Derî Farsçasının Resmîleşmesi
İslâm öncesi ve İslâm’ın zuhuru esnasındaki İran lehçeleri ve meşhur edebî diller arasından resmî bir dil şeklinde ortaya çıkan ve tüm İslâm dönemi boyunca siyasî, ilmî, ve edebî yararlanma konusu olan hatta uzun bir süre Asya kıtasının büyük bir bölümünün siyasî dili haline gelen tek lehçe, şairlerimizin ve yazarlarımızın bazen “Derî” bazen de “Pârsî” ya da “Pârsî-yi Derî” diye niteledikleri Derî Farsçasıdır.
İranlılar Sâsânî devletinin yıkılışından sonra kendi bağımsızlıklarını kaybetmekle edebî ve bilimsel faaliyetlerini devam ettirmekten geri kalmadıklar, hicretin ilk yüzyıllarında ister Pehlevî, Soğdî ve Hârezmî lehçeleriyle, ister Arap diliyle olsun büyük eserler ortaya koyduklar ve her ne şekilde olursa olsun İran’ın fikrî, ilmî ve edebî faaliyetleri Sâsânî döneminin sonlarında sahip olduğu haliyle devam etti, duraklama ve gerileme yaşamadı.
Fakat tüm bu süreler içinde İran’ın Arap ya da Arapçayı bilen İranlılardan oluşan hakim ve valileri, tabii olarak, resmî yazışmalarında, idarî ve dinî hükümlerinde zamanın resmî dilini, yani Arapçayı kullanmaktaydılar. Bu güç ve iktidar merkezlerinde törenlerde, bayram günlerinde veya hükümdarların övgüsü amacıyla bir şiir söylendiğinde haliyle Arapçaydı ve mahallî İran şiirleri, edebî eserler dışında tanınmamaktaydı. Aslında git gide İran milletinin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar için henüz resmî edebiyatla birlikte resmî bir dil ortaya çıkmış da değildi.
Edebî, siyasî ve ilmî bir dil olarak resmî bir dilin ortaya çıkması, yarı bağımsız Tâhirî devletinin ve tam bağımsız Saffârî, Sâmânî, Buveyhî ve bu büyük devletlere bağlı olan IV/X. yüzyıl hükümdarlıklarının ortaya çıkmasıyla birlikte imkan buldu. Tâhirîlerin, resmî Arap dilini kaldırıp yerine sarayın resmî dili olarak Derî lehçesini getirmeleri konusunda elde hiçbir tarihi işaret yoktur. Onların aksine Âl-i Leys (Saffârîler) hanedanı, Fars dilinin ciddi savunucularıydı.
Leys’in oğlu Yakûb’un hayatı ve düşünceleri konusunda sahip olduğumuz bilgilerle, onun bağımsız bir İran devleti kurma ve Bağdat hükümetini kaldırma ya da zayıflatma faaliyeti amacı taşıdığını biliyoruz. Onun Halife Mu’temed[1] için göndermiş olduğu şiirden, padişahlık sancağının gölgesi altında tüm milletlere efendilik etmek, Acem mülkünün tahtına oturmak ve eski gelenekleri yeniden diriltmek istediği çok açık bir şekilde belli olmaktadır. Arap dilini bilmediğinden dolayı Arap dili, onun devletinde ve sarayında kullanılmamaktaydı. Arap şiiri ve edebiyatına önem vermemekte, Arapça şiir söyleyen şairleri korumamaktaydı. Aksine kendisinin bildiği, konuştuğu ve anladığı dili edebiyat dili yapmak ve şairlerin şiirini bu dille duymak istemekteydi. Derî lehçesinin onun sarayında resmî ve edebî dil olarak kabul edilmesine ve kullanılmasına yol açan da bu ilgi ve alakadır. Hatta bir rivayete göre, Derî lehçesi ile şiir söylemenin yaygınlaşması da bu hareketin etkisiyledir.
[1] Bu şiir, “el-Mütevekkilî” olarak bilinen İbrahim b. Mimşâd-i İsfahânî’nin şiiri olup şöyle başlar: “Ben Cem neslinden İbnu’l-Ekarim ve Acem mülkünün mirasını taşıyan...” el-Mütevekkilî’nin, bunu Yakup’un dilinden söylediği ve onun İran’ın yüceltilmesi yolunda gösterdiği soyunun asaletini ve yüce hedeflerini bu kıtada dile getirdiği söylenir.
İran Tarih ve kültürü -2
İran Tarih ve kültürü -1
İran Tarih ve Medeniyeti