Yüce Eş (2)
Zuheyr, Hüseyin ile karşı karşıya gelmekten korktuğu için dehşete kapılarak bir söz söyleyemedi. Artık düşünecek bir durum kalmamıştı. Böyle bir durumu ön görmemişti. Ne yapacağını şaşırmıştı. Ya Hüseyin’in mesajını görmezlikten gelecek ve emrine isyan edecekti ya da Yezit’e sırt çevirerek Hüseyin’e doğru gidecekti. Her iki işte hedeflediği tarafsızlığına aykırıydı. Artık şimdi tarafsızlık oyunu yürürlüğe koyulamazdı. Oradakiler derin bir sessizliğe büründü. Ağzından lokmalar düştü. Yemek unutuldu, söz unutuldu. Hüseyin’in elçisi ayakta durmuş, durumu gözden geçiriyordu. Hayretler içinde kendi kendisine şöyle soruyordu: “Bu sessizliğin sebebi nedir? Neden Zuheyr gelmemektedir ve neden en azından gelmediğini söylememektedir. Hüseyin onu zorlamamıştır. Zuheyr cevap vermek hususunda özgürdür.”
Birkaç dakika böyle geçti, Zuheyr karar veremedi. Evet mi demeliydi yoksa hayır mı? ” Bir nur penceresi Zuheyr’i şaşkınlık ve tereddüt karanlığından kurtarmalı ve karar almasını sağlamalıydı. Zuheyr’in ömrünün en hassas anlarıydı. Ölüm ve hayatın yol ayrımında kalmıştı. Zuheyr devletin gücünden haberdardı. Hüseyin’in dostları da tanınmış kimselerdi. Hüseyin ölecek olursa, Hüseyin ile olan herkes de ölecekti. Hüseyin’in ailesinin de esir düşeceğini biliyordu. Hüseyin’in kendisini neden çağırdığını çok iyi anlıyordu. Hüseyin’in yolunun cennet, Yezit’in yolunun ise cehennem olduğunu çok iyi biliyordu. O saadet idi, bu ise şekavet!
Aniden bir şimşek çaktı. Bir kadın sessizliği bozdu. Zuheyr’e karar alma gücünü geri döndürdü. Zuheyr’in eşi Delhem dışında kimse değildi. Delhem şöyle dedi: “Zuheyr! Allah Resulü’nün Oğlu seni çağırıyor. Sen neden gitmiyorsun? Suphanallah! Git bak ne diyor! Sözlerini işit ve geri dön.”
İyi kadın gerçekten ne de iyi bir şeydir. Zuheyr hemen yerinden kalktı. Hüseyin’e doğru gitti, çok geçmeden geri döndü. Yüzünde tebessüm vardı. Yüzündeki hüzünler gitmişti. Yanakları sevinç doluydu. Karanlık gitmiş, nur geri gelmişti. Tarafsızlık bitmiş, tek taraflılık geri dönmüştü. O kısa zaman içinde Hüseyin’in Zuheyr’e ne dediğini ve Zuheyr’in neler işittiğini hiç kimse bilmiyordu.
Zuheyr kervanının başına gelince şöyle dedi: “Çadırımı götürünüz ve Hüseyin’in çadırının yanına kurunuz.” Böylece bir nehir bir denize karıştı. Yezidi olan Zuheyr Hüseyni oldu. Zulmün darlıklarından dışarı çıktı. Adaletin geniş alanına girdi. Osman taraftarı biri gitti, Ali taraftarı biri geldi. Gerçekten de saadet insanın peşinden gelmektedir. Zuheyr dostlarına hitap ederek şöyle dedi: “Herkim bana tabi oluyorsa benimle olacaktır. Aksi takdirde vedalaşmamız gerekir.”
Zuheyr’in amcası oğlu olan Selmani Beceliyy, Zuheyr’e katıldı, Hüseyni oldu ve şehadet günü de öğle namazını Hüseyin ile kıldıktan sonra şehadete erişti. Zuheyr dünyadan ve içindekilerden yüz çevirdi, Hüseyin’e katıldı, Hüseyin ile can verdi. Şimdi de o âlemde Hüseyin ile birliktedir. Zuheyr kendi değerli eşiyle vedalaşınca şöyle dedi: “Sen akrabalarının yanına geri dön ki benden taraf sana bir zarar gelmesin.”
Malını ve mülkünü eşine verdi, eşini amcasının oğluyla birlikte kabilesine geri döndürdü. Delhem ağladı ve değerli kocasıyla vedalaşırken şöyle dedi: “Allah senin yârin ve yaverin olsun! Senin için hayır dilesin! Bu son anda senden bir isteğim var. Kıyamet günü Hüseyin’in ceddi Resulullah’ın huzuruna varınca beni an ve beni unutma.”[1]
Evet! Zuheyr’in hürriyeti, özgürlüğü, güzel seçimi ve iradesi Emeviler tarafından yağma edilmişti. Ama onun layık eşi bütün bu değerlerin Zuheyr’e geri dönmesine neden oldu. Zuheyr tağuta kulluktan kurtuluşa ererek ebedi saadetin kucağına doğru koştu!
[1] Pişvai Şehidan, s. 328
Yüce Eş (1)