İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -4
3. Eşler ve çocuklar, Kur’an’da, “göz aydınlığı nimetler” olarak anılır
İnsan için eş, adeta kendi kişiliğini tamamlayan “bütünün öbür yarısı” gibidir.
İnsan için ana-baba başta olmak üzere yakınları çok önemlidir. Onları sevmek, saymak, aramak, sormak, onlarla ilgilenmek; onların, varsa ihtiyaçlarını karşılamak.. insanlık borcudur; iman borcudur.
İnsanın eşinin yeri ise daha farklıdır. İnsan eşiyle sadece ilgilenmez; onunla varını-yoğunu paylaşır; hayatı paylaşır.
İnsan için, kendisinden bir parça olan çocuğunun da yeri ayrıdır: Yemez yedirir; giymez giydirir; onun için uykusunu bile feda eder.
İnsan için, onların bir parçası olduğu ana ve babasının da yeri ayrıdır: Onlar muhtaç ve mecbur olmadıkça çocuklarından ilgi ve sevgiden başka “maddi” hiçbir şey beklemezler. Evlat ise onların ihtiyaçları olup olmadığını gözetler; varsa ihtiyaçlarını, hatta onlara sezdirmeden karşılar.
Bütün bunlar tamam. Ama, insan, eşi, çocuğu, ana ve babası hakkında ilişkisini sadece bu çerçevede görmez. Ana-baba olarak çocuğa; evlat olarak ana-babaya; eş olarak eşine neler borçlu olduğunu hiç gözünün önünden ayırmaz ve onlara olan “minnet” borcunu, hatta, onlara sezdirmeden ödemeye çalışır.
“Ödeme” kelimesi burada çok “kaba” duruyor. Ödemek ne kelime, gerçek evlat, gerçek ana-baba, gerçek eş.. eşine, ana-babasına, çocuğuna.. nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranmayı, yaşantısının “nefes” alma-verme mertebesinde bir parçası olarak algılar ve öyle yaşar.
Bu ve benzeri algılama ve yaşantı ile insan sadece karşısındakinin ihtiyacını karşılamakla kalmaz; kendi temel ihtiyaçlarını da karşılamış; onun “hazz”ına ermiş olur. Bu da onun doğuştan getirdiği özelliklerinin ve sorumluluğunun gelişmesini sağlamaya katkıda bulunur.
Ayette ne güzel buyurulmuş:
“Onlar, ‘Ey Rabbimiz! Eşlerimizin ve çocuklarımızın bizler için gözümüzün nüru, gönlümüzün neşe kaynağı olmalarını sağla! Bizleri Senin bilincinde olanların en başında kıl!’ diye dua edenlerdir.” (Kur’an, Furkan, 25/74)
İnsan çevresi ile uyumlu olmayı “aile”sinden öğrenir. Ailesi içinde uyumlu olan kendi içinde uyumlu olur. Kendisiyle ve ailesiyle barışık olan, çevresiyle barışık olur. Bütün bu barışıklıklar, insanı, Tanrısıyla barışık hale getirir.
Peygamberimiz ne güzel buyurmuş:
“En hayırlınız başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olan ve kendisiyle iyi ilişkiler kurulabilendir. Çevresiyle uyumsuz-geçimsiz kimselerde hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400)
4- Canlılar dünyasında yeni dünyaya gelenler arasında hayatta tutunması en zor
olanı “insan yavrusu” yani “çocuk”tur.
Buraya kadarki sunuşumuzda gördük ki, canlılar dünyasında yeni doğanlar arasında hayata tutunması en zor olanı “insan yavrusu” yani “çocuk”tur. Özelde çocuğun, genelde insanın, hayata tutunabilmesi için “uzun yılları” alan bir “barınma”, “beslenme” ve “korunma”.. “desteği”ne ihtiyaç vardır. Bebeği sarıp sarmalayacak, bağrına basacak, emzirecek, barındıracak ve koruyacak bir anne ve babası veya anne-babanın bu desteklerini ona sağlayacak özellikte birisi mesela bir “sütanne”si olmadan bir çocuğun yaşama şansı yoktur.
Çocuğun ihtiyacı olan bu desteğin ona sunulabileceği ortam ise “aile” ortamıdır. Aile ortamında sevgi dolu anne, şefkat dolu baba vardır. Bazı ailelerde, anne ve babadan başka muhtemelen büyük anne ve büyük baba da vardır. Çocuk ilk değilse, kardeş de vardır. Bu ortam, çocuğun hayata tutunmak, sonra da doğuştan sahip olduğu özelliklerini geliştirmek için en uygun bir ortamdır.
İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -1
İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -2
İslam Dini Açısından“Aile” ve Önemi -3