• Nombre de visites :
  • 1207
  • 11/9/2011
  • Date :

RÜDEKİ-2

rüdeki

Rûdekî’nin memduhu, 301/913 yılından 331/942 yılına kadar padişahlık yapan Emir Sa’îd Nasr b. Ahmed b. İsmail idi. Emir Nasr’dan önce 301/913 yılında kendisin Türk köleleri eliyle öldürülmüş olan babası Ahmed’in sarayını da görmüş olması uzak bir ihtimal değildir. Rûdekî, Emir Nasr’ın yanında büyük bir saygı gördü ve seferde ve hazarda onunla birlikteydi. Onu ve veziri Ebû’l-Fazl-i Bel‘amî’yi övmekten dolayı büyük hediyeler ve bağışlar alarak büyük bir mal toplayıp büyük ve üstün bir makam elde etti. Bu iki kişi dışında başka kimseleri de övmüştür. 311/923 yılından 352/963 yılına dek Sistân’da hüküm süren Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed-i Saffârî; Rey’e kadarki toprakları hakimiyeti altında tutan ve Sâmânîlerle bazen barış bazen de savaş halinde olan, 329/940 yılında Sâmânîler komutanı Ebû Ali Muhtâc-i Çagânî ile girdiği savaşta bir okun kendisine isabet etmesi sonucu attan düşüp ölen Deylemîlerin meşhur emirlerinden Mâkân b. Kâkî bunlardandır. Bu memduhlar arasından Sâmânîlerin alim veziri Ebû’l-Fazl-i Bel‘amî, Rûdekî’ye aşırı derecede güven duymakta ve kendisini Arap ve Acem şairleri arasında eşsiz biri olarak görmekteydi. Görüldüğü kadarıyla Rûdekî’nin Kelîle ve Dimne’yi nazmetmesi noktasında teşvik eden kişi de bu edebiyat sever vezirdi.

Rûdekî, Horâsân ve Mâverâunnehir’deki çağdaşları olan şair ve yazarlar arasında en üst derecedeki şair olarak tanınmış ve değerlendirilmiştir. Ondan sonra da Dakîkî, Kisâî, Firdevsî, Ferruhî, ‘Unsurî, Reşîdîyi Semerkandî, Nizâmîyi Arûzî ve bunların dışındaki şair kimseler, onu her zaman büyüklükle yad etmişler ve her zaman kendisinden ”şairlerin üs‌tadı”‌ ve ”şairlerin sultanı”‌ diye söz et‌mişler‌dir.

Şiirleri çok fazlaydı. ‘Avfî, Lubâbu’l-Elbâb’da, ”Onun şiirleri yüz defterin üzerindeydi.”‌ diye yazmıştır. VI/XII. yüzyıl şairi Reşîdîyi Semerkandî de, ”Onun şiirlerini saydım, on üç kere yüz bindi.”‌ demiştir. Benim kanaatime göre, bu mısraın anlamı, ”on üç kere onun şiirini saymışım, yüz bindi”‌ demek olmalıdır. Fakat bu mısraı eskiden beri şu şekilde anlamlandırmışlar: ”Onun şiirlerini numaralandırmışım, bir milyon üç yüz bin beytin üzerindedir!”‌ Bu rakamın çok abartılı olduğu göze çarpmaktadır. Her halükarda onun tabii olarak şair olduğu ve hiç zorlanmadan ve tekellüfsüz bir şekilde şiir söylediği kesindir. Nitekim, Nasr b. Ahmed’in emriyle yapılmış olan Kelîle ve Dimne tercümesini yaparken, kitabı ona okurlardı o da bunu duyar duymaz şiir olarak tercüme ederdi. Böyle bir kimsenin çok şiir söyleyebileceği açıktır ve öyle de olmuştur. Ancak şu anda tüm bu şiirlerinden eski kitaplarda nakledilen birkaç kıta ve kaside ve cong kitaplarında, lügat kitaplarında ve tezkirelerde nakledilen birkaç beyitten başka elimizde fazla bir şey kalmamıştır. Rûdekî’nin şiirlerinden bazıları Katrân-ı Tebrîzî’nin Dîvân’ında yer almakta ve Rûdekî’ye atfedilen taş baskısı yapılan Dîvân’ı da Katrân’dan şiirler içermektedir. Bu karışıklığın sebeplerinden birisi, Rûdekî’nin memduhunun isminin (Nasr) Katrân’ın memduhunun (Âzerbaycan hakimi, Ebû Nasr, Memelân b. Vehsudân ) künyesi ile karıştırılabilir olmasıdır.

Rûdekî’nin en önemli eseri, bugün elimizde birkaç dağınık beyti dışında bir şey kalmamış olan Kelîle ve Dimne adlı manzum eseridir. Bu kitap, Abdullah b. Mukaffa’nın Arapça asıllı kitabından Nasr’ın emriyle Farsça’ya tercüme edilmiş, daha sonra da galiba Ebû’l-Fazl-i Bel‘amî’nin teşvikiyle Rûdekî, onu Farsça şiire (müseddes remel bahrinde) aktarmıştır. Şu dört beyit bu manzumeden geriye kalan beyitlerdendir:

Dünya insan başının üzerinde durdukça hiç kimse bilim sırrından ihtiyaçsız değildir.

İnsanlar akıl ile her zaman ilmin sırrını her türlü dille

Topladılar ve saygın tuttular, nihayet taş ile yazdılar,

Bilim gönülde parlak bir lambadır, hepsinden de öte senin bedeninde cevşendir.

Bu manzume dışında Rûdekî’nin çeşitli vezinlerde birkaç manzumesi daha vardır. Galiba bunların her biri bir hikaye olup bunların her birinden de beyitler elimizde kalmıştır. Fakat onun gazel ve kasidelerinden çok azı elimizde mevcuttur. Umulur ki bir gün kaybolmuş Divanı’nı olaylar kapısı bize açar.

 Aşağıdaki beyitler de ondan bize gelmiştir:

Dünyanın tüm büyükleri öldüler, ölümü tümünün üstüne attılar.

Nice köşkler dikenlerin tümü bir bir toprağın altına gömüldüler.

Yüz binlerce nimet ve nazdan geriye sonunda sadece bir kefen gö‌türdüler.

Nimetten geriye sadece sarındıkları, verdikleri ve yedikleri kaldı.

***

Zaman, bana özgürce bir öğüt verdi, zamana iyi bakarsan tümü öğüttür.

Kederlenmeyesin diye iyi günlere bak, nice kimseler senin günlerini arzu eder.


RÜDEKİ-1

Sadi Şirazi-1

Sadi Şirazi-2

Hafız-ı Şirazi -1

Hafız-ı Şirazi -2

Hafız-ı Şirazi -3

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)