Mübahele Ayeti -2
Hz. Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Eğer mübahele etmiyorsanız, öyleyse İslâm dinini kabul edin ve Müslüman olun ki, Müslümanların menfaat ve zararlarına ortak olasınız.” Hıristiyanlar bunu kabul etmeyince, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Öyleyse sizinle savaşacağım.” Onlar şöyle dediler: “Bizim Arap milleti ile savaşmaya gücümüz yoktur. Fakat seninle bir anlaşma yapmaya hazırız. Eğer bizimle savaşmaz, bizi korkutmaz ve bizi kendi dinimizden döndürmezseniz, her yıl size iki bin tane elbise veririz. Bunların yarısını safer ayında ve yarısını da recep ayında veririz. Bundan başka, bir de demirden dokunan otuz adet zırh veririz.” Peygamber (s.a.a) de buna razı oldu ve daha sonra şöyle buyurdu:
“Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, Necran ehlinin helâk olma vakti gelip çatmıştı. Eğer onlar mübahele etmiş olsalardı, şüphesiz ki suret değişip maymun ve domuz olacaklardı ve bu sahra onlar için ateşten bir cehenneme dönecekti. Hatta ağaçların üstündeki kuşlar da dahil olmak üzere Necran ehlinin hepsi helâk olacaktı ve bir yıl bile geçmeden bütün Hıristiyanlar yok olup gideceklerdi.”
Zemahşerî, bu olayı naklettikten sonra, Mübahele Ayeti'nin tefsiriyle ilgili olarak Ehl-i Beyt’in büyüklüğü hakkında Aişe’den rivayet ettiği bir hadis ile Ehl-i Beyt’in makamını açıklıyor ve şöyle diyor:
“Allah-u Teala bu ayette, onları 'kendimiz' diye tabir edilen kimseden de önce zikretmiştir ki, onların Allah katındaki özel makamlarını ve yakınlık derecelerini açıkça bildirsin. Bu ayet, 'Ashab-ı Kisa'nın[3] fazilet ve üstünlüğüne en büyük ve en güçlü bir delildir.
Aynı zamanda bu olay, Hz. Resulullah'ın nübüvvetinin doğruluğuna da güzel bir delildir. Zira ister dost olsun, ister düşman, hiçbir şahıs, Hıristiyanların, Hz. Peygamber (s.a.a)'in mübahele isteğini kabul ettiklerini nakletmemiştir."[4]
İman ordusuyla şirk ordusunun karşı karşıya geldiği bu olayda sadece bunların öne çıkması, onların hidayet önderleri, ümmetin seçkinleri, ileri gelenleri ve ümmet içinde duları geri dönmeyen, sözleri yalanlanmayan en temiz ve en kutsal kişiler olduklarını göstermektedir.
İşte buradan şunu anlıyoruz: Ehl-i Beyt’ten gelen fikirler, hükümler, hadisler, tefsirler ve hidayetler, tertemiz bir kaynaktan sadır olduğu için hak ve güvenilirdir; sözleri, amelleri ve yollarının doğruluğunda hiçbir kuşku bulunmayan şahıslar, onlardır.
Kur’an-ı Kerim, Ehl-i Beyt ile İslâm düşmanlarına meydan okuyup, lânet ve azabın, onlardan yüz çeviren düşmanların üzerine kılınmasını istemiştir. Eğer Ehl-i Beyt (a.s)'ın sözleri, amelleri ve yollarının doğruluğu kesin olmasaydı, hiçbir zaman Allah-u Teala böyle bir şeref ve makamı onlara vermezdi ve Kur’an-ı Kerim onlardan bu şekilde söz etmezdi.
[3]- “Ashab-ı Kisa” Hz. Peygamberin (s.a.a) abasının altında bir araya gelen ve haklarında Tathir Ayeti nazil olan kimselere denmektedir ve onlar, Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Bu ayetin açıklaması daha önce geçmişti.
[4]- Zemahşerî, Tefsir-i Keşşaf, Al-i İmran Sûresi, 61. ayet.
Mübahele Ayeti -1
Meveddet Ayeti -3
Meveddet Ayeti -2
Meveddet Ayeti -1
Ehl-i Beyt Meleklerden Üstündür