Amerika ve Avrupa İçlerinde İslami Uyanış-1
Batılıların demokrasi istemlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu ve onların bu ülkedeki düşüncelerini kimlerin savunduğunu bilmek için birkaç yıl sosyoloji, ekonomi ve siyaset bilimleri gibi sosyal bilimlerin bazı bölümlerini okumak yeterli olacaktır.
Bu insanlar demokrasi tarihini öyle bir şekilde anlatmaktadırlar ki güya Eflatun’un ”Demokrasi ahmakların yönetimidir” sözünü hiç işitmemiş gibidirler. Hatta yalancı demokrasilerinin içinde asırlarca insanlara zulümler edildiği Ortaçağ yokmuşçasına demokrasiyi her şeyin aslı ve temeli olarak tanıtmaktadırlar. Demokrasi iddiacıları Rönesans, Aydınlık çağı, Teknoloji asrı, modernizim ve postmodernizmi farklı şekillerde demokrasi tarihinin devamı niteliğinde olduğunu söylemektedirler. Ama buınlar Batının içi boş demokrasi istemine tahammül edemeyen ve bunun para ve kudret erbabının elinde bir oyuncak olduğunu söyleyen hidayet camiinin çocuklarından C. Right Milles ve Shomphitter’i her halde hatırlamıyorlardır. Hayır, söz konusu kişiler ve ismi Batı düşünce tarihinde zikredilen ama mutlak inzivada yaşayan –Zira Fuko’nun deyimiyle mevcut siyasi kudretler yaptıklarını tevcih edici düşünceler üretenleri istedikleri için bu gibi düşünürlerin faaliyetlerini kaldıramazlar- birçok değerli düşünür Batı demokrasisinin mahiyetini gördükleri için insanları bundan sakındırmışlardır.
İçi boş bütün bu övünmelerle beraber Batıcı sosyal bilimlerimiz ve bilhassa konuları yorucu siyasi-ekonomik gelişim derslerinde Batının gelişmesinin en önemli nedeni olarak Batılıların demokrasi çerçevesinde komün faaliyetlere girişmesi ve bunun diğer alanlarda da göstermeleri olduğunu keza üçüncü dünya ülkelerinde –özellikle Arap İslam ülkeleri- demokrasi yerleşmediği için bu ülke halklarının toplumun farklı alanlarında kendilerini gösteremediklerini ve bu yüzden ülkelerinin gelişmediğini söylemeleri çok yanlıştır. Bugüne kadar birçok Arap ve İslam ülkesinde yaşayan insanlar zulüm ve baskı gördükleri için dini ve milli potansiyellerini ortaya çıkaramamışlardır ve halkın bu potansiyellerini ortaya çıkarıp geliştirmeleri için Batı demokrasisine ihtiyaçları yoktur. Acaba ”Halkın kendini yönetmesi” sadece ”Demokrasi” çerçevesinde olmak zorunda mıdır?
Pratik ve teorik siyaset alanında etkin şahıslar daima ve tarih boyunca ”kudreti ele geçirenlerin elinde bu kudretin nasıl alınacağı” sorusunun cevabını bulmaya çalışmışlardır. Başka bir ifade ile halkın seçim yoluyla belli bir zaman dilimi için kendisine yetki verdiği kişiden -yetersizliğinden veya fesada bulaşmasından dolayı- belirlenmiş zaman dolmadan yetkiyi nasıl geri alabileceği sorusu tartışılmıştır. Eğer daha kötü durumu düşünürsek diktatörlükle yönetilen bir halk kan içici hakimden ve onun baskıcı rejiminden kurtulmak için ne yapması gerekir? Sorusunu sormamız lazım. Batıda buna genel bir şekilde cevap verilmiş ve hiçbir icrai yöntem göz önünde bulundurulmadan buna ”Makus Demokrasi” denilmiştir. Söz konusu bu isimden her ne kadar içeriğinin anlaşılması zor olmasa da kendisi hakkında açıklamada bulunmak kolay değildir. Zira bu isim gerçekten ne anlama geldiği tam olarak bilinmemekle beraber bunu açıklayacak her hangi bir mekanizma da yoktur. Doğal olarak burada Batı demokrasisinin varacağı yer çıkmaz sokaktır. Zira dünyanın her yerinde demokrasi sahiplerinin ellerini bağlayan genel ve kapsayıcı sorunlara çözüm yolları bulamamaktadır.
Taqrib
Batı Medeniyetinde İslamın Rolü-1
Batı Medeniyetinde İslamın Rolü-2
Batı Medeniyetinde İslamın Rolü-3
Batı Medeniyetinde İslamın Rolü-4
Batı Medeniyetinde İslamın Rolü-5