ŞAİİR SENAİ-1
Hekîm Ebû’l-mecd Mecdûd b. Adem Senâî, VI/XII. yüzyılın çok değerli şairlerinden, yüce bir makama sahip ariflerinden ve Fars şiirinin kesin üstatlarındandır. Lakap ve ismi birkaç şekilde yazılmıştır. Fakat kendisi yukarda aktardığımız şekilde zikretmiş ve Hadîkatu’l- hakîka’da şöyle demiştir:
Her kim talip olmuşsa o Mecddir, onun ilacı Ebû’l-mecd sözündendir. Şairler için sözden maksadımın, bundan önce ismimin Mecdûd olmasıdır.
Onun çağdaşlarından da Hadîkatu’l-hakîka’nın dibacesini yazan Muhammed Ali er-Rikâ onu, “Ebû’l-mecd Mecdûd b. Adem es-Senâî” diye zikretmiştir. Bu işaretler de bazılarının yazmış olduğu Mecdeddîn ve Muhammed isimlerinin yanlış olduğunu ve onun doğru isminin tahrif edilmiş şekli olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.
Senâî’nin Divan’ında, şairin bir başka adına işaret eden bazı beyitler de görülmektedir. Yani bu beyitlerde şair kendisini “Hasan” diye niteler. Şu beyitte olduğu gibi:
Adaşlığıyla iyi olsun diye Kul Hasan Hâce Hasan’ın huzuruna gider.
Bundan dolayı da kimi araştırmacılar, adının aslında Hasan olduğunu, daha sonraları “Mecdûd” diye değiştirdiğine inanır. Hadîka’da yer almış olan ve bizim nakletmiş olduğumuz beyitlerde Mecdûd isminin sonradan alındığı ve onun bir lakabı ve unvanı olduğuna yönelik kapalı ve şüpheli işaretlerdir.
Doğumu V/XI. yüzyıl ortalarında ya da ikinci yarısında Gazne’de olmalıdır. Şairlikte olgunlaştıktan sonra bu alanda maharet ve başarı elde edince zamanın adeti gereği sultanların sarayına yöneldi ve Gazneliler sarayına girerek bu devletin ileri gelen ünlü kişileri ile tanıştı. Senâî’nin Divan’ında övmüş olduğu en eski sultan Mes‘ûd b. İbrahim’dir (492-508/1099-1114). Ondan sonrada Yemînu’d-devle Behrâmşah b. Mes‘ûd’un (511-552/1117-1157) Divan’ında ve Hadîka’da zikredildiğini görmekteyiz. Her halükarda Senâî, işin başında övgü ile ilgilenmiş ve saray şairlerinin içinde bulundukları şatafatlı ve debdebeli hayatı yaşamıştır. Fakat gerektiği gibi hayattan umduğunu bulamadı ve üstadane verimli şiirlerinden bir nasip alamadı. Cömert kimseler ve kendilerini övdüğü kişiler, arzusuna uygun bir cevabı gerektiği şekilde vermediler. Dertli ve muhtaç bir şekilde şiddetli bir ihtiyacın kollarına tutsak oldu. Nihayet aniden mutluluk perdesi güzel yüzünü gösterdi ve onu hırs karanlığından kurtardı, hakkın cemali yüzünü güldürdü. Hatta öyle ki dünyadan ve dünyalık olandan elini çekti. İnsanlardan koptu zamanın iyilik ve kötülüğünden ve zekanın üstünlüğünden şüpheye düştü. Müstağni bir şair oldu. Behrâmşah onun üstünlüğünden dolayı kız kardeşini ona vermek istediyse de kabul etmedi. Bundan önce iki parça ekmek için aşağılık cimrilerin yanına giden Senâî, mal toplamayı mekruh, hırsı da boş olarak sayıyordu. Zamanın zorlu koşullarıyla elde etmiş olduğu bilgileri, öğretim ve irşad müzesinin eline verdi. Hankâh ehli onun bu hal değişikliği konusunda bir efsane söyler ve şairin tevhide yöneliş ve dünyadan uzaklaşmasının sebebini “Lay-hâr” diye meşhur meczuplardan birinin kınaması ve iğneli konuşması olduğuna inanmaktaydılar.[1]
[1] Bu hikaye şöyledir (Nefahâtu’l-uns, Hindistan baskısı, sayfa 538): “...Sultan Mahmûd Sebuk Tekîn (kesinlikle gazneli sultanlarından örneğin Mesud ya da Arslan gibi bir sultanın ismi bu efsanede kullanılmış olmalıydı) kış mevsiminde bazı küfür memleketlerini ele geçirmek üzere Gazne’den çıkmıştı ve Senâî, onun medhi konusunda bir kaside söylemişti. Ona ulaştırmak üzere gidiyordu, Gulhan kapısına ulaştı ki sorumluluk sınırlarını haddinden fazla aşmış ve Lay-hâr diye meşhur olmuş sürekli şarap içen meczuplardan ve mahbublardan biri oradaydı. Şöyle bir ses duydu: “kendi şarapçısına Sebuk Tekîn’in Mahmûdcuğunun körlüğüne bir kadeh kaldır da içelim” dedi. Saki, “Mahmûd, gazi bir adamdır ve İslam padişahıdır!” dedi. O, “çok sevimsiz bir adamcağızdır. Onun hükmünün altına giren şey onun hükmü altına girmez, nerede kaldı ki bir başka memleketi zabtetsin” dedi ve bir kadeh kaldırıp içti. Tekrar “şair Senâîciyin körlüğüne de bir kadeh kaldır” dedi. Saki , “Senâî, fazilet ehli ve ince yapılı bir adamdır” dedi. O, “şayet o ince yapılı biri olsaydı kendi işine yarayacak bir işle meşgul olurdu. Bir kağıt parçasına birkaç boş şey yazmış ki onun işine hiç yaramaz ve ne için yaratılmış olduğunu da bilmez” dedi. Senâî, bunu duyunca durumu değişti ve o sarhoş Lay-hâr’ın öğüdüne uyarak kendine geldi ve yola koyulup Suluk ile meşgul oldu”.
Pervin İtisami -1
Pervin İtisami -2
Pervin İtisami -3
Mevlana
FİRDEVSİ -1