Çocuklar ve Ölüm Kavramı -1
Batı dünyasından elimize geçen ve ölümle alakalı olan çeşitli yazılar, İslamiyet’in her yaş grubu için ne kadar isabetli müjde ve telkinlerde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Batılı bir çocuk eğitimcisinin başından geçen çok enteresan bir olay, bu hakikate örnek olarak gösterilebilir.
Bu eğitimcinin küçük yaştaki kızı, günün birinde, yemeden içmeden kesilmiş. Annesi önceleri çocuğa yemesi için yalvarmış, sonra zorlamışsa da fayda vermeyince çaresiz acıkmasını beklemiştir. Ancak günler geçtiği halde küçük çocuk ağzına bir lokma dahi koymamıştır. Nihayetinde annesi çok ısrar edince, çocukcağız ağlamaya başlar ve dilinden şu sözler dökülür:
- Ne olur anneciğim sen de yeme, çünkü seni çok seviyorum.
Annesi, neden yememesi gerektiğini sorduğunda küçük kızın verdiği cevap karşısında hayretler içinde kalır. Meğer küçük kızla babası arasında şöyle bir konuşma cereyan etmiştir.
- Baba, niçin yemek yiyoruz?
- Büyümek için.
- Büyüyünce ne olacak?
- İhtiyarlayacağız.
- Peki, ihtiyarladıktan sonra ne olacağız?
- Ne olacak, herkes gibi biz de öleceğiz…
İşte o günden sonra çocuk yemek yememeğe karar vermiştir. Çünkü o, herkesin yemek yediği için öldüğünü zannedip, öyleyse ben de yemek yemem, yemezsem büyümem, büyümeyince de ihtiyarlamam ve dolayısıyla ölmem diye düşünmeye başlamıştır. Tabii kendisi ölmek istemediği gibi, çok sevdiği annesinin de ölmesini istemiyor. Bu sebeple onun da yememesi için, yalvarıp yakarıyor. Ve eğitimci bu hadiseyi naklederek okuyucularına “Demek çocuklara anlaşılması zor olan ölüm ve ahret gibi mevzuları anlatmamalıyız,” diyor. Bunu burada noktalayıp bir başka örneğe göz atalım.
Doktor Di Freundin de, Readers Diegest adlı derginin bir sayısında “Çocuklara ölümden bahsetmeli mi?” konulu bir yazı yayınlar ve ölüm konusunda şu tavsiyelerde bulunur:
“Çocuğunuzun kuşu ölünce, derin bir uykuya daldığını, kardeşi, arkadaşı veya bir yakını ölünce de onların bir seyahate çıktığını söylersiniz,” diyor.
Ancak birkaç gün sonra yüzlerce mektup gelir; çocuğumuzu yatırıp uyutamıyoruz ve birlikte seyahate çıkamıyoruz. Çünkü köpeğinin ve arkadaşlarının başına gelen akıbetin kendisine de geleceğinden korkuyor, ne yapacağız, şaşkına döndük şeklinde birçok soru soruluyor.
Doktorun cevaben yazdığı yazı ise “Bu meseleyi fazla kurcalamakla hata ettik galiba” şeklinde oluyor.
İşte bu cevaplar hiç şüphesiz çaresizliğin ve aczin, ilahi esaslardan habersizliğin ifadesinden başka bir şey değil. Demek ki, insan türünün yarısını oluşturan çocuklar ancak ölüm sonrası bir hayat inancıyla insanca yaşayabilirler ve yalnız Cennet fikriyle onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere karşı dayanabilirler. Her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümlerine ancak ebedi hayatın müjdesiyle tahammül edebilirler. Hem bunu tahmin etmek zor değildir. Çünkü çocuklar daha küçük yaşlardan başlayarak çeşitli ölüm-kalım tecrübeleriyle belirli bir ölçüde ölümle ilk karşılaşmaya doğru ilahi bir program çerçevesinde hazırlanmaktadır.
Aydınlık ve karanlığın birbirini takibi, uyuma ve uyanık kalma dönemleri, çeşitli çocukluk oyunları ölüm ve hayat zıtlıkları şuurunu geliştirmekte, çocuk yavaş yavaş bazı şeylerin daimi ve düzenli bir şekilde gelip gittiğini, ister istemez öğrenmektedir. Bize düşen ise, en iyi ve realist telkini, ruha uygun olarak enjekte edebilmektir. Yeri gelmişken bu konuda da bazı tecrübe ve tespitlerin ışığında çocuktaki ölüm şuurunun kendini hangi yaşta gösterdiğine göz atalım. “Henüz 5 yaşına gelmemiş küçüklerin ölümün varlığından bütünüyle habersiz ve her şeyin canlı olduğunu sandıkları Macaristan, Çin İsveç, A.B.D. doğumlu çocuklarda yapılan testlerde hepsinin aynı kavrayış şeklini paylaştığı görülmüştür.
Çocuk ve Korku-1
Çocuk ve Merak-1