İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -5
Kur’an bu gerçeğe veciz bir şekilde işaret eder:
“Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz. Sizin işitme, görme ve duyma yeteneklerinizi geliştirdi. Şükredesiniz diye.
“Görmediler mi baksalar a kuşlara: Onlar gökte uçarlarken onları Allah’tan başka tutan kim?Elbette bunda iman edecekler için çok ayetler var.
“Allah size evlerinizden bir barınak yaptı ve hayvanların derilerinden size gerek göç günlerinizde gerek yerleşik günlerinizde taşıyabileceğiniz hafif evler ve yünlerinden, yapağılarından, kıllarından belli bir süre (giyinecek, kuşanacak, serilecek, döşenecek) ev ve ticaret eşyası yaptı.
“Allah yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin içi dağlardan siperler yaptı. Sizi sıcaktan – soğuktan ve savaşta koruyacak giysiler yaptı. Böylece üzerinizde olan nimetini tamamlayacak ki siz halis Müslümanlar olup barış yayasınız, diye. (Nahl, 16/78-81)
Dikkat edilirse, bu ayetlerde, araya kuşların hayatı da bir örnek olarak verilerek insanoğlunun hayata tutunmak için muhtaç olduğu, başta aile yuvası, şartlara ve ihtiyaçlara işaret edilmektedir.
Basit bir gözlem bize şunu gösteriyor ki canlılar içinde tüysüz teleksiz/çıplak olarak doğan yalnız “insan yavrusu” yani “çocuk”tur.
Basit canlılar hayata çok kolay tutunur; yaşar giderler.
Canlılarda gelişmişlik arttıkça hayata tutunma şartları da ağırlaşarak değişir.
İnsan, canlı türlerinin en gelişmişi olduğu için, onun hayata tutunma şartları da o ölçüde ağır ve çeşitlidir:
Her şeyden önce, bebek, hiçbir canlı türü için söz konusu olmayan şekilde sarılıp sarmalanacaktır. Kundak, beşik, karyola, yatak odası.. gibi kendisine uygun barınma-yaşama yeri ona kendisinden başkası tarafından sunulacaktır.
Başlangıç yıllarında emzirilerek beslenecek; her yaşta birileriyle dayanışmaya ve/veya işbölümüne ihtiyaç duyacaktır. “Yalnızlık” ise hiçbir yaşta insan için değildir.
İnsan, başta ana-baba ve kendisinden ibaret küçük bir topluluk/aile içine doğacak; sonra akraba çevresiyle, mahallesi sakinleriyle, kentinde yaşayanlarla ve ülkesi vatandaşlarıyla hatta dünya insanlarıyla hayatı paylaşacaktır: “Dayanışma” içine girerek; “işbölümü” yaparak!
Doğan çocuk bebek haliyle tabiat şartlarına karşı korunmasızdır. Doğan çocuk korunmaya muhtaçtır. Kendisini koruyamaz. Onu ana ve/veya babası yahut onların fonksiyonunu yüklenen “sütanne” benzeri birileri koruyacaktır.
Daha önce birkaç kere ifade ettiğimiz gibi bu durum çocuk için bir olumsuzluktur. Çünkü kendi kendine hayata tutunma şansı yoktur. Ama, başka açıdan bakınca görüyoruz ki bu durum çocuk için artı bir özelliktir: O, kendisi için önceden hazırlanan ortamda sevenleri tarafından beklenmekte ve karşılanmaktadır.
İnsan için geneli ve normali budur.
Afet şartlarında veya insanların uyması gereken kurallar gözetilmeden dünyaya getirilen şanssız çocuk, genel durumun istisnasıdır. O durumda bile “masum/günahsız” bilinen bebek, onun varlığından haberdar olan diğer insanlar tarafından, her şartta korunmaya alınarak barındırılmakta; yetiştirilmektedir.
Bu durumda, bir kere daha fark ediyoruz ki çocuk için/insan için, aile yuvası, sırf maddi anlamda bile, “olmazsa olmaz” mertebede “gerekli” ve o ölçüde “önemli” bir kurumdur.
5- Çocuğun bu hayati ihtiyacını karşılayacak “sıcak aile yuvası”nın sıcaklığı “meveddet/derin saygı ve sevgi”den gelir
İnsan, “sevgi”nin ürünüdür: Allah insanı sevdi de yarattı.
Çocuk da “sevgi” ürünüdür.
Sadece “insan” ve sadece “çocuk” değil; bütün varlıklar “sevgi”nin ürünüdür: Allah,
Evreni, sevdi de yarattı.
Evrendeki düzen sevgiyle korunur; düşmanlıkla bozulur.
Onun içindir ki “sevgi” dolu kalpte “iman” rahat eder. “kin” dolu kalpte ise “iman” huzursuz olur.
İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -1
İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -2