Hz. Alinin İmamet ve Hilâfeti-1
Emirü'l-Müminin Ali b. Ebutalib, Müslümanların ittifakıyla imam ve halifedir; bu konuda ihtilâf yoktur. İhtilâf, onun Resulullah'tan hemen sonra ilk halife mi, yoksa dördüncü halife mi olduğu hususundadır.
Şurası açıktır ki Ehlisünnet İmam Ali'yi dördüncü halife, Şia ise onu Resulullah'ın ilk mutlak halifesi bilir. Burada Ehlisünnet'in iddiasının ne kadar delilden yoksun olduğunun biraz anlaşılması için önce bu konuda Ehlisünnetin geçmiş ulemasından birkaçının görüşünü nakledip üzerinde biraz durduktan sonra bu hususta teşrih ve muhakeme etmeye çalışacağız.
Şimdi Ehlisünnet'in üstün şahsiyetlerinden ve önderlerinden olup halk arasında, hatta Avrupa'da bile meşhur olan Hüccet'ül-İslâm Gazalî'nin görüşünü açıklayıp değerlendireceğiz.
Şunu da belirtelim ki Gazalî'nin ilmî gücü takdire şayan olup âlimane şahsiyeti hakkında övgüden başka söyleyeceğimiz bir şey yoktur. Fakat yine bu eleştirilerimizde de Gazalî'yi kendimize örnek alıyoruz. Gazalî "İhyau'l-Ulûm" adlı eserinin "ilim"le ilgili bölümünde şöyle diyor:
"Resulullah'ın (s.a.a) buyruğunu başımız ve gözümüz üstünde kabul ederiz. Fakat sahabenin sözlerini delillere uygun olduğu takdirde kabul ederiz; aksi takdirde reddederiz. Tâbiînin, geçmiş ulema ve yazarların sözlerine gelince, onlar da bizim gibi insanlardır; körü körüne delilsiz olarak onları taklit etmeyiz."
Bakın! Ne de güzel demiş Gazalî! Biz de Gazalî'nin bu sözüne uyup Gazalî'nin, kendisinden öncekilerin delilsiz sözlerini "onlar da bizim gibi insanlardır" gerekçesiyle kabul etmediği gibi biz de Gazalî'ye ilim ve üstünlüğünüzü itiraf ettiğimiz hâlde delilden yoksun olan iddianızı kabul etmiyor ve bunu irdelemeye tâbi tutuyoruz deriz. Elbette bu hususta Gazalî'nin ruhu bizden incinmez. Çünkü, "Kendin öğüt almadan diğerlerine öğüt verme." demiştir.
Gazalî yirmi ciltten oluşan "İhyau'l-Ulûm" adlı eserinin ikinci faslının dördüncü bölümünde şöyle der:
"Hilâfet makamının sahibi, birinci olarak Ebu Bekir, ikinci Ömer, sonra Osman ve sonra da Ali raziyallahu anhum'dur. Hilâfet icma yoluyla sabittir. Bu alanda bir nas olsaydı, ashap nassa uyardı."
Biz, bu sözün delilden yoksun bir iddia olduğu görüşündeyiz. Çünkü nas olduğu hâlde ümmet çoğu zaman ona uymamıştır. Ümmetin nassa uymayışı da iki sebepten kaynaklanabilir: Birincisi bu nassın, Benî Saide Sakifesi'nde toplanıp hilâfet davası güdenlere ulaşmamış olmasıdır; çünkü Benî Saide Sakifesi'nde toplanan sahabe sayı bakımından azdı ve meseleden habersizlerdi.
Elbette sayıları sekiz ila on arasında sınırlı olan bir grubun kararına "ashabın icması" denilip bununla da nassın var olmadığı söylenemez. Şüphesiz Benî Saide Sekifesi'nde toplanan o kadar ashap arasında muhacirlerden sadece üç kişi, ensardan ise "Sa'd b. Ubade"nin etrafında toplanan birkaç kişi vardı; ayrıca bu icmayı oluşturanların hepsi hak ve hakikat zıddı şahıslardı. Çünkü:
Birincisi: Resulullah'ın mübarek naşı defnedilmeden yerde bırakılarak ashabın mezkur şekilde konu üzerinde icma etmesi İslâm'a ters düşmektedir.
İkincisi: Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'nin ileri gelenlerinden bir tek kişi bile o icmada yoktu, olmazdı da zaten.
Üçüncüsü: Bu icma, Sa'd b. Ubade'nin eliyle gizli bir şekilde düzenlendiği gibi, sonraları da o icmaya katılan ve hilâfet iddiasında bulunan kimseler de bunu gizlemeye çalışmışlardır.
Dördüncüsü: Biatten birkaç gün sonra Ali b. Ebutalip mescide giderek hakkını istediğinde, mezkur icmada bulunan muhacir ve ensardan bazıları, "Ey Ebe'l-Hasan, biatten önce sözlerini duymuş olsaydık, senden başkasına biat etmezdik." dediler.
Bundan anlaşılıyor ki, orada Ali (a.s), Resulullah'ın nassını bütün ashaba bildirmiş ve Resulullah'tan bu nassı duyan sahabeler de onu rivayet etmişlerdir. Bu nedenle her ne kadar Birinci Halife hilâfeti kabul etmesinden dolayı pişmanlığını dile getirmişse de etrafındakileri ikna edememiştir.
Resulullahın (saa) Vasisi-1
İmamlar Arzın Rükünleridir -1
Yol Göstericiler-1
İmamlar Allah’ın Nurudur -1
İMAMET