap veremediğimi düşünmeleri olmasaydı, onlara cevap vermezdim."
Onlara güçlü bir mantıkla, inatlarını kıracak tutarlılıkta bir konuşmayla cevap verirdi. Cevap verirdi ve dik başlılıklarını derhal teslimiyete, boyun eğişe ve eğilmeye dönüştürürdü. Bazı cevaplarında peygamberlikten miras kalan hikmeti de konuştururdu. Uçsuz bucaksız bilgi deryasından devşirdiği hazır cevaplılığı ve ferasetiyle onları sustururdu. Yumuşak konuşurdu ve bu yumuşaklığıyla onları kendisinin ve babasının hakkını teslim etmek durumunda bırakırdı. Sonra sözlerini sürdürürdü. Öyle şeyler söylerdi ki, onların yakışıksız sözlerini ve sövgülerini -onlar gibi yalana ve yakışıksız sözlere, sövgülere tevessül etmeden- derhal etkisiz hâle getirirdi. Kendisini eleştirenlerin sözlerine teker teker cevap verirdi. Onların kendileri için övünç kaynağı olarak söz konusu ettikleri soy sop ve özelliklerin üzerinde durur ve bizzat onları hedef alırdı. Hiç kuşkusuz bu gibi meselelerde bir insanın hem kendisinin, hem de geçmişinin üstünlüğünün kaynağı olan övünçlerini bizzat hedef almak ve eleştirmek en etkili yöntemdir. Bu gibi toplantıların sonunda Hasan muzaffer ve güçlü olarak belirginleşir, diğerleri ise zayıf ve yenik olarak ayrılırlardı. Hepsinden en çok zayıflık ve yenilgi hissine kapılan kişi ise, onların lideri Muaviye olurdu. Ki hepsinin içinde en büyük maddî güç ve iktidar onun elindeydi. Kardeşlerinin ve amcazadelerinin her tartışmadan yenik çıkmalarını, ellerinin ve ayaklarının birbirine dolaştığını, perişan bir hâlde meydandan çıktıklarını görmek ona çok ağır gelirdi. Böyle durumlarda onlara döner ve şöyle derdi: "Gördünüz mü! Ne dediysem dinlemediniz! Sonunda öyle sözler dinlediniz ki dünyayı sizin gözünüzde kararttı ve toplantınızın tadını kaçırttı." Ya da şöyle derdi: "Ben size demiştim! O -yani Hasan- sizin tartışarak baş edeceğiniz biri değildir." Bazen Mervan b. Hakem'e döner ve şöyle derdi: "Bu adamla karşı karşıya gelmekten her ne kadar seni nehyettiysem, dinlemedin ve aslında sana bir faydası olmayan şeyi yapmaya kalkıştın. Kendine dikkat et! Çünkü ne senin baban onun babasına denktir, ne de sen onun dengisin! Sen avare ve kovulmuş bir çobanın oğlusun; o ise Allah resulünün oğludur. Ne yazık ki bazı cahiller kendi mezarlarını kendi elleriyle kazarlar ve kendi ayaklarıyla ölümün peşinden giderler." Kınayan ve hakaret amaçlı bir ifade tarzıyla Amr b. As'a şöyle derdi: "Babası -Emir'ül-Müminin (a.s)- sana hücum etmişti de canını avret yerlerini açarak kurtarabilmiştin. Bundan dolayı mı ondan çekiniyorsun!" Ya da şöyle derdi: "Deryayla savaşmaya kalkışma, boğulursun. Dağla boy ölçüşme, nefesin kesilir. Bir köşede otur ki, sonunda özür dilemek zorunda kalmayasın." Zübeyr'in oğlu, o zamanlar Muaviye'nin adamları ve nedimleri arasında yer alıyordu. Bir gün İmam Hasan'la söz kavgasına girmekten pişmanlık duymuş ve özür dileyerek İmam Hasan'a şöyle demişti: "Beni bağışla, ey Ebu Muhammed! Bu adam (Muaviye'yi işaret ederek) seninle kavga etmeye beni teşvik etti. O aramıza nifak tohumlarını ekmek istemektedir. Eğer ben cahillik ettiysem, sen neden kısa kesmiyorsun! Siz öyle bir ailesiniz ki, görmezlikten gelmek, hataları hoş görmek sizin karakterinizdir." Muaviye onun İmam Hasan karşısında özür dileyen, âciz ve mağlup bir pozisyona düşen biri olarak durmasına tahammül edemediği için ona şöyle demişti: "Doğrusu o gönlümü senin elinden rahatlattı ve senin can damarını hedef aldı. Onun elinde kartalın pençesine düşmüş bir keklik gibiydin. Seninle istediği gibi oynuyordu. Bir daha birine karşı övündüğünü görmeyeyim!" Bir keresinde Amr b. As, Mervan ve Ziyad b. Sümeyye bir tarafta, Hasan (a.s) da bir tarafta tartışıyorlardı.
İmam Hasan (a.s)'ın Sabrı -1
HASEN-ÜL MÜCTEBÂ