NASIR HUSREV -4
Manzum eserleri ise, başta onun birkaç kez basılmış olan Divan’ı gelir. Mesnevi tarzı iki manzumesinden biri Rûşenâyi-nâme adını taşır. Bir diğeri de birinci manzumenin bir devamı niteliğinde olan Sa‘âdet-nâme’dir. Bu iki manzume de defalarca basılmıştır.
Nâsır-i Husrev, hiç şüphesiz Fars dilinin çok güçlü ve söz üretebilen şairlerinden biridir. Onun kendine özgü güçlü bir yapısı, sağlam ve güçlü sözü, eşine az rastlanır bir üslubu ve fasih bir beyanı vardır. Bu şairin dili, Sâmânîlerin son dönem şairlerinin diline yakındır. Hatta onun sözlerinin üslubu, Gaznelilerin ilk dönem şairlerinin sözlerinden daha da eski bir üslubu göstermektedir. Divan’ında kelime ve terkiplerin bir çoğu, IV/X. yüzyıl sonlarında yaygın olarak kullanılmaktaydı. Hatta sanki zaman faktörü bu güçlü ve becerikli şair üzerinde hiçbir etki yapmamıştır. Bununla birlikte Nâsır-i Husrev, gerektiği yerde yeni Arapça terkiplerden ve geniş anlamlı sözlerden Sâmânîler dönemi sonunda şiirlerde kullanılandan daha fazla yararlanmış ve onları kendi anlam dolu şiirlerinde kullanmıştır.
Nâsır-i Husrev’in şiirinin genel özelliği, onun haddinden fazla öğüt ve hikmeti içeriyor olmasıdır. Nâsır-i Husrev, bu işte kesinlikle kendinden önceki Kisâî-yi Mervezî’yi takip etmiştir. Kisâî’nin ömrünün son dönemleri, Nâsır-i Husrev’in yaşamının başlarına denk gelmektedir. Nâsır-i Husrev, Merv’de divan işleriyle uğraşırken hala Kisâî’nin adı, edebiyat ehlinin dilinde dolaşmakta, şiirleri ünlü ve revaçtaydı. Bundan dolayı da Nâsır-i Husrev, ister hekimane ve zahidane açıdan olsun ister anlatım üslubu ve tarzı açısından olsun onların etkisi altında kalmış ve onun birçok kasidesine cevaplar söylemiştir. Kimi zaman da kendi kasidelerini o güçlü şairin kasidelerine üstün görmüştür.
Nâsır-i Husrev, hal değişikliği içine girip İsmailiyye mezhebine girip Horâsân’daki davetçisi unvanını aldıktan sonra kendi şiirleri için mezhebî düşüncelerden ibaret olacak yeni bir kaynak elde etti. Şairin davetçi yönü, onun mezhebî düşünceleri açıklama noktasında bir tebliğ davetçisi gibi olmayı da gözden uzak tutmamasına yol açmıştır. Kimi kasideleri, şairin onlarda ortaya serdiği başlangıç konuları ve almış olduğu sonuçlarla daha çok bir davetçinin davet meclisinde yaptıklarını andırır.
Felsefî konuları dile getirme noktasında Nâsır-i Husrev, çeşitli ve farklı kavramları kullanmaktan sakınmamıştır. Şiirlerindeki bilimsel konular, mazmunları ortaya çıkarmamış aksine maksadın anlaşılması için araç olmuştur. Yani o, genellikle tartışma konusu olan önemli felsefî konuları kendi şiirlerinde açıklamış şiirin çok zor olan dilinde büyük bir başarı ve kolaylıkla yaptığı tartışmalarından sonuç elde etmiştir.
Şairin bilimsel zihni, onun şiddetli bir şekilde mantıkçıların kendi maksatlarını açıklama noktasındaki üslubunun etkisi altında kalmasına yol açmıştır. Onun sözleri, mantıksal kıyaslar ve delillerle beraber aklî çıkarımlarla dopdoludur. Bundan dolayı da şairane heyecanlardan ve şairlerin ince ve dakik hayallerinden boştur.
Aslında Nâsır-i Husrev, diğer şairleri cezbeden şeylerle yani güzellik ve cemal görüntüleriyle, çevre ve kişilerin gönül aldatıcı yönlerine hiç önem vermemiş. Onun bakışaçısı, daha çok aklî gerçekler, dinî esaslar ve inançlardır. Bundan dolayı tabii tavsifleri bile aklî ve dinî konulara giriş amacıyla benzetme şeklinde kullanmaktadır.
Nâsır-i Husrev, bir saray şairi değildir. Ya da bir zamanlar böyle olmuşsa bile onun o döneme ait olan şiirlerinden elimize herhangi bir şey ulaşmamıştır. O, hikmet ve öğüt konularında tam mesnevi söyleyen en eski kimselerdendir. Onun kasideleri de bu düşüncelerden hiçbir zaman uzak olmamıştır. Kendi ifadesiyle, Derî lafızların çok değerli incilerini domuzların ayağına dökmemiştir.[1] Dünya ve onun ehlinden kopmuş olduğu ve elini Ali’nin ve ailesinin yüce değerlerine atmış olduğu için dünyalık şeylere önem vermemiştir.
[1] Ben, Derî sözlerindeki bu değerli inciyi domuzların ayağına dökmeyen kimseyim.
NASIR HUSREV -1
NASIR HUSREV -2
NASIR HUSREV -3 Mevlana
Firdevsi