FARS DİLİ -5
Horâsân’ın durumunun Selçukluların saldırısı sonucu karıştığı bu dönemde Horâsân’ın büyük şairlerinden biri olan Esedî-yi Tusî, kendi memleketini terk edip Âzerbaycan’a göç etti ve ölünceye dek burada yaşadı. Esedî-yi Tûsî, daha çok Derî lügatindeki problemlerinden bir kısmına açıklık getirmesi amacıyla yazılmış olan Luğat-i Furs adlı eserini telif etmekle bu lehçenin Âzerbaycan şairleri arasında yaygınlık kazanmasına yardım etmiş oldu. Bu kitabın başında şöyle yazmıştır: “...ve bizim bu lügatteki amacımız, fazilet ehli olan fakat Fars dilini az bilen şairlerde gördüğümüz Farsça’dır”. Burada Fars dilinden amaç Derî lehçesi ya da Pârsî-yi Deri’dir.
Nâsır-i Husrev’in Sefer-nâme’sinde Katrân konusunda yaptığı işaretten de anlaşılıyor ki Horâsân ve Mâverâunnehir dışındaki bölgelerdeki şairler, işin başında Derî dilini öğrenmek ve doğu bölgesine ve Derî lehçesine özgü olan, diğer lehçelerde bulunmayan bazı kelimeleri kavramak için sıkıntıyla karşı karşıya idiler. Sıkıntılarını gidermek için de doğu bölgesi şairlerine ve yazarlarına müracaat etmekten başka çareleri yoktu. Nâsır-i Husrev şöyle demektedir:
“... Tebriz’de Katrân isminde bir şair gördüm, iyi şiir söylüyor fakat Fars dilini iyi bilmiyordu. Yanıma geldi, Muncîk’in ve Dakîkî’nin Divan’ını getirdi ve yanımda okudu, kendisine zor gelen her anlamı bana sordu, ona söyledim. O da bunun şerhini yazdı ve kendi şiirlerini bana okudu...”
V/XI. yüzyıldan sonra Âzerbaycan’ın büyük şairlerinin ortaya çıkma dönemi gelmiş oldu ve Ebû’l-‘Alâ-i Gencevî, Kıvâmî-yi Gencevî, Felekî-yi Şîrvânî, Hakinî-yi Şîrvânî, Nizâmî-yi Gencevî, Mucîreddîn-i Baylekânî gibi üstad şairler ortaya çıktılar. Bunlardan ikisi yani Hâkânî ve Nizâmî, İran’ın en büyük şairlerinden sayılmışlardır. Bu şairler, sözün üslubu ve düşünce tarzı açısından diğer bölgelerdeki şa-irlerle büyük bir farklılık arz ederler, kaside ve mesnevi konusunda özel bir üslubun öncüsüdürler. Hâkânî ve Nizâmî gibi kimselerin üslubu uzun süre Fars edebiyatında et¬kili olmuştur.
Derî lehçesiyle yeni bir edebî ekolün Âzerbaycan’da yaygınlaştığı bu dönemde İran’ın İsfahân ve Pars gibi diğer bölgelerinde de önemli edebî merkezler kuruluyordu. Bu merkezlerde de Derî lehçesi, şairlik için diğer mahallî lehçelere tercih ediliyordu. Bu şekilde V/XI. ve VI/XII. yüzyıllarda önceleri sadece doğu bölgesine özgü olan Derî lehçesi, diğer bölgelerde de önemli şairleri kazandırdı. Şu nokta da zikredilmeye değerdir ki yeni bölgelerdeki şairler Derî kelime ve terkiplerini kullandıkları zaman kendi mahallî lehçelerinin etkisi altında da kalıyorlardı. Bu yolla da değişik terkip ve kelimeler, Derî Farsçası edebî dilinde yol buldu ve onu bir noktaya kadar ilk halinden uzaklaştırmış oldu.
Zikredilmeye değer bir diğer nokta da şudur: Târîh-i Edebiyat der İran’ın birinci cildinde, Hicretten sonraki ilk dört yüzyıldaki İran lehçelerinden söz ettiğimiz bölümde de gördüğümüz gibi Arap dilinin İran’ın batı bölgesindeki lehçelerdeki etkisi, doğu bölgesindekilerden daha fazlaydı. Bu da Derî Farsçası dilinin bu bölgelere ulaşınca tabii olarak şairlerin mahallî adetlerine uygun olarak daha çok Arap diliyle karışmasını beraberinde getirdi. Kendi başına Arap dilinin Fars dilindeki etkisinin artması için bir sebep oldu.
Her halükarda her ne kadar Derî lehçesinin doğudan batıya intikali ve onun yeni bölgelerde revaç bulması bu lehçenin birçok kelime ve terkibinin unutulmasına yol açtıysa da Farsça nesir ve nazmında yeni kelime ve kavramların getirilmesiyle onun genişlemesine de yol açtı ve Fars diline yeni bir yapı ka-zandırdı.
Sadi Şirazi-4
Sadi Şirazi-3
Sadi Şirazi-2
Sadi Şirazi-1